8. MEHMET ALİ TONGAZ BÜYÜKKABACA KÖYÜNE MOTORLU VASITAYI NASIL GETİRDİ?
Büyükkabaca köyündeki en önemli çalışmalarımdan birisi köye motorlu taşıtı nasıl getirdiğimdir. Köyümüzde motorlu vasıta yoktu. Nahiyeden de motorlu taşıt gelmiyordu. Köylü at arabasına biner, ya da yaya gider, ama motorlu vasıtaya binmez diyorlardı. Köylüye güvenemiyorlardı. Köyün içine kadar toprak yol açılmıştı. 19 Kilometrelik yolu vardı. Rahat rahat otobüs gelebilirdi. Kafaya koymuştum. Köye motorlu taşıt getirecektim. Çareler aramaya başladım. Bir kaç taşıt sahibi ile konuştum. Biriyle anlaştım:
– Bizi boşuna uğraştırma, köylü bizim arabalara binmez, oralara gittiğimizle kalırız. Zarara gireriz.
– Siz orasını bana bırakın. Kaç liraya gelirsiniz köyümüze?
– 35 Lira isterim.
– (Düşündüm, benim maaş 35 TL ) Siz bu fiyatı biraz daha indirir misiniz?
– Hadi otuz iki buçuk liraya olsun.
– Tamam anlaştık.
Nahiyedeki bir bakkalla anlaştım:
– Yalnız başıma bana pahalıya mal olacak. Sen de katıl, kazancına ortak olalım. Kazancımız olmasa da zarara girmeyiz.
– Tamam, ben varım.
– Otobüs nahiyeden köye hareket eder etmez sen Köyün katibine telefon et, haber ver.
– Neden?
– Köylüye haber salacağım.
– Anladım. Otobüsün gelişini görsünler diyorsun.
– Evet, evet.
Senirkent’ten köye geldim. Kâtibe konuyu anlattım:
– Cuma günü köyümüze otobüs gelecek. Cumartesi günü hepimizi pazara getirip götürecek. Fiyatını anlaştım. Benimle ortak olur musun?
– Olurum.
– Tamam, otuz iki buçuk lirayı üç ortak ödeyeceğiz. Kazancı üçe böleceğiz.
Kâtibin yanından ayrıldım, köyün bekçisini buldum:
Cuma günü akşamdan köyümüze otobüs gelecek. Cumartesi köylüyü pazara taşıyacak. Sen akşamdan köyün her tarafına haber götüreceksin. Köyümüze otobüs geliyor diye duyuracaksın. Otobüsün geldiğini köylüler akşamdan duymalılar. Otobüs köye girmeden sen her tarafa haberi ileteceksin. Senden otobüs parası almayacağım.
– Aman! Ne iyi! Tamam, hiç merak etme!
Bekçi ile konuştuktan sonra haberi beklemeye başladım. Akşama doğru haber geldi. Bekçi köyün her tarafına haberi duyurdu. Şoförü evimde ağırladım. Eşim bize yemekler hazırladı. Şoför o gece bizde konakladı. Otobüs şoförünün gönlünü hoş ettim.
İçim rahattı, başaracağımıza inanıyordum. Bakkal, kâtip, ve köyün öğretmeni birleşmiştik. Sonu da gelecekti kesin.
Sabahleyin köy meydanında köylüler toplanmışlardı. Köylüler gelmeden şoför arabanın kapılarını açmış, yolcuların binmesi için hazırlamıştı. Köylülerde ilgi çoktu. At arabasına 100 kuruş veriyorlardı. Biz 80 kuruş isteyince motorlu taşıtı tercih ettiler. Hem otobüsle gitmek daha çabuk ve daha rahattı.
