Tarih konusu her zaman önemli ama bugünlerde tarih üzerine düşünmek çok daha önemli. Türkiye dış politikası son 10 yıldır Osmanlı geçmişi referansıyla emperyal olmaya soyundu!
Sorun Suriye’de, Libya’da bulunmamız değil; sorun buralarda nasıl bulunacağımızda düğümlenmekte. İşte tarih bize, nasıl bulunacağımız ve kimlerle nasıl ilişkiler kuracağımız hususunda en büyük yol göstericidir.
***
Ortadoğu bir gayya kuyusu, buradaki politik ilişkiler bir günün içerisinde yağmurdan güneşe, ayazdan sıcağa dönen iklim koşulları gibidir. Türkiye dış politika geleneği bu bilgi ve tecrübe üzerine oturmuştu. Ancak AKP ile birlikte bir yeni Osmanlıcılık ve İhvancılık anlayışı, bu politikaya monşerler politikası diyerek reddetti. Bir yandan popülizm bir yandan güç vehmine kapılma, aldı başını gidiyor.
***
Bugünü anlayabilmek için tarihin önemi büyük dedik. Bu konuda tarih üzerinden bir gezinti yapalım.
Bundan 110 yıl öncesine kadar Ortadoğu bölgesine Osmanlı İmparatorluğu hâkimdi. Birinci Dünya Savaşı o günün koşullarında yeni bir dünya şekillendirdi. Birinci Dünya Savaşı’nın çıkış nedeni, emperyalist ülkeler arasındaki Pazar paylaşımıdır. Baş aktör İngiltere, Fransa ve Almanya’dır. İkincil olanlar ise Çarlık Rusya’sı, Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya’dır. Osmanlı öyle savunmadaydı falan gibi hikâyeler bir kurgudur. İttihatçı hükümet basbayağı Balkanları geri almak ve Orta Asya’ya uzanmak amacındaydı. Bu emperyal heves, İttihatçıların kursaklarında kaldı ve içten içe çürümüş bir ağaç gibi Osmanlı devrildi!
***
Osmanlı’nın yerine Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Osmanlı’nın egemenlik sahasından 20’nin üzerinde devlet çıktı. Osmanlı’nın merkezi olan Türkiye’de cumhuriyetin kurulmasının, hilafetin ilgasının ve bu cumhuriyetin de modernleşmeci, Batıcı bir yönelime sahip olmasının altını çizelim.
***
Ortadoğu Müslüman bir coğrafya. Bölgeye İngiliz emperyalizmi hâkim. Ve hani o cetvelle sınırlar çizilmiş diyoruz ya; bunun baş aktörü de İngilizler.
1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanı, Müslüman coğrafyası için yeni ve önemli bir tarihi adımdır. Hele bunun yüzünün modernleşmeye ve Batı uygarlığına dönük olması, Müslüman toplumlarda bir rol modeli olabilir mi ihtimali, İngilizleri harekete geçirdi. Körfez ülkeleri, aşiretçi ve dinciliğin derin uykularındaydı. Bunlar önemli değildi. Ancak Suriye, Mısır ve Lübnan, Arap dünyasındaki millici bilinç oluşumlarının politik bir güç olma ihtimalleri vardı. O halde emperyalizm için bu (tırnak içinde) “aydınlanmacı” vahaların kurutulması gerekiyordu.
***
1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. 1928 yılında ise, Mısır’da Müslüman Kardeşler (İhvanı Müslim) örgütü kuruldu.
Arap dünyasındaki en büyük muhalif İslami hareket olan bu örgütün lideri Hasan el-Benna’ya göre, “İslam Dünyası batı etkisinden dolayı sosyal hükmünü kaybetmiştir. Şeriat kanunları, geçmişte olduğu gibi Kur’an ve Sünnet üzere olmalı ve toplumun her kesimini; devlet işlerinden günlük problemlere değin her şeyi kapsamalıdır.” (Vikipedia)
İhvan örgütü için “Teşkilatın amacı, İslam`ı sahih akide platformuna yeniden oturtmak ve bu uğurda İslam`ın devlet olmasına kadar cihad vermektir.” Diyen yorumlarda bulunmakta.
***
İktidarlar İçin Din En Kullanışlı Araçtır!
Sizce Müslüman Kardeşler örgütünün bu tarihsel seyir içerisinde o dönemde kurulması bir rastlantı mıdır?
Yukarıda özetini vermeye çalıştığım tarihsel olaylar ışığında bunun bir rastlantı olmayıp bir İngiliz siyasi planı olma ihtimali var mıdır?
