“İşte biz onu (Kur'an'ı) apaçık ayetler olarak indirdik; şüphesiz Allah, dilediğini hidayete yöneltir.” (22/16)
Öncelikle şunu söylemeliyim. “Ben, İlahiyatçı değilim.” Kur’an’a yalnızca “İlahiyatçıların” yada “mollaların” muhatap olmasının zorunlu olduğuna katılmıyorum.
Çünkü Kur’an, kendisinin “apaçık,(15/1-6/114 açıklanmış” ve tüm dünya insanlık ailesi için bir “beyanname”(3/138) olduğun söylüyor.
Böyle düşünmeyenler de Kuran’a “kutsal kitap” mantığı ile yaklaşıyor.
Bu nedenle onun atmosferini teneffüs edemediğinden kendini “suni din kaynakları”, koleksiyonları ile tatmin ediyor.
Böylece Kuran’ın dinini “tapınak ayinine”, Kur’an’ı da “ölü metin” haline getiriyor…
Aslında sorun Kur’an’ın kendisinde değil;“Kur’an’a ‘kutsal kitap, okunmaz, anlaşılması mümkün olamaz, yalnızca tapınmaya yarar.”(!) mantığı ile bakıldığından “akıl”da, “mantık” da, “tefekkür”de ortadan kalkmış oluyor.
Durum maalesef! Bu vahim hali aldığında artık Kur’an, toplumun ve hayatın içinden uzaklaşarak, içinde birçok “akıldışlılıkları” barındıran “Tapınak-Ayin Kitabı” halini alıyor.(!)Böyle olunca da reel yaşamın öznesi olma yerine, “ölüler için, bir telkin!” yaşayanlar içinde “ruhsal tatmin” ve “telkin” kitabı oluyor.
Sanırım, esas kırılma noktası Kuran’a ‘kutsal kitap’ atfını yapan akılsal verilerin, Kuran mantığı içersinde ele alınabilmesidir. Yani bize birilerinin “Bu Kuran’ın ifadesidir.” dediği temellendirmeler olan verileri Kur’an süzgecinden geçirilmesidir.
Bunun taramasını yapacak olan bizzat “Bu Kuran’ın ifadesidir.” İddiasına uymaya hazır olan bizleriz. Çünkü biz Kuran’a uyup uymamaktan sorgulanacağız. Bunu Kur’an, şöyle söylüyor: “Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.”(43/44) Yani, bu görevi bir başkasına devredemeyiz.
Bizim yerimize bir başkası bunu yapamaz.
Kendi akıl melekelerimizi zorlamalıyız.
“Tıpkı döviz kurları, matematik soruları, borsa spekülasyonları ya da kız alıp verme gibi günlük hayatta yaşadığımız problemlere ayırdığımız beyinsel sorun çözümlemelerdeki gibi Kuran’ı anlamak için onu bize yanlış tanıtan akıldışlılıklara çözümler üretebilmeliyiz.”
Elbette İlahiyat Fakültelerinde konu hakkında derinlemesine çalışmalar yapılmıştır.
Elbette, birçok teolojik çalışmalarda bu konular araştırılmıştır.
Ancak, söz konusu olan “İman”ımız olunca iş öncelikle bize düşmektedir.
Çünkü söz konusu olan “Din Gün”ünde Kuran’a olan “İman”ımızın sorgulanmasıdır. Onunla olan aşinalığımız, onunla birlikte yaşadığımız hayatın akışı ele alınacak ve bunlardan sorgulanacağız.
O vakit muhatabın aslı biz olacağız. Bir başkası değil.
Gelin, hep birlikte Kuran’ı bu bakış açısıyla ele alarak, onun dediğini anlamaya çalışalım. Ancak şunu da unutmayalım ki, bu çalışmanın ne bir süresi ne de bir sınırı vardır. Bu çalışma nefes alıp verilinceye dek devam edecek olan bir çalışmadır.
Çünkü Kuran, evrenseldir.
Yani zaman ya da mekân sınırı yoktur. “Zamanın her anına ve mekânların her köşesine hitap eder.” O nedenledir ki, bir kez tamam deyip de ulaşılan verileri orada meçhule bırakamayız.
Zaman içinde onu yine ele almalıyız.
Geçen zaman içinde Kuran’ı anlamadaki kavrayış yetimizin sorgulamasını ve sağlamasını yaşadığımız o anki hayatla yapabilmeliyiz.
“Nitekim geçtiğimiz çağlarda, tarihin derinliklerinde daha elektriğin ya da matbaanın dahi olmadığı günlerde günlük hayatını ikame eden Kur’an coğrafyasındaki kimi Kur’an öğrencilerinin yıllarını verdiği Kur’an verilerini evrensel sanan İslam coğrafyasındaki kimi uluslar halen 21. Yüzyılda asırlar öncesini yaşamakta” ve asırlar öncesinin yaşam anlayışını “doğru” ve “tartışmasız” sanarak yaşadığı çağla çelişmektedirler.
Dedik ya, bir kez Kur’an’ı anlamak için çabalamaya başlayıp ulaştıklarımızı kesin sanmaya başladık mı işte o zaman yanlışa sürüklenmiş oluruz. “Şu an yaşadığımız çağda çağlar öncesinin kültürünü, yemeğini, kıyafetini, esperisini, kokusunu ya da günlük yaşam şekillerini Kuran’ın evrensel verileriymiş gibi algılar ve öyle yaşarız.”Gelin, hep birlikte sorumlu tutulacağımız Kur’an’ı anlamak için en az bir “Televizyon dizisine ayırdığımız zaman kadar” vakit ayıralım.
Gelin, “evrensel” diye bildiklerimizi “Kur’an” ile sorgulayalım.
Çünkü Kuran:“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumlu tutulacaktır.” (17/36) diyor.
Düşünüp öğüt alanlara ne mutlu