13 Temmuz 1930 yılında Ağrı'da Türkiye Cumhuriyeti, iki kolordu (7. Kolordu ve 9. Kolordu) ve 80 uçaktan oluşan hava gücü kullanır. Ve halkına karşı bir katliam yapar. Anne karnındaki bebeden, ihtiyarlara, annelere, çocuklara, babalara kadar binlerce insan katledilir. Resmi rakamlara göre ölen insan sayısı 15 bindir. Kimi kaynaklara göre ise rakamlar değişmektedir. Dönemin Kürt isyanın da eli silahlılara karşı değil, elinde silah olmayan Zilan'da yaşayan Kürtlere karşı, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin askeri ve güvenlik güçleri bir katliam gerçekleştirir.
Türkiye'nin sözde en ilerici ve Atatürkçü Cumhuriyet Gazetesi 16 Temmuz 1930 tarihli sayısında yapılan katliamı şöyle duyurur: Ağrı Dağı tepelerinde tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türk’ün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir.
Ağrı eteklerinde eşkıyaya katılan köyler yakılarak, ahalisi Erciş’e sevk ve orda iskan olunmuştur. Zilan harekatında imha edilen eşkıya miktarı, 15 binden fazladır. Yalnız, bir müfreze önünde düşüp ölenler 1000 kişi tahmin ediliyor. Zilan deresine sıvışan 5 şaki teslim olmuştur. Buradaki harp, pek müthiş bir tarzda cereyan etmiştir. Zilan deresi, lebalep cesetlerle dolmuştur.
13 Temmuz 1930 tarihli Vakit Gazetesi'nde yaşanan katliam şöyle haberleştirilmiştir: Asiler 5 günde yok edildi. Zeylan deresindekiler tamamen yok edildi. Bunlardan bir kişi dahi kurtulamamıştır. Ağrı’da harekat devam ediyor. Dünden beri harekat sahasında eşkıya kalmamıştır. Büyük kuvvetlerimiz yüksek sarp dağlara iltica edenleri de mahv etmiştir. Zeylan deresi yüzlerce cesetle doludur.
İşlenen suçlar suç olmaktan çıkarılır
Ağrı Zilan bölgesinde katliam yapılırken dönemin iktidarı, isyan bölgesinde işlenen fiillerin suç sayılamayacağına yönelik 20 Temmuz 1931 tarih ve 1850 sayılı kanun çıkartmıştır.
Madde 1: Erciş, Zilan, Ağrı dağ hava-lisinde vuku bulan isyanda, bunu müteakip Birinci Umumi Müfettişlik mıntıkası ve Erzincan Pülümür kazası dahilinde yapılan takip ve te’dip hareketleri münasebetiyle 20 Haziran 1930’dan 1 Kanun-ı Evvel 1930 tarihine kadar askeri kuvvetler ve devlet memurları ve bunlar ile birlikte hareket eden bekçi, korucu, milis ve ahali tarafından isyanın ve bu isyanla alakadar vak’aların tenkili emrinde gerek müstakilen ve gerekse müştereken işlenmiş ef’al ve hareket suç sayılmaz.
Madde 2: Bu kanun neşri tarihinden itibaren muteberdir.
Madde 3: Bu kanunu icrasına Adliye ve Dahiliye vekilleri memurdur.
Anne karnındaki çocuklar öldürülür
Zilan katliamından kurtulan tanıkların anlattıkları, insanlık dışı uygulamaları gözönüne serer.
Mirza Efendi: Zilan Katliamında ben Diyarbakır’da askerdim. Diyarbakır’dan bölgeye sevk edilen askeri birliklerin içinde ben de vardım. Bölgeye intikal ettiğimizde katliam yeni yapılmıştı. Bizler firar edenler ya da katliamdan kurtulup gizlenenlerin bulunması ile görevliydik. Yakılan Cakırbey köyünde bu amaçla arama tarama yapıyorduk. Daha önce katledilen ve yakılan köyün yıkıntıları arasında sağ kalan insan arıyorduk. Aramalar neticesinde iki kişi bulundu. Her ikisini de alıp komutanın yanına getirdiler. Bizler de arama faaliyetini tamamlayıp orada toplandık. Yakalananlardan biri 80’lik ihtiyar bir adamdı. Diğeri ise halinden doğumunun çok yakın olduğu belli olan hamile bir kadındı.Komutan, yaşlı adama bir iki tekme atıp,“Bu adam zaten gebermiş, iki kişi kadının kollarından tutsun” dedi. İki asker, daha önce gördüğü dehşetinde etkisiyle tir tir titreyen zavallı kadının kollarından tuttu.Komutan; “içinizde bu kadının karnını deşip piçini çıkaracak bir gönüllü çıksın” diye bağırdı. Bir kaç kez seslendi, askerlerden bir ses çıkmadı. Bunun üzerine, “bu işi gerçekleştirecek kişiye 40 gün mükafat izni var” dedi. Bir asker gönüllü olarak çıktı. İki kolundan kıskıvrak tutulmuş zavallı kadının karnını süngüyle yardı. Kadıncağız hemen öldü. Çocuk yaşıyordu.Komutan,“Bakın bakalım,erkek mi kız mı?” diye sordu. Asker “erkek” diye cevapladı. Komutan, “Piçin erkek olduğunu tahmin etmiştim” dedi. Asker, çocuğu da süngüleyip öldürdü.