Otobüsteki oturaklar dolmuş, ama daha birçok insan aşağıda bekliyordu. Şoför yolcuları aşağıya indirdi. Oturakları kaldırdı, otobüsün üstüne yığdı, bağladı. İnsanları da diz çökerek arabanın içine oturttu. Kâtiple bana oturacak yer kalmadı. Arabanın ön tarafında iki tane büyük farlar vardı. Bizi de o farların olduğu yere eşeğe biner gibi ayaklarımızı açtırarak oturttu.
Nahiyede alışverişi yaptıktan sonra yine köye geri dönüldü. Bazıları para vermedi, onlardan para almadık. Sonuçta 45 TL topladık. Anaparayı kurtardığımız gibi kâra da geçmiştik. İnsanoğlu rahata çok çabuk alışıyor. Böylece motorlu taşıtı köye getirmiştim.
Birkaç hafta bu işe devam ettik. Bizi gören köylüler, kamyonet, minibüs, otobüs vb. almaya başladılar. Cumartesi sabahları önce bizim taşıt doluyor, sonra diğerlerine biniyorlardı. Belli bir zaman sonra araba sahipleri benim yanıma geldiler:
– Hocam sen bunu köyün yararına yaptın. Biz bunu anladık. Sen yorulma, bırak bu işi. Biz seni ve yengemizi parasız taşırız
– Benim de amacım köyümüze motorlu taşıt getirmekti, amacımız gerçekleşti. Köyümüze hayırlı uğurlu olsun. Tamam anlaştık.
Köy öğretmeni olmak nedir? Köylüye, köye hizmet etme duygusu nasıl bir histir? Köylüye, köye hizmet edebilmiş olmanın zevkini yaşamak nasıl bir huzur verir insana? Başardığınız her hizmetten sonra tüm varlığınızı nasıl bir mutluluk sarar? İşte tüm bu soruların cevabını ancak ve ancak gerçek bir köy öğretmeni anlar ve anlatabilir.
9. MEHMET ALİ TONGAZ BÜYÜKKABACA KÖYÜNE HALI DOKUMACILIĞINI NASIL GETİRDİ?
Köyümüzün motorlu taşıt ihtiyacını gidermiştik, ama gönlüm rahat değildi. Köy kadınları, kızları hasır dokuyorlardı. Eğridir Gölünden topladıkları kamışlarla, kargılarla hasır dokumacılığı yapıyorlardı. Hasır dokumacılığı oldukça zahmetli ve kazancı azdı. Kadınlar, kızlar soğuk suda kargıları, kamışları hazırlarken üşüyorlardı. Dokumak için kurdukları tezgâhlar çok yer kaplıyor ve dışarıda oluyordu.
Düşündüm ve çıkar bir yol aramaya başladım. Nahiyeye indiğimde Belediye Başkanı ile konuştum:
– Siz burada halı dokumacılığı yapıyorsunuz. Bu mesleği köyümüze getirebilir misiniz?
– Köylüler çalışmaz. Boşuna gelmiş oluruz. Zaman ve para kaybı olur.
– Yok olmaz! Ben köylülerimize güveniyorum. Onlar bu işi çok çabuk öğrenirler.
– Peki, köyden bir yer bulalım. Tezgâhlar, ustalar, iplik, malzeme benden olsun. Halı dokuma kursunu açalım.
Köye ait, altı dükkân, üst katında odaları olan bir boş bina vardı. Orayı kurs yeri olarak düzenledik. Belediye Başkanı olan patron tezgâhları getirdi. Gerekli olan her türlü donanım hazırlandıktan sonra kurslar açıldı.
Köylüler bu işi çok sevmişlerdi. Çoluk çocuk katılmaya başladılar. Hem halı dokumayı öğreniyorlar hem de patrondan yevmiye alıyorlardı. Belli bir zaman sonunda iyice ustalaştılar.
Patron isteyenlerin evlerine halı tezgâhları kurdurttu. Böylece evlerinde dışarıya çıkmadan, sıcak odalarında halı dokumaya başladılar. Ailece para kazanıyorlardı.
