Devletlerarası münasebetler kimi konularda bireyler arası ilişkilerden farksızdır. Dostluklar kurulur, kurulan dostluk bozulur, ortaklık yapılır sonra o ortaklık bozulur, kavga edilir sonra barışılır vs.
Devletler gibi bireyler arası münasebetlerde de ezeli düşmanlıklar olmadığı gibi ebedi dostluklar da yoktur. Netice itibariyle insanlar gibi devletler de birbirlerine muhtaçtırlar. Zaten devlet aklına sahip olan ülkeler stratejilerini savaşta iken barış dönemine, barışta iken savaş dönemine göre hazırlarlar.
53 yıl boyunca Küba’ya düşman olan ABD, sonunda ilişkileri normalleştirme kararı aldı. Castro’ya yönelik onca darbe ve devrime operasyonlarından sonra gelen “ilişkileri normalleştirelim” talebi için kimse ABD tükürüğünü yaladı demedi, denmez de.
Irak’ın saldırması ile 1980’de başlayan ve çoğu İranlı 2 milyon insanın hayatını kaybettiği savaşı hatırlayın. Sonunda rahmetli Humeyni, “Barışı kabul etmek zehir içmek gibi geldi” demişti ve hiç kimse İran-Humeyni çark etti ya da tükürdüğünü yaladı demedi.
Keza Taliban-ABD, İsrail-HAMAS-FKÖ konuya verilebilecek örneklerdir.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
SURİYE, ACI YARA
Ortadoğu’da uluslararası ilişkiler disiplinine yeni kuramlar, yeni kavramlar kazandıracak kadar farklı ilişki çeşitleri var. Var dedim, eğer yok ise de olmalı. Çünkü bu bölgenin jeopolitik ve jeostratejik konumu kadar hatta daha fazla teopolitik ve teostratejik önemi bulunmaktadır. Semavi dinlere ait ve uğruna yüzyılları bulan savaşlara yol açan kutsal mekânlar, mabedler bu coğrafyada yer almaktadır. İnsanoğlunun yeryüzünde ilk görüldüğü bu bölgenin tekin olmasını beklemek coğrafyaya da haksızlıktır.
Tekin olmayan bölgemizde devletlerin ilişkileri sabahtan akşama değişebiliyor. Her an düşmanlıklar yerini dostluğa, savaşlar yerini barışa bırakabilir. Bir ülke diğer bir ülkeye savaş ilan edebileceği gibi, gelişen koşullar savaşın başlamadan bitmesini de gerektirebilir.
Türkiye de bu bölgenin en önemli aktörü olarak kendi milli menfaatlerini önceleyerek pozisyon almalıdır. Yüksek stratejisi gereği, egemen güçlerin bölgemizdeki stratejisini görerek buna vaziyet edecek adımlar atmalıdır.
Allah bilir ki Suriye’nin bu duruma gelmemesi için çok çalıştık. 2010 Tunus olayları sonrasından Mart 2011’e gelinceye kadar Suriye ile geliştirilen ilişkilerin ana eksenini dostluk ve güven oluşturuyordu. Lakin Suriye’de baş gösteren muhalefet hareketliliği sürecinde Türkiye’nin bütün itidal çağrıları Esed yönetiminin Suriyeli muhaliflere bomba yağdırması ile karşılık buldu. Bu zulme karşı ABD’nin de teşvikiyle Türkiye Esed’e karşı çok sert bir muhalefet dili geliştirmeyi tercih etti.
Libya’da Kaddafi’nin devrildiği süreçte Türkiye ABD ve koalisyon güçlerine çok geç katılınca masada bulunma şansını kaybetti. Bu sebeple Suriye’de muhalefet eylemleri baş gösterince Türkiye alelacele olaya müdahil oldu. Bu sefer de ABD ve avenesi ülkeler yan çizip “Esed kalabilir” noktasına geldi. 2013’ten bugüne kadar Suriye Muhalefetine sırtını dönmeyen tek ülke Türkiye’dir. Elli milyar dolar harcayarak Suriyeli muhacirleri barındıran yine Türkiye oldu.
Türkiye Suriye sorununda insani bütün sorumluluğunu eksiksiz yerine getirdi. Rusya, Amerika gibi dünyanın en güçlü iki devleti ile karşı karşıya geldik hatta Rusya ile yaşanan uçak krizinde savaşın eşiğinden döndük. Suriye’de yaşanan insanlık dramı ile ilgili BM, NATO, AB gibi örgütlerine adeta insanlık dersi verdik. Bu yüzden Başkan Recep Tayyip Erdoğan dost ve müttefik bellediğimiz ülkeler tarafından istenmeyen lider olarak görüldü.
ŞİMDİ…
Türkiye Rusya ve İran ile Suriye konusunu konuşsa da Esed ile dolaylı bir diyalog geliştirse de ölçüsü ve takvimi tarafımızca belirleneceği bir noktada devletlerarası diyalog kaçınılmazdır. Görüyoruz ki dünya, Esed’in varlığından istifade ettiği gibi Türkiye’nin Suriye yönetimi ile arasının olmayışından kaynaklanan boşluğu Türkiye aleyhine dolduruyor. Kim bilir belki Esed gidecek ve çok daha farklı gelişmelere şahit olacağız.
Türkiye kin ile hareket etmeyeceği gibi sahip olduğu devlet geleneği ile bölgesinin sigortası olduğunun bilincindedir. Bu saikle hareket eden Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerini düzeltmesi bütün coğrafyanın selameti için gereklidir.
Yeter ki o şartlar oluşsun.
Türkiye üzerine düşeni yapıyor evet amma unutmayalım ki Esad gidecek diye direnen, ancak yavaş yavaş bu inadından vazgeçmesi gereken de yine Türkiye olacak. Hatta yakında bir protokol da imzalarsalar hiç şaşırmamak gerekir. Elimizde ki kozlar kuvvetli, şayet masada kaybetmez isek.