Bu ifadeyi düşünürün aklına koyan şey, tarihin kendisidir.
Etrafımız ve içimiz yangın yerine dönünce, “Yurtta sulh, cihanda sulh” değerini inşallah anlarız.
Sömürücü ülkelerin sınıfsal, etnik ve mezhepsel ayırımlar üzerinden, sürdürdüğü saldırılar, öyle bir hal aldı ki, kendileri bile gidişattan şikâyetçi.
William Hauge, diyor ki, “Dünya sistematik düzensizlik dönemine girdi. Bu durum, geçici istikrarsızlık dönemi değildir.”
Bu sözleri sarf eden İngiltere Dışişleri Bakanı, 26.6.2014’de de, diyor ki; ”Suriye muhalif guruplarına desteğimiz artacak.”
Sykes-Picot antlaşması ile belirledikleri Ortadoğu haritasını, şimdi değişen çıkarlarına göre, yeniden düzenlemek istiyorlar.
Tarih kötü yönünden ilerler dedik ya; emperyalizme karşı mücadelede de, düz bir hat yoktur.
Ortadoğu halkları, sömürgecilerin kendilerine karşı sürdürdüğü saldırıyı, din, mezhep ve etnik aidiyetlerine sarılarak savuşturmaya çalışıyorlar. İşte sömürgecilerin oyununa düştükleri yer de burası oluyor.
Bölünüyorlar ve emperyalistler için kolay lokma oluyorlar.
Bölge halkları emperyalizme karşı, kendi aralarında birlik olsalar, savunmaları daha güçlü olacak. Örneğini Suriye İran dayanışmasında gördük.
Şimdi İngiltere’nin Suriye’deki Müslüman Kardeşleri desteklemesi; Esad’ın gidip gitmemesinden ziyade, İngiltere’nin Suriye’deki çıkarlarını kimin temsil edeceği bakımından İngiltere için önemlidir.
İsrail’in çıkarları, İngiltere’nin çıkarları, Amerika’nın çıkarları ve AB’nin çıkarları nasıl olursa garanti altına alınmış olur?
Ortadoğu’da, ister elli tane ayrı devlet kurulsun, ister tek bir yeni devlet kurulsun, Batının istediği; kendi finansal sisteminin kurulmasıdır.
Bu amacına varmak için, bu gün şu mezhebi destekler, yarın başka bir etnik oluşumu…
İş geliyor, geliyor emperyalizme karşı birlik olup olunamayacağı noktasına…
Tam buraya gelince de, sömürgecilerin yaptığı da, ya işbirlikçi devlet oluşturuyor, ya da ülkeler içinde işbirlikçi sınıflar oluşturuyor.
Önce en yakın birliği ve birliktelikleri bu işbirlikçi sınıf vasıtasıyla dinamitliyor.
Şimdi ülkemizdeki egemen burjuva; tutturmuş, Irak nasılsa bölündü. Ekonomik sistem ve kültürel yakınlık bakımından Batıya Barzani daha yakın. Biz Barzani’yi tanıyalım.
İsrail’in çıkarlarına uygun olacağından, Netanyahu da diyor ki, hemen tanıyalım.
Zaten İsrail’e bizim üzerimizden petrol taşınmaya başlandı. Vs.
Peki, kurulacak olan bu Kürdistan nasıl bir Kürdistan olacak?
Suriye’ni kuzeyinden açılacak Rojava koridoruyla Akdeniz’e bağlanacak.(İleri de Türkiye’yi tümden devre dışı yapmak için)
Kerkük’ü de içine alacak bu yeni Kürdistan ileride İran ve Türkiye’deki parçaları ile birleştirilecek.
Kafalarının içinde bize söylemedikleri kısım şu; Türkiye’ye geçici bir havuç uzatarak, Türkiye’nin kendisinin bölünmesine kendini nasıl razı edebiliriz.
Kuzey Irak’ta bize gösterilen havuç; petrol.
İlerde, petrol İsrail’e mi, Türkiye’ye mi orası da tam kesin değil.
Tam bir kurtlar sofrası, petrolün içine Arap kanı doğrayarak kurulmuş bir sofra…
Ta baştan beri söylediğimiz şey; Türkiye’yi önce büyütmek sonra küçültme.
Bu kanlı sofraya oturursak, bu mezhep ve etnik savaşların içinde kendimizi buluruz.
İran, Rusya ve Suriye ile yapılacak işbirliği bölgedeki kanı durdurur. Ticareti getirir. Arkasından bölge barışını…
Zaten ABD’nin saldırısına maruz kalan devletler de, ya Rusya ya da Çin’e yaklaşıyor.
Komşularımızın evleri yanacak, bizim ev zarar görmeyecek.
Peki, komşularımızın evlerini kim yaktı?
Ülkemizde ki hâkim sınıflar, biz nasılsa, ABD ve AB sermayesi ile bütünleştik, sömürgeciler bize dokunmaz.
Osmanlıyı paylaşırken de durum buydu.
Aklımızı başımıza toplayıp, dış siyasetimizi acilen değiştirmeliyiz.
ABD Irak’ı işgal etmek üzere gelirken, Irak’ı üçe böleceğim diye mi geldi?
Irak’ın toprak bütünlüğünü savunmak en acil yaklaşım olmalıdır.