Emperyalizm adına yapılan savaşlara “vekâleten savaşlar” diyebiliriz.
Afganistan, Irak, Bosna, Kore hep vekâleten bulunduğumuz savaşlardır.
Ülkemizdeki, işbirlikçi egemen sınıf vekâlet savaşlarında hemen yer almak ister. Çünkü işbirlikçi egemen sınıfın iç yapılanması, yani emperyal sermaye ile olan iç içeliği, onu yabancı ortağının çıkarları doğrultusunda hareket etmeye zorlar.
Amerika’nın Suriye meselesindeki tavrı ile işbirlikçi egemenlerin aynı yöndeki tavrı, kendileri yönünden akılcıdır. Karlıdır, gelecek vaat eder bir durumdadır.(En azından görünürde)
Egemen sınıfların çıkarına olan her şey, halkın çıkarına değildir. Hele vekâleten yürütülecek bir savaşın halkın çıkarına olmadığı açıktır.
Çalışanların çıkarına değildir. Çalışanların bir çıkarı olacaksa bile, bu çıkarı canı ile elde etme konumunda olduğu için, bu riski almaz. Aklı bu işe yatmaz ve savaşı istemez.
Savaşlar, hep egemen sınıfların, kendi sınıf çıkarlarını genişletmek üzere yapılır. Savaşta kullanılanlar ve ölenler ise alt sınıflardır.
Yani Erdoğan’ın oğlu hiçbir zaman böyle bir savaşın neferi olmaz.
Egemen sınıf savaş çığırtkanlığı yapar.
Zenginler savaşmazlar, savaştırırlar.
Halk ise vekâlet savaşlarına girmek istemez. Bu isteksizliğin tek sebebi elbette sadece sınıf çıkarları hususu değildir. Tarihi ve kültürel birlikteliği olan halklar, birbirleri ile savaşmak istemezler.
Özetlersek, Türk burjuvazisi, Türk halkını; Avrupa ve Amerika’da olduğu gibi, “sömürüden pay alacağına” dair bir duygu ile donatamamıştır.
Doğu halklarını Avrupa ve Amerikan halkından ayıran temel özellik budur. Batıdaki bireysellik ve bu bireyselliğin özünde, “bu dış sömürüden bende pay alırım aklı”, doğu emekçisinde oluşmamıştır.
Oluşması da zordur. Çünkü tarihi kökenleri, tarihten gelen yapılanması böyledir.
Bu sebepten, doğu halklarının uluslaşması, emperyalizme karşı mücadele ve savaş ile oluşmuştur. (Çoğu)
Hâlbuki Batı halkları bağımsızlık savaşları ile değil, sanayileşerek uluslaşmışlardır.
Doğu halklarının, özelde Türk halkının uluslaşması emperyalizme karşı savaş içinde oluştuğundan, emperyalizm ile birlik olup, vekâlet savaşları yapmaya soğuk bakmaktadır.
Bu aşamada, Türk Ordusuna emir vererek yapılacak “vekâleten savaşın”, anlattığım bilimsel gerekçeler nedeni ile birçok belirsizliğe gebedir.
Suriye’ye yapılacak bir askeri müdahalenin sınıfsal analizi, bu temellere oturtulabilir.
Durumu böyle analiz edemeyenler, sadece bir maceraya girebilirler.
Kaldı ki, müdahalenin sonunda, daha büyük emperyal güçlerin, ganimetten, Türk burjuvasına pay verip vermeyeceği de, belirsizdir.
Burjuvazinin bile ne alıp, ne alamayacağı belirsizken, buradan işçi sınıfına düşecek bir pay varmış gibi düşünmek bireysellikten başka bir şey değildir.
Libya buna çok sıcak bir örnektir.
Libya petrolü, Amerikan Exson Mobile, İngiliz British Petrol, İtalyan ENİ, Fransız Total firmaları arasında paylaşılmıştır.
Televizyonlardaki Amerikan bülbülleri, İran’ı Türkiye’nin emperyal çıkarları varmış da, İran buna engelmiş gibi anlatmaya başladılar bile…
Onlar Amerika adına görevlerini iyi yapıyor olabilirler.
Bizler de görevimizi iyi yapabiliyor muyuz?