Yaz tatili, göç olayının başlaması, demekti. Olay, köyde yoğun bir hareketliliğin yaşanmasına neden olurdu. Göçle birlikte, obaya aynı gün girilir ve bayram başlardı.
Bayramın ilk günü, herkes birbiriyle kucaklaşır, kapıların önlerinin çayırı biçilir, evler temizlenir ve inekler ahıra girerdi. Ateş yanar ve oba duman kokmaya başlardı.
Aileler yaylaya çıkmakla, sosyal yapının devamlılığını sağlarken, ekonomik olarak da birtakım kazanımlar gerçekleşirdi. Yaylalara çıkan aileler, çayırını biçer, kurutur ve kışlık için köye gönderirdi.
Yaylada, yerel özellikler öne çıkıyordu. Yerel özelliklerden biri de çocukların eğlencesi “tahta araba” denilen oyuncaklardı.
Tahta araba, meyilli bir arazide son düzlüğe kadar gidilmesi şeklinde bir uygulamadır. Bu uygulama ilkel koşullarda tahtadan yapılan araba ile gerçekleşir. Yalnız tahta arabayı, çocukların yapmaları gerekirdi.
Çocukların başarısı arabanın, üç tekerlekli yapısıydı. Arkada iki ve dümenin ucunda tek tekeriyle, tahta araba, yarışa hazırdı. Arabanın tekerleri çam ağacının gövdesinden kesilerek elde ediliyordu. Öndeki dümeni tahta arabanın kontrol mekanizmasıydı.
Yarışlar, büyüklerin gözetiminde yapılırdı. Kazanan adaya, ağaçtan kestikleri bir çift teker hediye edilirdi. Bazen de arabanın önemli birleştiricisi çiviler verilirdi. Böylece çocuklar arabayı daha mükemmel hale getirirlerdi.
Yarışlar zamana bakılmaksızın, çoğu günler tekrarlanırdı. Fakat en son olarak esas yarış günü gelirdi. Yarış günü obalı sahada olurdu. Bu sene iddialı üç çocuk vardı. Bunlar her gün sahada, çalışmalarıyla göz dolduruyordu.
Yarışlarda, yaralanmalar oluyordu. Onun için kimse hırs yapıp kazanmayı göze alamazdı. Arabasında bir problem çıkması durumunda, yarıştan çekilirdi.
Çocukların davranışları birbirlerine karşı yapıcıydı. Sertlik veya kırıcı olma anlayışı, zaten yarışın geleneğinde yoktu. Arabalar aşırı süslenmez ama önüne ve arkasına mavi boncuk takanlar oluyordu.
Yarış yapılan saha temizlenir, taş veya dal parçası bırakılmazdı.
Bazen denk gelirse, yarıştan sonra birlikte, “Güzlek” ten gelen kiraz büyük bir siniye dökülür ve yenirdi.
Yarışlar bittiğinde çocuklar kendi aralarında şakalaşır ve birbirlerine ceza verirlerdi. Verilen ceza türkü ise, söyleyene herkes tempo tutardı.
Yarışı, çoğu zaman çise bozardı. Çisenin bozduğu durumlarda yarış bir gün sonraya ertelenirdi.
Böylece yaylada tahta araba yarışları, geleneğinde kendine yeterli olmanın güzel bir örneği yaşanırdı.
Hasan TANRIVERDİ