Kendimi, Cenab-ı Hak’kın en şanslı kullarından saymaktayım. Zira; Rabbim, hayatım boyunca, beni kimseye muhtaç etmedi. Hep lâyık olduğumdan fazlasını verdi. Bu arada, manevi açıdan çok istifade ettiğim çok değerli insanlarla tanışma imkânını lütfetti.Hemen aklıma geliverenler; Mehmet Efendi Hz., Sami Efendi Hz., Kemal Kaçar, H. Hilmi Işık, Prof. Esad Coşan, M.Ş. Eygi, Hekimoğlu İsmail (Ömer Okçu), Necip Fazıl, Bandırmalı Tatlıcı Ali Ağabey, Sayyid Ahmet Arvasi, Muammer Dolmacı, (İzmir’e damgalarını vurmuş) Prof. Saffet Solak, Dr. Baha Kitapçı, Dr. Dursun Aksoy, Ahmet Dayhan, İrfan Akça, Haydar Sever, Hacı Ahmet Tatari, Hacı Nuri Sevil, Ali Rıza Güven, Kemal Fedai Coşkuner, Şabah (Düz) Hocamız vb., Erzurumlu Naim Hoca, Tahir Büyükkörükçü, Lütfî Doğan (Dr. olanı değil), Prof. Nevzat Yalçıntaş, Menzil ve Tillo’da veren gönül dostlarım, T. Özal, A. Türkeş, Ziya-ül Hak, Cemiloğlu, R. Denktaş, A. İzzet Begoviç, ve daha onlarca güzel isim.
Ve elbette Fethullah Gülen…
1 – Sn. Gülen’i, 1970 yılında tanıdım. Yedek subaylık görevimden sonra, tekrar hesap uzmanı olarak, göreve başlamıştım. Bu arada, Hocaefendi’nin hizmetlerini duymuş, ancak yüzyüze tanışma imkânı bulmamıştık.
Bir akşamüstü; Kemal Unakıtan (refakatimde, yetkisiz hesap uzman Mv. olarak eğitim görmekte idi), Abdurrahman Serdar ve kardeş gibi sevdiğim (müftülükte çalışan) Hidayet Atıcı ile birlikte, Kestane Pazarı Camii’ne gittik.
Hoca’nın, ahşap yapılı, çok mütevazi bir odası vardı. Tek değerli nesne, kitaplar idi. Ve bizi buyur ettiler. Kendi aramızda sohbete başladık. Bu arada, benden 2-3 yaş büyük, nur yüzlü, çok edebli, söze karışmayan, bir delikanlı da hizmet ediyor, çay-bisküvi ikram ediyordu.
Bir süre geçti, hocamız ortada yok. Ben, “herhalde işi çıktı. Odayı daha fazla işgal etmeyelim, kalkalım” dedim. Hidayet kardeşim, “ya Hoca burada” diye ikaz etti. Meğer, devamlı olarak bize hizmet eden, edepli gençmiş.
Ve Sn. Gülen’in bu mütevazi ve edebli hali, hiç değişmedi.
2- Daha sonra; zaman zaman Buca-Kaynaklar’daki yaz kamplarını ziyaret ettik. Kendi eliyle, pişirdiği, pilav ve irmik helvasından bol bol yedik. Sohbetlerinden yararlandık. Cenab-ı Hak’ın, bir güzel kulunu, yakından tanıdık.
3- Kendisi, hep devletin yanında olmuş, her zaman itidali, kardeşliği ön plana çıkarmış, biridir. 12 Eylül öncesi, İzmir’de pek kan dökülmedi ise, O’nun Bornova’daki uzlaştırıcı vaazlarının etkisi çok büyüktür. Nitekim; Yüksek İslam Enstitüsü vb. boykotların önlenmesinden de rolü çok önemlidir.
