Mâlum 2010 yılında GDO’yu yasakladığı iddiasıyla 5977 Sayılı Biyogüvenlik Kanunu çıkarılmıştı. Yasakları düzenleyen 5. maddeyle, GDO ve ürünlerinin onay alınmaksızın piyasaya sürülmesi ve Biyogüvenlik Kurulu tarafından belirlenen amaç ve alan dışında kullanımı ile bebek mamalarına eklenmesi yasaklanıyordu.
Cezai hükümleri düzenleyen 15. Madde ile de kanun hükümlerine aykırı davrananlara 5 yıldan 12 yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası getiriyordu.
Denetim yetkisi, Tarım Bakanlığı’na verilmişti. 2014 yılında piyasa denetimleri sırasında Bakanlık 150’den fazla büyük gıda firmasının ürününde GDO tespit eder, ancak kamuoyundan gizlenir. Bu firmalardan biri de, Türkiye’de bebek maması pazarlayan, dünyanın en büyük mamacılarından birine ait ‘Mi… Ap… Sütlü Tahıl Karışımı’ şeklindeki bebek mamasıdır.
Gıda Hareketi 24 Mayıs 2014’de ulaştığı analiz ve toplama belgelerini kamuoyu ile paylaşınca ortalık karışır.
DEVLET İTİRAF EDİYOR
Bunun üzerine A Haber kanalında yayınlanan “Deşifre” programı konuyu ele alıp, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda Kontrol Genel Müdürünü konuk eder. Konuk genel müdür, suç mahiyeti teşkil eden itiraflarda bulunur:
Sunucu Mehmet Ali Önel: Savcılığa intikal eden ama kamuoyuna açıklanmayan başka GDO’lu ürün var mı?
Genel Müdür İrfan Erol: “Var. Savcılığa intikal etmiş GDO’lu başka ürünler de var!”
Sunucu: Başka gıdalarda da var diyorsunuz?
İrfan Erol: “Var! Onlar hakkında da savcılığa suç duyurusunda bulunduk tabi.”
Sunucu: Şu an onları açıklamıyorsunuz…
İrfan Erol: “Onlarla ilgili yargı süreci devam ediyor.”
GIDACILAR VE BAKANLIK PANİKLER
Bırakınız halka yedirilen ürünleri, bebek mamalarında bile GDO çıkınca, elleri ayakları birbirine dolaşır. 150’den fazla gıda devinin önünde 5 ila 12 yıl arasında hapis cezası durmaktadır.
Genel müdürün de ifade/itiraf ettiği gibi, bakanlık hepsi hakkında suç duyurusunda bulunmak zorunda kalır.
İşte ne olduysa o anda olur. Gıda Hareketi’nin GDO’lu mama belgelerini yayınlamaya başlamasından sadece 5 gün sonra Biyogüvenlik Yönetmeliği değiştirilir. Ama ne değişiklik…
Kanun ve yönetmelikte olmayan “GDO BULAŞANI” tanımı getirilir.
Yeni değişiklikle ürün içindeki GDO nisbeti binde 9 (yüzde 1) altında olursa, o GDO kasıtla ekleme değil “bulaşan” sayılır. Bu sayede dünya ve Türkiye’deki gıda devleri sütten çıkmış ak kaşığa çevrilir. Suçlar kapatılır. Sadece kapatılmaz, bundan sonra GDO’lu üretimin de önü açılır.
GENEL MÜDÜR NASIL SAVUNUYOR?
A Haber’deki programda bu değişiklik de gündeme gelir ve sunucu Mehmet Ali Önel sorar: Bu değişiklik tam da bebek mamasındaki GDO skandalının ortaya çıkmasına paralel bir şekilde ortaya çıktı. İnsanın aklına şu geliyor, acaba Bakanlık bu uluslararası gıda tröstünü kurtarmak için, onların yöneticilerini kurtarmak için bir yönetmelik değişikliği mi yaptı?
