28 yaşında bir genç kadındım.
İşten ayrıldığım o gün, maneviyatım tepe taklak olmuştu. Öğlen güneşi henüz tepede yeni yükseliyordu. Mini Cooper ‘u kıyı boyunca sıralanmış araçların arasına park edip yürümeye başladım.
İstinye Tarabya sahilinde bütün gün boş boş dolaşmıştım. Ayaklarım yorulunca sahil boyu aralıklı sıralanmış boş bir banklardan birine oturdum. Bakışlarım boğazın mavi sularının akıntısına kapılmıştı. Gözyaşlarım artık istem dışı akmaktaydı.
Kendimi çok mutsuz ve şansız hissettiğim bir gündü. İçimde ne kadar acı varsa boğazın mavi sularına sağıyordum sanki.
Bir ay öncesine kadar iyi bir işim vardı. Ama patronumun tacizleri yüzünden istifa etmek zorunda kalmıştım. Güya bir erkeği baştan çıkaracak güzel ve çekiciymişim. Beni mesleğimle değil fiziğimi beğenip işe almış mış. Bu itiraf sinirlerimin daha da gerilmesine neden olmuştu.
Son işimden çıkalı da henüz bir ay olmuştu. Başvurduğum özel şirketlerden sadece birinden mülakata davet edildim. Pazartesi günü gidecektim.
Annemin beni paylamalarından da bıkmıştım. Bu nedenle eve hiç gitmek istemiyordum.
Hele ki;
“Koca kız oldun hala yatağını toplamıyorsun. Sana hiç yakışıyor mu?”
Bugün evlensen çocuğun olacak. Ben sana böyle mi öğrettim?”
“Bu banyonun hali ne böyle?!Diş macununun kapağı açık…
“Musluğu tam kapamamışsın, akıyor.!.
“Kızım, yine banyonun ışıklarını açık bırakmışsın…
“Vallahi ardını toplamaktan bıktım artık. Ardından adam mı tutmam lazım?”
Beni sürekli uyarmaları yok mu, tepemin tasını attırıyordu.
Üstelik komşuların yanında da sanki ben, küçük bir kızmışım gibi uyarması yok mu, o evde nefes bile alamaz hale getirmişti.
Anneme uysam kavga edecektik. İçime at, at nereye kadar?
Benim de sabır taşım vardı. Ha çatladı, ha çatlayacaktı. Hele oda kapımı tek tık çalıp aniden girmesi yol muydu?! Yüreğim ağzıma geliyor ödüm kopuyordu.
Yok, bu böyle olmayacaktı anlaşılan. Ayrı aşım, kaygısız başım. İyi bir işe girmem gerekiyordu.
İşten ayrıldığım o gün ayaklarım eve hiç gitmek bile istemiyordu. Eve telefon açıp arkadaşım Pelin’de kalacağımı söyleyip daha annemin “ama senin için ıspanaklı börek pişirmişrim. Olacak iş mi bu….” sözlerinin sonunu getirmeden ” görüşürüz anneciğim” diyerek alel acele telefonu annemin yüzüne kapatmıştım.
Sonra da öğretmen evine gitmiştim. Kimseyi görecek laf anlatacak kadar güçlü değildim.
Hele anneme hiçç!
Hem dahası da var. Annemin her sözüne imzayı basan babamın o beni çileden çıkartan felsefi konuşmalarına, nasihatlarına hiç dayanamazdım.
Otelde ki odama çekilip elbiselerimle yatağa uzandım. Uyumuşum.
Sabah çok erken kalktım. Duşa girip kendime geldim. Biraz cep telefonundan yeni iş başvurularımı yaptıktan sonra otelin giriş katındaki restorana indim. Kahvaltı sonrasında birkaç gün kalacağım odama çıkıp üzerindeki kıyafetlerimi çıkartıp iç çamaşırlarımla yatağımın içine girdim.
Gözlerim öylece tavana sabit, donuk olarak sırtüstü ne kadar yatmıştım bilmiyorum. Etejerin üzerinde ki telefonumun çalmasıyla kendime gelmiştim.
“Alo Güler Hakimoğlu ile mi görüşüyorum?”
“Evet benim.”
“Soyluoğlu Makine Kimya Holdingin İnsan kaynakları müdürü Semra Pehlivan. İş başvurunuz üzerine arıyorum Güler hanım. Sizi mülakat için…”
.
Ertesi gün Levent’ teki holdingin bulunduğu adrese gittiğimde bir gökdelenle katşılaşmıştım. Açılır kapıdan içeriye geçer geçmez sıkı bir güvenlikten geçip büyük bir alanda buldum kendimi. Güvenliğe telefonda bana verilen bilgileri gösterdim. İşaret ettiği alanda ki müracattan elime yedinci katta ki 225 no’lu odanın adresini tutuşturdular.
Asansörden indiğimde insanların seri ve hareket halinde olduklarını gördüm. Camlı bölmelerin ardında kadınlı erkekli çalışanlar karıncalar gibi işlerini yapmaktaydılar.
Bakışlarım kalın buzlu cam bölmelerin ana giriş kapılarında ki numaralara takılmıştı.
Nasıl ve kimlerle karşılaşacağımı bilememenin endişesiyle kapıda ki numaraları sessizce fısıldayarak okuyordum. ‘ 219…220…221…’
225 no’lu kapının önüne geldiğimde biraz duraksadım.
Önünde dikilip kaldığım buzlu camdan kendimi,_ nasılım?_ diye görmeye çalıştım. Ama net görmek mümkün değildi. Ellerim devreye girecekti mecburen .
Önce üzerimde ki lacivert açık mavi ince çizgili ceketimde buruşukluk var mı, diye ellerimle düzeltmeler yaptım. Sonra da mini eteğimi sağa sola çekiştirip dizlerime kadar yükselen siyah güderi çizmemde çamur var mı, diye son bir göz kontrolümü, daha yaptım.
Çantamdan rujumu çıkartıp dudaklarımda ki ruhumu tazeledim.
Daha sonra da omuzlarımdan aşağıya doğru dalga dalga uzanan kuzguni siyah saçlarımı, geniş alnımın arkasına doğru parmak uçlarımla tarayıp başımı şöyle bir sağa sola sallayıp göğsümü dikleştirdim. Derin bir soluk alıp ofisten içeri adımımı attım…
Devam edecek
Emine Pişiren/Akçay