Bugün soğuk bir gün. Dolmuş durağındayım. İlk gelen dolmuşçuya soruyorum. “Hürriyet Karakolundan geçer mi?” (Gideceğim yere en yakın bilindik adres)
Şoför cevap veriyor.
“Buradan hiçbir dolmuş gitmez. Ama bununla merkeze gidersiniz. Oradan binersiniz.”
Kısa bir kararsızlık yaşayıp biniyorum. Dolmuşun ilk durağı olduğunu o zaman anlıyorum. Başka yolcu yok ve şoför bekliyor. Bir taraftan telaşlı, gergin telefonla konuşuyor.
Bitmeyecekmiş gibi gelen konuşmasının arasında soruyorum. “Dolmuşa binebileceğim uygun bir yerde bırakır mısınız?”
Merkez Parkın yanından yol alırken beklenmedik bir şekilde telefonu kapatıyor. “Kusura bakmayın ne sormuştunuz?” diyor. Yeniden soruyorum. Bana iki alternatif sunuyor. Ben de daha az yürüyeceğim güzergâhı tercih ediyorum.
Sonra bir anda telefonla konuşma nedeninden başlayarak derdini detaylı bir şekilde aktarıyor.
Kaç durak ilerlediğimizi bilmiyorum ama bu süreçte yalnızca bir yolcu daha biniyor dolmuşa…
“Bir oğlum var. Yirmi altı yaşında. Güçlü kuvvetli, eli yüzü düzgün. Ama bir derde saplandı. Tüm aile perişan olduk.”
Neden bilmem
’uyuşturucu mu’ diye sormak geliyor içimden.
“Evet” diyor.
Ona AMATEM’den bahsediyorum.
Diyor ki ; “Çok dil döktüm Ruh Sağlığına gidelim diye. Ama kabul etmiyor.”
Merakıma yeniliyorum. Nasıl başladığını soruyorum. Bir akrabadan bahsediyor. “Ailede herkes düzgün. O nasıl böyle oldu bilmiyorum. Dayı oğlum, kendisi saplandığı yetmiyormuş gibi onu da çekti.”
İçtiği kimyasal bir şeymiş. Spreyden ve daha bazı şeylerden elde ettiği tozu sigara içinde içiyormuş. “Fark ettiğimde mahalleyi bırakıp ‘Kenan Evren’de kiraya gittik, belki çevre değiştirince düzelir diye.
Aylardır uğraşıyoruz. Bu dolmuşu verdim ona. Düzenli işi olursa düzelir sandım. Hem sağa sola çok borç yaptı, hem de ehliyetini cezadan aldırdı. Dün akşam saat 11’ e kadar bir şey olmamıştı. O arada nasıl olmuşsa içmiş. İşleri düzeltmek için uğraştım. Üçte yatıp beşte kalktım. Erkenden dolmuş nöbetine geldim.”
Çaresizliğine yeni cümleler de ekliyor dertli baba.
O kadar üzülüyorum ki bir şey yapmak istiyorum.
Bildiğim en iyi psikiyatrisin adını yazıp veriyorum…
Soruna kökten bir çözüm bulunmuş gibi oluyor bir anda. Öyle çok dua ediyor ki; aslında hiçbir şey yapmadığım için mahcup oluyorum…
Küçücük, kısa bir yaşam var avuçlarımızda. Ama nelerle sınanacağımızı bilmiyoruz. Bir babanın bir annenin gözlerinin önünde çocuğunun avucundan kayıp gitmesi kadar üzücü çok az şey vardır hayatta…
Evlatlarımız hep iyilerle karşılaşırlar inşallah. Zira tahtlarını yapıyoruz da bahtlarını yapamıyoruz.