Ülkesini seven herkes gibi, fevkalade huzursuz ve üzgünüm. Zira, çok önemli günler, aylar israf edilip duruyor. Her gün, gündemi karıştıracak, halkın beynini yoracak laflar söyleniyor. Zaten, iş ve aş derdinden şaşkına dönmüş halkımız iyice perişan hale düşürülüyor.
Bu ne biçim bir anlayıştır ki, bir iktidar kendisine bu kadar destek veren halkına, rahatı, huzuru çok görmektedir? Ülkeyi bölmek isteyenlere destek vermektedir? Türk kavramına tam anlamı ile düşmanlık etmektedir? T.C. sözünü ortadan kaldırmaya çalışmaktadır? Dün, her türlü hakareti yaptığı, TBMM’den atacağını söylediği BDP’ lileri baş tacı etmekte, şımartmakta, halkı yaralayan sözler söylemelerinin önünü açmaktadır? Fevkalade tehlikeli sonuçlar doğurmaya gebe, bir Anayasa istemektedir?
Ve en önemlisi; farklı hiçbir fikre, hiçbir tenkide tahammül gösterilmemektedir. Her türlü baskı uygulanmaktadır. (Medyanın çok az bir kesimi dışında, tümü yandaş haline sokulmuştur. AKP’li milletvekillerinin ve bakanların tek yaptığı vs. Başbakana övgü düzenlemek, her dediğini tasdik etmektir. Tüm STK’lar ve holdingler hizaya sokulmuştur)
TV’de tek parti dönemi
Başbakana her gün, her haber saatinde, uzun uzun yer veren ekranlar; CHP ve MHP’yi es geçmektedir. (MHP’nin fevkalade başarılı geçen ve kalabalık olan Bursa ve İzmir “Bayrak mitingleri” şöyle bir geçiştiriliverilmiştir).
Ne olup bittiğini, neler planlandığını, kapalı kapıların arkasında ABD ile nelerin konuşulduğunu Başbakan dışında bir şey yoktur:
1 – Akil adam diye seçilenler, (bir kısmı elbette iyi niyetlidir) ne kadar zorluk çekmektedir? Zira, halka söyleyecek (yuvarlak laflar dışında) bir sözleri, bilgileri yoktur. Şüphesiz, onlar da kullanıldıklarının farkındadırlar. Ama karizmayı çizmemek için, dolaşıp durmakta, boş yere çile çekmektedirler.
2 – Niçin, “ille de başkanlık sistemi” sorusunun cevabını bilen yoktur. Aslında, Başbakandaki yetki ne Obama’da ne de İngiltere kraliçesinde mevcut değildir. Bu ısrarın, bu verilen tavizlerin, bu çizilen senaryoların amacı nedir? Açıklayan ve açıklayabilecek olan yoktur. (Garibim, Burhan Kuzu kendini boş yere telef etmekte, gölge boksu yapmaktadır.)
3- ABD Dışişleri Bakanının kısa sürede 3. defa ülkemize gelmesi, herkesi endişelendirmektedir. Ne gibi tezgahlar kurulmaktadır? İsrail’in üs istemesi ne anlama gelmektedir? Bu arada, “Başbakan, şu sıra Gazze’ye gitmesin” lafının anlamı nedir? Bu adam, içişlerimize ne hakla karışabilmektedir? (Bazı yorumlara göre, bu söz, Başbakan’a kahramanlık yapma, güya ABD’ye kafa tutmuş olma imkanı verecek, danışıklı bir senaryodur. İkinci “One minute” olayıdır.)
İran tehlikesi
4- Bu arada önemli bir tehlike, İran etkinliğinin artması olayı da ayrı bir endişe kaynağıdır.
Lütfen Önder Aytaç’ın, internet sitesindeki, 5 Nisan tarihli yazısını okuyunuz. Çok şaşıracak ve dehşete düşeceksiniz.
a) Van’da Tebriz Üniversitesi açılacaktır? Protokol, 27 Ocak 2013’te, Ömer Dinçer tarafından, YÖK üyesi Durmuş Günay aracılığı ile Beşir Atalay desteği ve (?), Van Valisi ve Rektörü’nün de katılımı ile İran Bilim Bakan Yardımcısı Arslan Gharbani ile imzalanmıştır.
b) Ayrıca Erzurum ve Ağrı Üniversiteleri ile de değişim protokolleri imzalanmıştır.
c) Her iki olayda da, İranlı “sözde öğrenciler” e yol açılmıştır.
d) Tebriz Üniversitesi rektörünü YÖK değil, mütevelli heyet tayin edecektir. Dörder yıl süre ile İranlı ve Türk rektörler görev yapacaktır.
e) Temmuz 2012’de iki ülke arasında ticaret ve işbirliğini artırmak için İŞKUR protokolü imzalandı. Bunun sonucunda, Türkiye’deki (çoğu devrim muhafızlarına ait) İranlı şirket sayısı yüzde 41 arttı. Ancak İran’da hiç izin verilmiyor. Mevcut iş anlaşmaları da iptal ediliyor.
f) Son iki yılda; Bilkent, ODTÜ, Ankara, Gazi gibi üniversitelerde, İranlı lisansüstü öğrenci sayısı yüzde 90 arttı. (En fazla İranlı öğrenci Giresun Üniversitesi’ndedir.)
g) Yüzü aşkın İran ajanı, bölgede faaliyet göstermektedir. Bazı illerde, İranlıların finanse ettiği köyler vardır.
h) İnsanca Yaşama Derneği denilen kurum; Diyanet İşleri’nden “Mut’a nikahı için fetva istemiş, reddedilmiştir. Ancak yılmadan, bu sapıklığı ülkemize sokmak için çalışmaktadırlar. İran’ın, ta 15. asırdan bu yana; devamlı olarak Vatikan ile işbirliği yaptığını, Osmanlı’yı hep arkadan hançerlediğini; bugün de İsrail, ABD ve AB ile çok sıkı ilişkiler içinde olduğunu var olduğu iddia edilen kavganın danışıklı olduğunu, ABD, İsrail ve AB’nin devamlı olarak Şii kesimi desteklediğini, bu sayede Ortadoğu’ya hakim olduklarını, asıl düşman olarak sünni kesimi kabul ettiklerini birkaç defa yazdım. Şüphesiz Başbakan’ın bilgileri benden fazladır. Ama ne yazık ki; PKK destekçisi, Ermeni dostu, Sünni düşmanı (Tahran’daki 2 milyon sünninin, Cuma namazı kılacağı bir cami yoktur, kilise çoktur), Karabağ, Bosna, Çeçenistan, Keşmir, Uygur vb. zulüm ve katliamlarının sessiz destekçisi İran tüm hücrelerimize kadar nüfus etme yolundadır.
Ve iktidarın, bu konuda aldığı bir tedbir ve tavır da yoktur.