Genel Müdür İrfan Erol ise şöyle savunur değişikliği: “Bizim Güvenlik Kanunumuzda “bulaşan” ifadesi olmasına rağmen “GDO bulaşanı” olarak bir ifade yok. Yani GDO bulaşanını tanımıyor. Dolayısıyla bu eksiklik görüldüğü için… Böyle bir tanım olmadığı için birçok yargıya intikal etmiş olaylarda kasti değil, kusri olarak ortaya çıkan durumlarla ilgili olarak… Yine hak mahrumiyeti var 1 yıldan 12 yıla kadar, bunların aşılması amacıyla bir yönetmelik hazırlandı.” [Bu konuşmanın Video kaydı: https://vimeo.com/97325630]
Yani basit bir kelime oyunuyla milleti zehirleyen, ülkeye zarar verenler aklanır, GDO’lu ürün suç olmaktan çıkarılır. Dahası basit bir tağşiş yapan sıradan yerel bir firma teşhir edilirken, GDO’cuların hiçbiri teşhir edilmez. Bu yetmezmiş gibi kasım kasım kasılarak “Türkiye’de GDO’ya geçit verilmiyor” diye gerçek dışı beyanatla millet ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yanlış bilgilendirmeye devam ederler.
DAVA SÜRECİ BAŞLIYOR
Dindar camianın tek, “gıda, sağlık ve tohum derneği olan Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi”, derhal hukuka ve kanuna aykırı olarak GDO’yu serbest bırakan düzenlemenin iptali için dava açıp, yürütmenin durdurulmasını ve yönetmeliğin iptalini ister.
İvedi bir konu olmasına rağmen mahkeme yürütmeyi durdurmayı 6 ay incelemez. Altı ayın sonunda yürütme talebini reddeder. İptali ise 4,5 yıl bekletip öyle görüşür.
Danıştay Tetkik Hâkimi Emre Dursun’un iptal edilmesi yönündeki görüşüne rağmen, Danıştay, iptal talebini de geçtiğimiz ay, oy çokluğu ile reddeder. 10. Daire Üyesi Ahmet Saraç ise özetle şu karşıt görüşü yazar:
“Davalı idarece, bazı GDO’ların insan sağlığına zararsız olduğuna ilişkin laboratuvar ortamlarında yapılan tespitler bulunduğu ileri sürülmekte ise de; söz konusu tespitler, laboratuvar ortamında yapılan, ileriye dönük sonuçları kesin olarak ortaya konulamayan tespitlerdir. Bu nedenle, GDO’lu ürün kullanımı neticesinde etkilenecek olanın canlı organizma olması ve zararın ortaya çıkması durumunda geri dönüşün çok zor olması veya mümkün olmaması dikkate alındığında; dava konusu düzenlemenin, Anayasa ile güvence altına alınan sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına ve ihtiyat ilkesine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır…”
TARIM BAKANLIĞI: GDO ZARARSIZ
10. Daire Üyesi Ahmet Saraç’ın itiraz gerekçesinden anlıyoruz ki, Tarım Bakanlığı, GDO’nun zararsız olduğunu iddia etmiş mahkemeye. Bunu tarihi bir kayıt olarak düşüp devam edelim.
Biyogüvenlik Kanunu’ndaki kelime oyunları, Bakanlığın bu görüşte olduğunu zaten ortaya koymakta idi. Aksi halde ürünlerinde GDO tespit edilen bunca firmayı neden aklar ki?
TÜM SUÇLAR ORTADAN KALKTI
Aslında Türkçe bilen herkes bilir ki, Türkiye’de GDO sadece ve sadece bebek mamalarında yasaktı. Ancak bunu açıkça yazamadıkları için dolambaçlı ifade ediliyordu ve Türkiye’deki kanundan GDO taraftarları çok memnundu. Kaldı ki, Kanunun hazırlık sürecine, Ankara Ziraat Fakültesi öğretim üyelerinden bir profesör de dünya zehir taciri ve GDO’cusu Monsanto’yu temsilen katılmıştı.
