Aniden kulaklarımın içinde çınlayan mekanik kadın sesiyle irkilmiştim! Başıma gelen talihsiz olayı düşünürken, duyduğum sesle adeta ruhum bedenimden ayrılmıştı. Boş bulunmuştum. Adımın birkaç kez yinelenmesiyle oturduğum koltuktan sıçradım. Düşüncelerimden uzaklaşırken aklımla bulunduğum mekan arasında zaman kaybı yaşıyordum. Kısa gel gitler sonrasında düşüncelerimi toparladım.
Neredeydim?
Hoparlörden tekrar tekrar adım okununca; yaşadığım ana geri dönmüştüm. Etrafıma alel acele bakındım. Duvarda ki resim tablolarını tanımıştım. O dakika bir iş görüşmesi için beklediğimi anladım.
Son günlerde aklımın gidip gelmesi hiç de hayra alemet değildi. Tam tekrar koltuğa oturacaktım ki aynı mekanik sesi yeniden duydum. Ses 2. Kapıdan içeriye girmemi istiyordu. Duyduğum sesin geldiği köşeye başımı kaldırdım. Ses hoparlörden gelmekteydi. Ama daha önce dikkat etmediğim bir şey de dikkatimi çelmişti. Gördüğüm şey yanıp sönen kırmızı bir ışıktı. Hoparlörün hemen yanındaydı. O anda onun bir kamera olduğunu anlamıştım!
Çantamı sehpanın üzerinden alır almaz adımlarım hızlıca 2. Kapıya yönelmişti.
Kapının önüne tam gelmiştim ki kapı daha ben dokunmadan açılmıştı. İçeri adımımı atar atmaz yoğun bir ışıkla karşılaştım. Gözlerim kamaşmıştı.
Odanın her yanında, tavanda, yan duvarlarda beyaz ışık saçan spotlar vardı. Öylece ayakta kala kalmıştım. ‘ Neydi bu böyle?’ Bulunduğum odayı daha net görebilmek adına elimi gözlerime siper ettim. Tam karşımda ki duvarda boydan boya uzanan masada üç insanın silüetini görmüştüm. Yüksek sesle;
“Merhaba. Neredeyim ben?! Bu ışıklar da neyin nesi?”
“Hoş geldiniz. Endişe edilecek bir şey yok Güler Hakimoğlu. Başvurunuzu inceledik. Tam solunuzda bir koltuk bulunuyor. Oraya oturun lütfen.”
Duyduğum mekanik sese yöneldi bakışlarım. Onu tam net olarak gözlerim seçememişti. Üç kişiden biriydi. Başımı sol yana çevirdiğimde oturacağım koltuğu ancak görebilmiştim. İki adımda koltuğa gidip oturdum.
Daha ne olduğunu anlamaya çalışırken koltuk hareket etmeye başlamıştı. Kendi etrafımda iki kez dönüp durdu. Oturduğum koltuk, uzaktan kumandalı elektrikli bir koltuk olduğunu anladım. Korkunun nabzı boynumda atmaktaydı. Soluğum kesilmişti.
‘Aman Tanrım, ben nereye gelmiştim!’
Tehlike sinyallerini algılıyordum. Bedenimi yukarıya kaldırıp koltuktan kalkmak istediğimde kalkamamıştım!
Koltuk sanki bir vakum gibi beni kendisine doğru çekmekteydi. Birkaç kez daha denedim. Çırpınmak nafileydi!
İçimden bir ses tehlikede olduğumu fısıldıyordu. Kalbimin sesini kulaklarımda duyuyordum artık. Yüksek sesle bağırdım!
“Neler oluyor!?! Neredeyim ben? Bana ne yapacaksınız?!”
Her seferinde sesim odada yankılanıp bana geri dönüyordu. Sonra Koltuk hızla ilerlemeye başladı. Koltuk öyle hızlı hareket ediyordu ki ayağa kalkmam imkansızdı. Bir anda iki kanatlı bir kapı önüne gelmiştim. O kapı her iki yana doğru açıldı. Ne olduğunu tam anlayamadan bir anda dar karanlık bir koridorda kendimi buldum.
Karanlık bir dünyanın içine gömülmüştüm. Etrafıma bakındım ama hiçbir şeyi göremiyordum. Bir anda aydınlıktan zifiri karanlığa geçer geçmez gözlerim körlük yaşıyor gibiydi.
Başıma nelerin geleceğini bilememenin acizliği içinde hıçkırıklarla ağlamaya başladım. Gözlerimden yaşlar sicim gibi yanaklarımdan akarken çaresizce dualar ediyordum :
“Allah’ım ne olur bana yardım et!”
Devam edecek
Emine Pişiren