Zamanla bazı köylüler tezgâhları satın alıp, halıyı kendileri için dokumayı istediler. Patron bu konuda da onlara yardım eti. Böylece köyümüze gerçekten halı dokumacılığı girmiş oldu.
Köylünün gelir kaynaklarından biri de halı dokumacılığı olmuş oldu.
Bana köylülerin teşekkür edip etmediklerini mi, soruyorsun? Etmediler. Hiçbir şekilde teşekkür bile etmediler. Motorlu taşıt konusu başkaydı. Orada beni ve eşimi parasız taşımayı istemelerinin nedeni beni o işten uzaklaştırmak içindi.
Ben köy öğretmeni olarak köylülerimizden teşekkür beklemedim ki! İstediğim tek şey, köyümün gelişmesi, kalkınması ve aydınlanması idi.
Aydınlandıkça teşekkür etmesini de zaten öğreneceklerdi…
10. MEHMET ALİ TONGAZ VE BÜYÜKKABACA KÖYÜNDE CAMİ ÇALIŞMASI
Müfredat programında Din Dersi yoktu, ama ben öğrencilerime bildiğim kadarıyla din eğitimi dersini de veriyordum. Bir cuma günü onları camiye götürdüm. Caminin içini dışını öğrencilerimle birlikte temizlettim.
Bizim bu çalışmalarımızı oraya gelen köy halkı izlemiş oldu. Maksadım, ibadet yeri olan camimizin daha temiz tutulması gerektiğini göstermekti.
Yatsı namazlarından sonra camide kalıyordum. Benimle birlikte kalanlarla caminin boş bir odasında sohbet ediyorduk. Sohbet esnasında köyün sorunlarını, eğitim öğretim ile ilgili yapılabilecek çalışmaları dile getiriyorduk. Ayrıca memleket, ülke ile ilgili konuları da konuşmaya fırsatımız oluyordu. Kahvede sigara dumanında oturmak yerine, temiz bir odada halleşebilmek, görüşüp konuşabilmek daha verimli ve sağlıklı oluyordu.
Yetişkinlerle konuştuğumuz konuların evlerde konuşulmaya, tartışılmaya devam edeceğinden şüphem yoktu. Köy öğretmenlerinin köy halkı ile iç içe olması gerektiğinin bilincindeydim.
Köy imamı ile köy öğretmeninin el ele olması köylünün aydınlanmasında önemli bir yer alır inancındaydım.
11. MEHMET ALİ TONGAZ BÜYÜKKABACA KÖYÜNE DEĞİRMENİ NASIL GETİRDİ?
Köyün muhtarı bir traktör almıştı. Kendi işlerini traktör sayesinde kolay görüyordu. Onun traktörünü bakın nasıl kullandım:
Köylüler zahirelerini öğütmek için iki saatlik uzakta bulunan bir değirmene gidiyorlardı. Hayvanların sırtında çuvallarını yüklüyorlardı. Bir defasında ben de kendi unumu öğütmek için onlarla gittim. Uzun bir yolculuktan sonra değirmene geldik.
Değirmenin belli bir yerine çuvallar yığılmıştı. O çuvallar sırasına göre öğütülecekmiş. Bizlerin getirdiklerini de sıraya koydular. Düşündüm bu iş oldukça zahmetli ve çok zaman kaybına neden oluyor. İki saat yürüyeceksin, orada sıraya gireceksin, o gün değil bir başka gün gidip ununu alıp o iki saatlik yolu tekrar geri tepeceksin.
Bizim muhtar ile konmuştum:
– Arkadaşım, sen İzmir’e gideceksin. Köyümüz için değirmen teşkilatını satın alacaksın.
– Sonra?
– Sonra senin evinin önüne değirmeni kuracağız.
– Nasıl çalıştıracağız?
– Senin traktöre bağlayarak.
– Tamam oldu bu iş!
Rahmetli Muhtar çok iyi biriydi. Yeniliklere açıktı, çalışkandı. Benim istediğim şekilde değirmen için ne gerekli ise İzmir’den aldı. Evinin önüne değirmeni kurduk. Köylüler önceleri biraz dedikodu yaptılar; bu unlar çok hızlı öğütüldüğü için ekmeği iyi olmaz şeklinde laf ürettiler. Biz ama aldırmadık. İşe devam ettik. Baktılar ki, öğütülen undan yapılan ekmekler aynı kalitede ve güzel oluyor, onlar da zahirelerini köyde öğütmeye başladılar.
Köylüler bu pratik buluş yüzünden rahatladılar. Zaman kazandılar. Az yoruldular. Ben orada görev yaparken üç sene değirmen çalıştı. Sonrasında yine kullanmaya devam ettiler. Daha sonrasını bilmiyorum.
Köy Öğretmeni; köylüsünün geleceği, aydınlanması, gelişmesi ve rahat bir hayata ulaşması için kafa yorandır. Sadece öğrencileri değil, köy halkını da eğitim öğretimin içinde bir bütün olarak görür. Bu nedenle benim zihnim sürekli bu tür işlerle meşguldü. Elimden geleni fazlasıyla yapmak için mücadele verdim. Gayret gösterdim. Çatlak seslere kulak vermeden, çalışmalarıma hedefim doğrultusunda devam ettim. Şükürler olsun.
12. BEN MEHMET ALİ TONGAZ ; AKLIMA BÜYÜKKABACA KÖYÜ DÜŞÜNCE NELERİ DÜŞLÜYORUM?
O köyde birçok mutlulukları yaşadım. Orada çalışırken evlendim. İlk çocuğum Suna doğdu. Onu büyütürken hiç unutamadığım bir anımı anlatmak isterim:
Ders sonraları, tatil zamanlarında, boş zamanlarımda Suna’yı kucağımda taşır, onunla şakalaşır, onu gezdirirdim. Ben onunla böyle hem dolaşır hem şakalaşırken köpeğimiz bizi yalnız bırakmazdı. Kendince o da şakalar, etrafımızda dönmeler, koşuşturmalarla Suna’yı eğlendirir güldürürdü. Çok mutlu anlardı o yıllarım.
Haz duyduğum, gönül rahatlığı yaşadığım mutlu anlarımdan birisi de, köy odasında yaşlı amcalara verdiğim okuma yazma dersleriydi. Akşamları namazdan sonra köy odasında toplanırdık. Amcalar 30-40 yaşlarındaydı. Ben ise 23 yaşıma yaklaşmıştım.
Büyükkabaca dendi mi asıl aklıma gelenler şunlar:
– Köyde Motorlu araba yok!
– Elektrik yok!
– Köylü büyük şehirle iletişimden yoksun.
– Gazete olmadığı, pilli radyo her evde bulunmadığı için köylü güncel olay ve haberlerden hemen hemen habersiz.
– Köyün üç bir bakkalı var.
– Kadın erkek tarlalarda çalışıyorlar
– Ürettiklerini pazarlayacak at arabaları dışında başka araç gereçler yok.
– Çağdaş yaşamın birçok olanaklarından bihaber yaşıyorlar.
– Ununu, ekmeğini kendisi yapıyor. Genellikle yufka ve bazlama ağırlıklı ekmek pişiriliyor. Şimdilerde tehlikeli olarak anlatılan beyaz ekmek henüz köyümüze gelmemişti. Zamanla o da oldu.
– Köy kadınları hem tarlada, hem evlerinde durmadan çalışıyorlar.
Köy öğretmenin zihni durmadan fikirlerle didişir. Çıkmazlara çare arar, edilmezleri edilir kılmak için bocalar durur. Beni anlamanız için benim gibi köy öğretmeni olarak o şartlarda çalışmanız gerekir diye düşünsem de, anlattıklarımı okuduğunuzda empati yaparak yüreklerinizi köylerimize döndürebilirsiniz diye umutlanıyorum.
Şükran GÜNAY