Hayatımızda iz bırakan büyük şahsiyetlerin ölümünün ardından yazı yazmak, dünyanın en zor işi olsa gerek. Bu tarz yazıları yazarken kalemin takati kesilir, yazıcının elinden düşeyazar. Yazarken kalem sanki yazmamak için direnir. Kalemin mürekkebi çekilir. Şaşkınlık, hayret, hasret, sitem, üzüntü ve nedamet duyguları yürek teknesinde karılır.
Genç olsun, yaşlı olsun; zamanlı zamansız olsun, şair ve yazarların ölümü bana âlemin eksilmesi, gök kubbenin yıldızlarının ve yaldızlarının dökülmesi şeklinde yansır. Gözlerimiz görmediklerine, kulaklarımız duymadıklarına, dilimiz ise söylemediklerine hayıflanır.
Ardında ölmez eserler bırakan Niyazi Birinci nam-ı diğer Yavuz Bahadıroğlu’nun bir aylık zorlu yoğun bakım sürecinin ardından 21 Ocak 2021 tarihinde ebedî âleme irtihal etmesi bana büyük şair Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sonbahar” şiirindeki şu hüzünlü mısraları hatırlattı: “Fanî ömür biter, bir uzun sonbahar olur/Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, târümâr olur.”
Yakın tarih deyince akla gelen birkaç isimden biriydi Yavuz Bahadıroğlu. Bu alanda derin bir bilgi birikimine sahipti. O; bildiklerini içinde saklayan değil, cümle hakikatleri eğip bükmeden anlatan bir cesaret timsaliydi. Dünü bugüne, bugünü yarına bağlayan bir köprüydü.
O; ömrü boyunca “Halk ne der”den çok; “Hakk ne der”e kulak kesilmiş bir hakikat savaşçısıydı. Çünkü asıl hesap verilecek merci Allah’ın katıydı. Kulların ne düşündüğü umurunda değildi. Vazifemiz kulları değil, Hakk’ı memnun etmekti. O da hep bunu yaptı.
O; tarihi malumatlara boğmadan, güzel bir üslûpla anlatarak büyük küçük herkese sevdirmişti. Resmî tarihin yanlışlarını düzeltmekten yorulsa da, asla vazgeçmemişti.
O; mücadeleci ve kararlı bir dava adamıydı. Sonucunda zarar etse de, yara alsa da her zaman Hakk’ın ve hakikatin yanında durmuştu. Dünyevileşmekten fersah fersah kaç(ın)mıştı. Son nefesine kadar virgül gibi kimsenin önünde eğilmemiş, elif gibi dimdik durmuştu. O, kadim tarihin içinden gelip günümüzde yankılanan gür bir sesti.
O, davudî sesiyle geleceğimizin teminatı olan gençlere tarihi sevdirmiş, onlara millî tarih şuuru kazandırmıştı. Bulanık zihinleri berraklaştırmıştı. Ali’nin külâhını Veli’ye, Veli’nin külâhını Ali’ye giydirenlerle bir ömür mücadele etmişti. Onların ipliğini pazara çıkarmıştı.
O, tıpkı Tanzimat dönemi yazarlarından Ahmet Mithat Efendi gibi tam bir yazı makinesiydi. Başta çocuk kitapları, romanlar, hikâyeler, şiirler, makaleler, tarihî kitaplar ve aileyle ilgili kitaplar olmak üzere pek çok konuda bıkmadan, usanmadan büyük bir azim ve kararlılıkla yazdı. Hemen hemen her karanlığa ışık tuttu. Öyle ki Yeni Nesil gazetesinde 4-5 farklı isimle yazdığı olurdu. Bıraksalar gazeteyi tek başına bile çıkarabilirdi. Dostlarının ifadesine göre sabah namazlarına kadar yazdığı olur, günde iki üç saat uykuyla yetinirdi.
O; belki bir şair değildi ama şiiri seven ve zaman zaman şiirler de kaleme alan coşkulu bir yürekti. Onun şu dizeleri şiirle olan ilgisini ve şiire dair bilgisini açık seçik ortaya koymaktadır: “Yılları gel bana sor, yıllar eskidi bende/Bitmez tükenmez yollar, yollar eskidi bende//Yağmur susuz yağıyor, denizler kupkuru çöl;/Kış ile yaz karıştı, çöller eskidi bende//Güzel olan ne kaldı? Mevsimler bile yorgun,/Suyu kesildi canın, göller eskidi bende//Dağlar, âh karlı dağlar: Yel savurdu, el aldı/Buza döndü yüreğim, kışlar eskidi bende.”
O, TV Net’te Mustafa Armağan’la birlikte gerçekleştirdikleri “Kayıtdışı Tarih” programında, tarihin mayın tarlalarına büyük bir cesaretle girmişti. Bedeli her ne olursa olsun, ödemeyi göze alıp , o güne kadar söylenemeyenleri gür bir sesle üst perdeden haykırmıştı.
O, milletin değerlerini kendine değer edinmiş, kanla sulanan bu toprağın bağrından çıkmış yerli ve millî bir tarihçiydi. Türkiye onun için bir mektep, kendisi de bir öğretmendi. Talebeleri Türkiye halkıydı. Bir ömür boyunca Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Anamur’a kadar Türkiye’yi karış karış dolaşarak unuttuğumuz değerleri ve değerlileri bıkmadan bizlere anlattı. Osmanlı ile gevşeyen gönül bağlarımızı güçlendirdi. Bizi tarihle ve ecdatla barıştırdı. Bize köklerimizi hatırlattı, kökümüzle olan bağımızı berk tutmamızı sağladı. Allah rahmet eylesin.