Memleketimden İnsan Manzaraları 502
TADI DAMAĞIMDA HÂLÂ
Siz ne düşünürsünüz, bilmem. Gerçekten de öyle midir; bilimsel olarak kanıtlanmış gibi açıkladığım o yargı? Haklısınız, neyden söz ettiğimi söylemedim henüz, değil mi? Önce onu söyleyeyim hemen de bilmece gibi olmasın; girişi söyleşimin.
Bir önceki 501 nolu “Memleketimden İnsan Manzaraları”nda, “Bakıyorum da bilimde, sanatta, siyasette dahası edebiyat ve ticarette başarılı olmuş kim varsa çocukluğunda, gençliğinde büyük zorluklar yaşamış hep.” demiştim. Bu iddialı yargımı kanıtlamak için de 40 yıldır Almanya’da yaşayan ama ülkesini ve halkını asla unutmamış; aksine daha çok sevmiş, sevgisini de sözde bırakmayıp 21 eser yazarak kanıtlamış bir yazarı örnek vermiştim.
1954’te Ankara’nın Nallıhan ilçesinin bir köyünde doğan bu yurtsever yazarımız Bahattin Gemici idi. Ürün Yayınları’ndan çıkan son kitabı 370 sayfalık Hasanoğlan Ateşi adlı eserinde açıkça yazmış; çocukluğunda çektiği tüm çileyi. Bunlardan bir kısmını özetlemiştim; geçen hafta. Daha neler var, neler!.. Merak edeceğinizi düşünerek devam ediyorum işte:
Beş yaşındayken kahramanımız, bir hafta sonu, ailesi ve komşularıyla birlikte Çayırhan Gölüne gezmeye gider. Kumsalda güneşlenirlerken küçük bir köpeğin gölde bir kayığın peşinden gittiğini görür. Küçücük köpek gider de Bahattin gidemez mi? O da atar kendini göle. Ancak suya girmesiyle batıp çıkmaya başlamasın mı? Bu arada su yuttuğu için bağırıp çağıramaz da. Komşusu Ziya Gürelli âbisi hemen suya atlayıp kurtarır onu. Ödül olarak da güzel bir tokat atar; komşusunun yaramaz çocuğuna. Haksız mı? Daima haklıdır; tokat atanlar; değil mi ama!
Nallıhan Çayının kenarındaki tarlalarda çeltik yetiştirildiği gibi pamuk ve afyon da üretilir. Ancak ABD’nin baskısıyla afyon ekimi yasaklanınca, önemli bir gelir kaynağından yoksun kalır çiftçimiz.
Artık yedi yaşına gelmiştir Bahattin. Yaz boyu her gün ya o tarlada, ya bu tarlada… Ağustos ayında bir gün ayçiçeği tarlasında üşüyüp titremeye başlamasın mı? Sonra da kendinden geçiverir. Haber verince çocuklar, dede yetişmiş imdadına. Dilini parmağıyla zorla çıkarıp dışarı, su vermiş; yudum yudum. Neden sonra yeniden can gelmiş; bedenine çocuğun. Hayret, çarpmak için bula bula ayağı çıplak, başı kabak bu çocuğu bulmuş güneş!
Benim gibi köy çocuğu olup da ağaçtan ve eşekten düşmeyen var mıdır acep? Gemici de almış; bu işten nasibini. Bir gün katır sırtında eve dönerken, karşıdan bir cip görünür. Gürültüyle yaklaşınca, katır ürküp son hızla koşmaya başlar. Semerden kayan çocuğun ayağı üzengiye takılır. Babası peşinden koşup yakalar katırı. Yakalar ama ayak üzengiden kurtulunca, oğlu baş üstü düşer yere. Kanamaz olur mu kafa! Kanar da şükredilir, buna da. Çok normal bir kazadır bu, köy yerinde, kırsalda. Doktora falan gerek yok canım! Hamur basılır; kanayan yere, eve varınca. Bu yeter de artar bile.
Âbileri Cemalettin ve Hasan ilkokula başlamışlardır çoktan. Kardeşleri Bahattin’in başı kel değil ya. Aynı okula yazılıp siyah önlüklü ve beyaz yakalı olur o da. Yolda görüp ‘maşallah’ diyenlere, “Oğlum okuyup büyük adam olacak” der baba. Ama günler, haftalar, aylar geçer de yoksulluktan bir alfabe alınamaz. O zamanlar bir işçi gündeliği iki buçuk lira, bir alfabe kitabı 90 kuruştur çünkü. O yıl bir de
kabakulak çıkarıp bir ay okula gidemeyince sınıfta kalır.
