Tarlalar vadinin sonundaydı. Düzlüğü çıktıktan sonra hava aydınlandı. Köyün dağınık evleri ve bahçeler görüldü. Her ailenin bahçesi çevrili ve ortasında çarmıha gerili bir insan korkuluğu vardı.
Öğretmen, çaput parçasından kim korkar dedi.
Şoför, insana benzetilmiş ya. Dedi.
Öğretmen, insana benzediği için mi, korkuluyor, dedi.
Şoför aklını kötüye kullanan insandan korkulur, dedi.
Öğretmen, korkuluklar bahçe bekçileridir, dedi.
Köyün içinden ilerledikçe pencerelerden sızan ışığın söndüğünü görüyoruz. Çocuklar perişan hâlde yola geldiler. Birkaçı da önümüze doğru gidiyordu. Çocuklar ellerindeki ekmeği kemiriyorlardı.
Köyün kahvesinin önüne arabayı çektik. Masayı düzenleyerek oturduk.
Öğretmen, dağ suyundan güzel bir dağ çayı içelim, dedi. Yanına yaklaşan çocuklara, okuyor musunuz? Diye sordu. Çocuklar, 2,3, ve 4. Sınıfta okuduklarını söylediler. Öğretmen, ileride ne olmak istiyorsunuz? Çocuklar; Öğretmen, doktor ve mühendis olmak istediklerini söylediler.
Öğretmen arabaya geçti ve her birine tişört ve spor ayakkabısı giydirdi.
Kahveci, teşekkür ederiz dedi.
Öğretmen, bizim okul aile birliği almıştı dedi.
Köyden iki kişi geldi ve yanlarına oturdu. Garson çayları tazeledi. Yiyecek ne varsa getirdi. Çocuklardan birini köy ekmeği almaya gönderdik. Çocuklar evlerine büyük bir sevinçle gittiler. Köy ekmeğini ısıttık ve peynirle yedik.
Köyde evlerin çevresi meyve ağaçlarıyla sarılıydı. Meyve ağaçlarının da çoğu armut idi.
Köye çok kar yağıyormuş. Mısırı da ayılardan kurtaramıyorlarmış. Köylü diyor ki, yasak geldi ayıyı vuramıyoruz. Onun için, ayılar her gün bahçemizde. Mısırı olgunlaştıramıyoruz. Bu yönden sıkıntımız büyük.
Köyden biri soru üzerine bizim köyümüzden yukarıda bir köy daha var. Sonra yaylalar başlıyor. Hafif bir rüzgâr gittikçe sertleşti.
Şoför, yaylaya epeyce daha yolumuz var. Kalksak iyi olur dedi.
Köylü, kış mevsimi buraları kasıp kavurur. Öğrenciler okula gidemez. Genelde ilk okuldan sonra çocukları okutmayız. Arada bir iki kişi okur o kadar. Bu sene üç kişi olduğunu müdür söylüyor. Öğretmen onların isimlerini verin ilgilenelim. Bu köyden bir çocuğu okutmuştum dedi. Köylülerden biri, sizlere ömür, kar mevsiminde kayıp düşüyor ve kaştan aşağı yuvarlanıyor. Herkes Allah rahmet etsin dedi.
Üçünün de istedikleri okullar belirlendi. Öğretmen yardım edeceğini söyledi.
Almanya’da çalışanlar, köye yeni okul, lojman ve kütüphane yaptırdılar. Yollar taş döşendi.
Öğretmen, büyük şehre dahil oldunuz size bir faydası oldu mu?
Köylü büyük şehir diye ilk defa duyduğunu söyledi. Şoför, dağ başına büyük şehir ne yapacak. İnsanları aldatmaktan başka bir şey değil.
Köylülerden biri, ormanların bakımı yeterli değil. Sıcak ve yağmursuz havalar çam ağaçlarının kurumasına neden oluyor. Kurak geçen yaz mevsiminde mahsul yanıyor. Onun için, köyler boşalıyor. Şehirlerde ne iş bulurlarsa çalışıyorlar.
Öğretmen, bütün bunlara karşılık insanlar hayatlarından memnun mu?
Köylü, memnun değil. Geçim çok zorlaştı. Emeklilerin maaşı çok düştü. Fiatlar aldı başını gidiyor. Mahsul para etmiyor. Her şey ithal ediliyor. Dağ köylüleri olarak, yabancıya çalışıyoruz. Bunu yöneticiler hiç mi düşünmez. Simit hesabı yapanlar nerede.
Öğretmen, okumak isteyeni ben okutacağım dedi. Köylüler çok memnun oldular. Bu köyü okuyanların yuvası yapalım dedi.
Kalktıklarında tarlanın bekçisi geldi. Hepsine hoş geldiniz dedikten sonra, çocuğumu okutun benden be dilerseniz dileyin dedi.
Öğretmen ben söz veriyorum okutacağım dedi. Okulun kütüphanesine getirdikleri bir minibüs yükü kitabı bıraktılar.
Muhtar kitapları teslim almaya yetişti ve çok teşekkür etti.
Köyden çok memnun olarak ayrıldılar.
Hasan TANRIVERDİ