Askerler cesetlere tecavüz ediyorlardı
Ahmet Yıldız: Askerler, genç kız ve kadınların cesetlerine tecavüz ediyorlardı. Aşê Davuda (Davutlar değirmeni), Erciş Kız Yatılı İlköğretim bölge okulunun bulunduğu yerdir. Van –Erciş yolu üzerinde bulunuyor ya. En büyük toplu katliamlardan bir de orda yapıldı. Ben o zamanlarda. Askerlere erzak taşırdım. Birkaç defa Aşê Davuda’da kamp kurmuş olan askerlere erzak götürdüm. Kendi gözlerimle gördüm. Cenazeleri üstü üste kule şeklinde yığmışlardı. Hiç unutmam, askerler cenazelerin arasına girip, güzel kadın ve kızların cesetlerine tecavüz edi-yorlardı.
Katliamı unutamadım
Kakil ERDEM: Askerler, hamile kadınların karnını deşiyorlardı. Hamile kadınları öldürüp, çocuklarını karınlarından çıkarıyorlardı. İnsanları gözlerimin önünde kesiyorlardı. Benim gözümün önünde 3 akrabamın kafa derisini yüzdüler. İki kardeşi ağaçlarla döverek öldürdüklerini gördüm. Günlerce dağlarda aç kaldık. Askerler gittikten sonra köye geri döndük. 35 akrabamı öldürmüşlerdi. Birçok insanı gözümün önünde kestiler. Benim en büyük ağabeyim de sağ, o da bu olayları gördü. O katliamı hiç unutamadım. Esir alınanları da öldürdüler. Bu katliamda ölenlerin çoğu Kurtuluş Savaşı’nda savaşmış insanlardı.
İnönü: Kürtler, Doğu Türkleridir
2007 yılında söyleşi yapan DİHA Van muhabirleri Oktay Candemir ve Ercan Öksüz, Zilan deresi katliamı tanıklarından 94 yaşındaki Kakil Erdem'in tanık olduğu olayları konu alan "Zilan Katliamı'nın Tanığı Konuştu" başlıklı bir röportaj yayınladılar. Röportajın ardından iki muhabir hakkında "halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" iddiasıyla dava açıldı. 9 Eylül 2008’de Van 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmeye başlanan dava neticesinde iki muhabir birer buçuk yıl hapse mahkûm oldu.31 Ağustos 1930 tarihli Milliyet gazetesinde dönemin Başbakanı İsmet İnönü'nün demeci yayımlanır: Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur. Aslı astarı olmayan propagandalara kanmış, aldanmış, neticede yollarını şaşırmış Doğu Türkleridir.
****
Türkiye, yurttaşlarına karşı giriştiği katliamlarla ergeç yüzleşecektir. Ve yurttaşlarına karşı bugüne kadar katliam yapan, katliam emrini veren, destek olanlara kadar herkesin adının yer alacağı 'lanetliler müzesi' yapılmalıdır. Ve bu topraklarda birgün lanetliler öyle yada böyle tüm çıplaklığı ile gün yüzüne çıkacaktır. Tarihle yüzleşmek insanın vicdanı ile yüzleşmesidir. Tabi ki vicdanını yitirmiş insanlara ise söylenecek tek söz şudur: Allah kahretsin sizi…
Son söz: Bu topraklarda bir gün barış olacak. Savaş yok olup da, barış egemen olduğunda ise savaştan beslenenler tarihin çöplüğüne ve lanetliler müzesinde yer alarak, sahneden çekilecekler.