***
Komplo teorilerinin, üst akıl zırvalamalarının, dünyayı birkaç derin örgütün yönettiği gibi spekülatif iddiaların sosyal bilimlerle ilgisi yok. Bu iddia sahiplerinin tek amacı, içinde bulunduğu siyaset için kitlelerde algı yaratmaktır.
***
Emperyalistler için Arap dünyasındaki millici uyanışın, demokratikleşmenin ve özellikle de Sosyalist Blokun kuşatılması için İslam dininin etkin bir araç olarak kullanıldığının onlarca örneği var. Yeşil Kuşak teorisi, bu kuşatmanın ideolojik adlandırılmasıdır. İhvanı Müslim hareketi ise, bu kuşaklamanın esas ideolojik ve kitlesel gücünü oluşturdu. Sosyalist Blok yıkılınca da İslamcı bir devlet amacıyla demokrasi düşmanlığı yapıyor. Böylesi yapılar çatışmayı devam ettirdiği için, batı için kullanışlı yapılar oluyor. Batı, yeri geldiğinde bunları kaldırıp bir tarafa da atabiliyor.
***
Mısır öncülüğünde Suriye, Irak ve Libya’daki BAAS egemenliği uzun süre devam ediyordu. 1990’larda Sosyalist Blok yıkıldı. SSCB ile flört eden, Üçüncü Dünyacı hareketin etkin üyelerinden olan bu ülkelerdeki BAAS iktidarları desteksiz kaldı. Emperyalizm karşısında Suriye ve Mısır hariç, yıkıldılar. Bunlar diktatör rejimlerdi.
***
Mısır’da İhvanı Müslim hareketi seçimle işbaşına geldi. Sisi darbesiyle yıkıldı.
Suriye’de Esad iktidarı için geniş çaplı bir yıkım hareketi oluştu. Fakat kısa bir süre sonra görüldü ki, gelen gideni bin kat aratacak bir dikta ve yıkıcılığa sahip. Batı bu gerçeği görünce, frene bastı ve muhalefetten desteğini çekti. Mısır’da da benzer tehlikeleri gördü ve Batı, bu radikal yapıların kendisi için çok daha büyük tehlikeler oluşturacağı düşüncesiyle Sisi darbesine sessiz kaldı, hatta destekledi. Erdoğan ise devam ediyor!
***
Müslüman Kardeşler örgütünün başta Mısır olmak üzere diğer Arap ülkelerine siyasi, kültürel, entelektüel hiçbir katkısı yoktur! Demokrasiye, özgürlüğe, sanata, felsefeye düşmandırlar!
Bu hareketin İslami bir devlet ve toplum sistemi amacını taşımasının toplumda bazı siyasi karşılıkları olsa da, bir toplum sistemi kurma karşılığı yoktur. Çünkü bütün dinler, yapısı gereği toplumsal sistemler kuramazlar ancak sistemler için kullanışlı birer araç olabilirler! Bizans’ta, Osmanlı’da, Ortaçağ Avrupa feodal devletlerinde, Çarlık Rusya’sında, Sasani İran’ında bu hep böyle olmuştur! Hele kapitalist dünyada din üzerindeki oyunlar daha inceltilmiş taktikler ve daha karmaşık ilişkiler ağıyla yürütülen siyasal araçlar haline getirilmiştir. Yani bir şeyhin CIA ajanı çıkması, bir tarikatın falan yapının uzantısı olması güçlü ihtimaldir! Hatta emperyalizm, kendine karşıt bir siyasal yapı adı altında dolaylı olarak başka siyasi yapılara karşı çoğu din kisveli yapılar oluşturur. Yani emperyalizm ve iktidarlar için kullanışlı hangi değer varsa, onu kullanmaktan çekinmez! Bir Müslümandan daha Müslüman, bir dinciden daha dinci, bir milliyetçiden daha milliyetçi, hatta bir solcudan daha solcu olabilir!
***
İhvan hareketini İngiliz emperyalizminin, 1960’lardan sonra da ABD emperyalizminin bir ittifakı veya işbirlikçisi olarak (kanıtım olmadığı için) görmesem bile, hareketin siyasi eylemleri, nesnel olarak emperyalizmin ekmeğine yağ sürebilir. Örneğin Filistin sorununa bir çözüm kapısı aralayan Enver Sedat’a İhvan hareketi tarafından yapılan suikast, sonuçta çatışmacı güçlerin işine yaramıştır.
Tunus’ta Müslüman Kardeşler örgütünün lideri Gannuşi, Tunus’taki siyasi yanlışları üzerine kısmi bir özeleştiri dahi yaptı. Fakat AKP iktidarı, hala Müslüman Kardeşler örgütünü desteklemeye devam ediyor. Bu ideolojik ve siyasi körlük, başımıza çok işler açacağa benziyor.