(Ne gariptir ki, 12 Eylül sonrasında, yıllarca, bir terörist muamelesi yapılmış, arananlar listesinde yer almıştır. Bu arada, Bornova Merkez Komutanının talimatı ile MGV İzmir şubesi başkanı olmam ve Hocaefendi’yi tanımam gerekçeleri ile 10 saat kadar, gözaltında tutuldum. Merhum Özal durumu öğrenip, işe el koyunca serbest bıraktılar.) 1984 den sonra, ben başkan, Sn. Vecdi Gönül iken, İzmir’e geldiler. Mahkeme hemen serbest bıraktı, davaları düşürdü.
4- İlk dönemde, çok mütevazi bir tablo vardı. Merhum Mustafa Birlik, Pekmezci ailesi, Hacı Kemal (Erimez) Abi, Koca Yusuf (Öztanzan) ve bir avuç sempatizan.
Ancak; “Niyet Hayır, Akibet Hayır” sözünün hikmetini, burada gördük. Hizmet çok kısa sürede çıg gibi büyüdü. Tüm Dünya’ya yayıldı. Türkiye’nin gururu oldu.
5- Sn. Gülen; dünya nimetlerine sırtını dönmüş, tüm hayatını Türk-İslam dünyasının birliği, beraberliği, güçlenmesi ideallerine adamış, bir gerçek mücahittir. (Bana 3 tane, gerçek ülkücü say dense, Merhum Türkeş ve Gülen’i ilk ikiye dahil ederim.)(Odasındaki tek süsü, Büyük Türk-İslâm haritası ve sembolüdür.)
Şiiliği ve vehhabiliği engellediği; Ehl-i Sünnet inancını (ABD ve Avrupa dahil) tüm dünyaya öğrettiği için, başta İran ve Suudlular olmak üzere belirli kesimler tarafından sevilmez. (Bana göre, Başbakanı etkileyen, düşmanlık tohumu ekenler de, etrafını sarmış bulunan İran bağımlılarıdır.)
Elbette; milli birlik ve bütünlük için çalıştığı; Doğu ve Güneydoğu’da bölücülerin önünü kestiği için de, bölücüler tarafından sevilmez. Oslo’da gündem konusu edilir. Yoksa; hangi aklı başında iktidar; Ülke içinde ve tüm Dünya’da bu kadar güzel, başarılı, stratejik hizmetler veren; Dış İşleri Bakanlığından çok daha etkili sonuçlar elde eden; Türk dilini, kültürünü, sempatisini kalplere koyan, bir hizmeti kötüler, böylesine yalan-iftira ve hakaretlere başvurur.
6- Hizmetin, yurt içindeki ve dışındaki okullarının, dershanelerinin, sağlık kurumlarının; ne kadar başarılı olduğunu inkâr etmeye, kimsenin gücü yetmez.
Zira, her şey ortadadır. Yurt dışında, 160 ülkede, (hepsi pırlanta gibi, çok iyi eğitim almış, inancı uğruna her türlü sıkıntıya, tehlikeye, imkânsızlığa göğüs geren) evlâtlarımız sayesinde, süper hizmetler verilmektedir. Herkes, evlâdını veya yakınını burada okutabilmek için, yarış etmektedir. (Belediye başkanı iken, nereye gitsem, Moskova belediye başkanı Luçkov dahil, herkes, bu okullardan sitayişle bahsetti. Benden, yakınları için destek talep etti.)
7- Moskova, Kırım, Ukrayna (Kiev), Sudan (Hartum), Endonezya (Jakarta), Türkmenistan, Kırgızistan, Romanya, Arnavutluk, ABD, Almanya gibi, birçok ülkede, bu okulları ziyaret ettim. Bu öğrencilerin, nasıl Türk sempatizanı olarak yetiştiklerini, bizzat gördüm. Ailelerini, nasıl minnettar kaldıklarını şahit oldum.
Ve şimdi, bu harika hizmetlere ve bunları koordine eden, bir değerli vatan evlâdına karşı yürütülen, kin, yalan, iftira dolu saldırıları, ibretle izliyorum.
Elbette; yalan ve zulüm ebedi olamaz. Ama bu güzel hizmetler, hep devam edip gidecektir…