Katılmak şöyle dursun, diğer şirketlerin temsilcileri ile kanunu şekillendirmişler ve Meclis’e öyle gitmişti tasarı. Hiçbir konuda anlaşamayan Meclis’te grubu bulunan tüm partiler de, Biyogüvenlik yani GDO kanunu konusunda nedense ittifak ederek oy birliği ile yasalaştırmışlardı. Abdullah Gül ise tüm itirazlara rağmen bekletmeden onaylamıştı.
Buna rağmen kanunda cezâî hükümler vardı. Zaten olmazsa olmazdı.
Piyasa denetimlerinde gıda devlerinin hemen hepsinde GDO tespit edilmekteydi. Zaten Gıda Kontrol Genel Müdürü aynı zamanda dev bir gıda firmasının vakfında da görev almaktaydı.
KANUN YOK SAYILDI
Kendini kanun koyucu yerine koyan Bakanlık, hukuku ve kanunları yok sayarak kanunda olmayan yeni tanım yani “GDO bulaşanı” tanımını getirmişti. Bu tanımlama sayesinde tüm firmaların suç duyuruları düşecekti ve öyle de olur.
4,5 yıl bekleyip, iptal talebini reddeden Danıştay, davacı Gıda Hareketi Derneği’ni, Tarım Bakanlığı’na 4.125 lira vekâlet ücreti ödemesine hükmeder.
Bakanlık hukukçuları ise geçtiğimiz hafta Gıda Hareketi’ne 4.338 liralık faizi ile beraber vekâlet ücretini ödemesi için ihbarname gönderir. Danıştay’ın kararını temyiz ettiğini duyuran Gıda Hareketi, bu bedeli ödemeyeceklerini, istiyorsa Bakanlığın, derneklerini haczedebileceğini söylüyor. Bakalım mesele nasıl neticelenecek.
Bu kez haklı olan mı, yoksa alışıla geldiği üzere güçlü olan mı kazanacak?
‘KAN VE ANNE SÜTÜNDE
GDO TESPİT ETTİK’
Çok değil üç ay önce Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi’nce yapılan açıklamada, insan kanı ve anne sütlerinde GDO parçacıkları tespit edildiği duyuruldu.
Çalışmayla ilgili açıklama yapan Prof. Dr. Mehmet Gürbilek, “Yaptığımız çalışmada, pirinç miRNA’sı insan kanında tespit edildi. Anne sütünde de görüldü. GDO’lu bir ürünün ise direkt çocuğa da aktarıldığını ortaya koyduk” diyerek bilinen ürkütücü neticeyi bir kez daha ifşa etti.
Peki, ne oldu? Bilim, bilim, bilim diye türkü söyleyen akademi dünyası kalkıp bu üniversite ve hocayı alkışladı mı? Hayır! Aksine üç maymunu oynadı!
TEHLİKE ÇOK BÜYÜK
Meram Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Gürbilek ile Dr. Nejla Özer’in (ki akrabalığımız yok) 12 anne üzerinde yaptığı çalışmada, hiç de şaşırtıcı olmadığı üzere emziren annelerin tümünün kan ve sütünde GDO DNA’ları tespit ediliyor.
Sonra çıkıp, ‘bunca bebek neden engelli doğuyor’ diyoruz. Elbette bunu sadece biz diyoruz, ne akademi, ne bürokrasi, ne de siyaset böyle bir suâli sormuyor.
Prof. Dr. Mehmet Gürbilek, “Bu yaptığımız çalışmada yeni tespit edilen; bitkisel kaynaklı miRNA’ların herhangi bir yapısal bozulmaya uğramadan insan DNA’sı üzerinde pozitif veya negatif etkisi olduğunu ortaya koyduk. ‘Bitkisel ve hayvansal genetik materyal miRNA, ince bağırsakta parçalanır’ diye biliniyordu.