Askerde okuma yazma öğrenen baba çok üzülür buna. Bir akşam oğlunu yanına çağırıp aylar sonra alınmış alfabeyi açarak “Oku bakalım” der. Heceleyen ama heceleri bir birine bağlayamayan oğlunun kulağını çeker önce. Çocuk iyice şaşırınca, bir tokat patlatır yanağına.
Evet Bahattin sınıfta kalır ama bu onun şansı olur. Neden mi? Hasanoğlan Köy Enstitüsü mezunu Emin Güney adlı sevdiği bir öğretmeni sayesinde sınıfın en çalışkan öğrencilerinden biri olur da ondan!..
Arkadaşlarıyla okul dışında en çok severek oynadığı oyun saklambaç ve yakan topudur. Çember
çevirmek, çelik çomak, birdirbir, uzun eşek ve misket de oynar ara sıra. Ancak sokakta oynarken görürse öğretmenler, ertesi gün okulda ellerine cetvelle vura vura ödüllenmek de varmış!
“Elimize bir masal kitabı geçse, hazine bulmuş gibi sevinir, okuduktan sonra elden ele dolaştırırdık.” diyen Gemici, “Çok az evde radyo vardı; akşamları ‘Masal Saati’ programını hiç kaçırmazdık.” diye eklemeyi de unutmaz.
Yerli malı haftasında öğretmen bir tabak meyveyle girer sınıfa. Elma, armut gibi bilinenlerin yanında bir de muz vardır. Bahattin birçok arkadaşı gibi muzu yalnızca manavda görmüş ama hiç yememiştir. Öğretmen bu sarı renkli meyveyi gösterip, “Kimler muz yedi?” diye sorar. 40 kişilik sınıftan birkaç parmak kalkar yalnızca. Muzu soyan öğretmen çakı ile ince ince dilimleyip tüm sınıfa paylaştırır. İlk kez yediği muzun tadı damağında kalır; Bahattin Gemici’nin.
İlkokuldaki sevgili öğretmeni Emin Güney, ilk kez görev yaptığı Meyil köyünde, mezun olduğu Hasanoğlan Köy Enstitüsü Müdürü Rauf İnan’dan bir mektup alır. Neden acaba? Gelin, bir göz atalım; bu mektuba:
“Komşuların ve köy halkıyla iyi anlaştığını, öğrenciler ve köy halkı tarafından sevildiğini, aşçılığı öğrettiğini, lahana yetiştirmeyi benimsettiğini, çocuklara milli oyunlar öğrettiğini, örnek bir fidanlık yaptığını, bir çeşme yaptırdığını stajyer müfettişin raporundan öğrendim. Buna çok sevindim. Sevincimi okulumuzdaki öğretmenlerle de paylaşacağım. Her zaman başarılı çalışmalar yapmanı bekler, sevgiyle gözlerinden öperim.”
Müdüre bakın siz, müdüre!.. Okulundaki öğretmen ve öğrencilerle ilgilendiği yetmiyormuş gibi, okulundan mezun olan öğretmen öğrencilerini de yakından izleyip gözetliyor. Nasıl saygı duyulmaz, böylesine görevine âşık eğitimci bir yöneticiye?
Ve asıl onu böyle bir göreve atayan Genel Müdür İsmail Hakkı Tonguç’a!..
Ve o değerli insanı böyle bir göreve getiren Milli Eğitim Bakanı Hasan-Âli Yücel’e!..
Bir şey diyeyim mi size:
Nasıl ki, sekiz yaşındayken ilk kez öğretmeninin verdiği bir dilim muzun tadı nasıl damağında kaldıysa Bahattin Gemici’nin, özellikle Dicle ve Hasanoğlan Öğretmen Okulu, sonra Arpaçay Ortaokulu, Paşayiğit Ortaokulu, Vefa Poyraz Lisesi, Şişli Lisesi ve son olarak Bakırköy Merkez Lisesi’nde öğretmenlik yaptığım günlerin tadı benim de damağımda hâlâ.
Hüseyin Erkan
0535 371 74 83
info@dilemyayinevi.com.tr
huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr