Tarihi kalıtının duvarına oturdu. Duvarın yapılış nedenlerini düşündü. Taşları dizen elleri ve ellerin amacını öğrenmek istedi. Güneş kızdırınca yere indi ve duvara yaslandı.
Duvarın kıyısından ve taşların arasından çimler yeşermeye başlamıştı. Çimler kalıntıya canlılık katıyordu. Kalıntının arada eşilmiş yerleri vardı. Definecilerin işi dedi. Çünkü definecilere arada rastlıyordu.
Hayvanlarını ıslıkladı, uzaklaşmayın çadıra gideceğiz, diye güven verdi. Çadırını kalıntının ortasına kurmayı düşündü. Yaslandığı yerde uyudu. Sesler duydu ve kalktı. Korucular gelmişti. Korucular, hayvanlarını sordu. Tepeye yukarı çıkıyorlar dedi.
Yanlarına çıkmak için acele etti. Korucuların sorularına, buraları ara sıra eşiyorlar dedi. Hayvanları rahat yayılıyordu. Islıkladı ve aralarına girdi. Seslendi ve türkü söyledi. Tepeler şenlendi. Tepeye yakın bir yeri de eşmişlerdi. Toprak daha tazeydi. Toprak kaplar parçalanmıştı. Yemeğini yedi. Yan çeşmeden sularını içtiler. Kır çiçekleri kırmızı sarı ve mor renkte açmışlardı.
Hayvanlarıyla aşağıdaki kalıntıya inmeye kararlıydı. Tepede kalmayacaktı. Hava bozuktu. Tepede korunamazdı. Hayvanlarını aşağı sürdü. Kalıntıya geldiler. Yağmur önce hafiften başladı. Onları oda gibi yere doldurdu. Akşam karanlık da olsa çadıra ineceklerdi.
Yağmur şiddetli yağdı ve ıslanmadık yeri kalmadı. Çadırın yanına indiklerinde hava kalmıştı. Çadırının önünde ateş yaktı. Keçilerinin önüne çayır ve su koydu. Çadırın önüne kuruldu. Ateş yanıyordu. Suyunu kaynattı ve çayını demledi.
Hava soğutmuştu. Ateşi iyice yaktı. Çayını içti. Yemeğini yedi ve sesler duydu. Gelenler yine kaçak kazı yapanlardı. Onlara çay verdi. Islandık kurumaya çalıştılar. Kazmak, eşmekten konuştular ve kalkıp gittiler. Peşlerinden ki onlar gideli iki saat olmuştu korucular geldi. Koruculara da çay yetti.
Yapraklardan su damlama sesleri geliyordu. Korucular geri geldi ve çobana sorular sordular. Çoban da onlara adamları tarif etti. “Konuşmaları buralı olduklarını gösteriyor ama tanımadım, dedi.
Sabah erkenden kalktı ve keçilerini sağdı. Sütü pişirdi. Bir kısmını içti ve diğerini mayalamak için kaba doldurdu. Arabaların aşağı geçmesini bekledi. Ekmek ısmarlayacaktı. Yarım saat sonra minibüs geldi ve şoföre iki ekmek ısmarladı.
Ismarladığı ekmekle birlikte korucular yine geldi. Korucular çadırında oturabilir miyiz? Diye sordular. Oturun fakat onlar sabahtan arabayla yukarı tepelere çıkıyorlar ve akşamüzeri kalıntının çevresine iniyorlar. Siz kalıntının çevresinde bekleyin, çadırın yanına gelirlerse koyunlarıma çayır attığımda keleklerini öttürürüm ve burada olduklarını anlarsınız. Kalıntının yanında isem yine keçileri ürkütürüm ve siz de anlarsınız. Onlara kalıntının tepe yolunda durmayın. Hayvanlar ürkmesin dedi.
Korucular gittiler. Çoban da sütü mayalayana kadar çadırın yanında kalacaktı.
Sütü mayalamak uzun sürdü. Ağa hâlâ gelmedi. Gelse de keçilerimle tepelere çıksam, keçiler burada zor kalacaklar dedi. Korucularla ve kaçaklar arasında bir olay olacak ama bakalım, dedi.
Keçileri çadırın çevresinden ayrılmıyordu. Tepelere çıkma iznini verdiği hâlde keçileri bekliyorlardı. Bu arada keçilerin sahibi geldi. Çoban sevindi. Diyeceğin yoksa tepelere çıkmalıyım dedi. Ağası ekmek ve yemek getirdi. Çobana bugün gitmeyeceğim, akşama görüşürüz, dedi.
Çoban keçilerini her zamanki gibi ıslıkladı, keçiler hareket etmedi. Çoban şaşırdı ve biraz daha bekleyelim dedi. Az sonra silah sesleri duyuldu.
Korucular, kaçakları yakalamış ve arabaya götürüyordu. İçlerinde keçilerin sahibi de vardı.