Çalışmamızda ortaya çıkan, miRNA’nın parçalanmadan DNA’ya etki etmesi. Bizi heyecanlandıran kısmı bu. Bitkisel miRNA’nın insan hücresindeki DNA’da transkripsiyon üzerine etki edebileceği, bunun sonucunda bazı hastalıklarla ilişkilendirilebilecek” diyor.
BAKANLIKLAR BU HOCALARA SORDU MU?
Her hangi bir ülkede böyle bir netice ortaya çıksa, normal şartlarda o ülkenin Sağlık, Tarım, Çevre, Aile Bakanlıkları, SGK’sı, YÖK’ü, siyaset kurumu ve Milletvekillerinin bu çalışmayı yapan bilim adamlarının kapısını aşındırması ve bilgi alma yarışına girmesi gerekirdi.
Peki, bu yaşandı mı? Asla ve kat’a ne arayan olmuş, ne de soran!
SUÇU GIDACILAR İŞLEYECEK CEZASINI MİLLET ÇEKECEK
Gıda Hareketi yetkilileri diyor ki, “Madem GDO bulaşan da olsa üreticinin sorumluluğunda değil, o zaman hiç kimse hiçbir şeyden sorumlu tutulamaz. O zaman bir yönetmelik daha çıkarıp, şu kadar zehir bulaşırsa ondan da üretici ve satıcı değil, tüketici sorumlu tutulsun. O zaman bütün üretici ve satıcılar yüzde 0,9’u geçmeyen tağşiş, küf, eksiklik, bozulma, aflatoksin, domuz ve insan DNA’sı karıştırma, leş ve hatta lağım karışımından da sorumlu olmasınlar! Madem GDO’ya ayrıcalık tanınıyor, o halde bunlara neden tanınmasın! Madem insan değil, şirketler yani büyük tröstler korunacak, o halde buna da müsaade edilsin!
Şayet %0,9 GDO’dan sayılmayacaksa; gıda ve pazara arz edilen ürünlerdeki her türlü nakısa %0,9’u geçmediği sürece ayıp, hile, gizlenmiş ayıp sayılmasın!
Domuzun yasak olduğu bir üründe %0,00001 nisbetinde domuz olması ile %1 domuz çıkması ya da %0,00001 insan parçacığı çıkması ile %1 insan parçacığı, %0,00001 siyanür çıkması ile %1 siyanür çıkması arasında -oranı dışında- ne fark vardır? Bir şey ya vardır, yahut da yoktur. Ya tağşiş veya hiledir yahut da değildir!”
Biz de diyoruz ki, GDO’ya tanınan ayrıcalık her alanda tanınsın, ya da kaldırılsın!
Mesela sarrafa girdiniz, 100 kilo altın var ve siz 890 gramını çaldınız. Binde 9’un altında kaldığı için hırsızlık suç sayılmasın!
Bir kişinin bedeninin bir yerini kestiniz, bu da binde 9’un altında kalıyorsa bu da suç sayılmasın!
Mesela terör örgütü FETÖ’nün ByLock’un toplam yazışmalarının binde 9’undan az yazışma yapanlar da masum sayılsın!
Yahut biri çıksın, bu düzenlemenin yanlış olduğunu, ortadan kaldırıldığını, ilgililer hakkında işlem yapıldığını söylesin!
Aksi durum bu asil millete yakışmaz! Türkiye’ye büyük hizmetler yapmış AK Parti iktidarına da yakışmaz!
Bu yazıyı okuyan bir yetkili, meseleyi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a iletsin!
İletsin de gıda devlerini, parası bol olanları bu millete tercih edenler zaman geçmeden devletten temizlensin!
Yoksa aç olduğu veya imrendiği için bir baklava çalan çocuklar hapishanelere, milleti zehirleyenler ise sırça köşklerde oturmaya devam ederler.