Önce şu Yunan’dan biraz bahsedelim:
M.Ö. bir dönemde felsefenin beşiği olmuş, hakkını yemeyelim…
Yunanlılar denizcilikle uğraşmışlar: Akdeniz ve Karadeniz’de koloniler kurup ticaret yapmışlar.
Her şehir ayrı ayrı zengin olup kendi kendilerine yetince rekabet başlamış bir türlü bir araya gelip birlik kuramamışlar. Tiranlık denen yönetimle her şehir kendi kendini yönetmiş.
Atina, Isparta, Korint gibi şehirler birbirleri ile hep rekabet, çok kere de savaş yapmışlar bu da düşmanların iştahını kabartmış, bu yüzden doğudan İran üzerinden Persler gelip Yunan şehirlerini işgal etmişlerdir.
Bu saldırgan düşmana karşı bile bir araya gelememişler, onları bu esaret halinden Makedonyalılar kurtarmıştır. Makedonyalı İskender bir ordu hazırlayarak Perslerle savaşmış onları hem bu yöreden itmiş hem de uzun bir seferle bu mücadele İran ve Hindistan’a kadar uzanmıştır.
Yani en büyük tehlikeye karşı bile bir araya gelip kendilerini koruyamamışlar, onları komşuları Makedonyalılar kurtarmışlardır.
– Bugün o Makedonyalılara karşı çok vefasızdırlar…
Yunan felsefesi: Sokrat, Eflatun, Aristo ve Tales ile zirve yapmış ancak daha sonra gelişememiştir.
Ha, bu filozofların da değerini bilememişler Sokrat’ı idama çarptırıp diğerlerini de sürgüne göndermişlerdir.
Gelişememişler çünkü parçalanmışlıkları bu kez de onları Roma’nın kölesi haline getirmiştir.
Roma bünyesinde baskılardan dolayı önemli gelişmeler gösterememişlerdir.
Yüz yılda 4 büyük ve nice bilim- düşünce insanı, filozof yetiştiren bu iklim Roma bünyesinde çok uzun silik bir dönem geçirmiştir. 1600 yıl içinde ancak birkaç cılız düşünürleri olabilmiştir.
Düşünün, Roma ve Bizans bünyesinde 1600 yıl yaşamışlar ve bu esaret dönemlerinde Roma ne istemiş ise onları yapmışlardır. Roma’nın bunca zulmüne karşı bir kez dahi isyan denememişlerdir.
Bizans, İstanbul merkezli yoluna devam ederken de Yunanlılar yine onların esaretinde bir halk idi.
Ancak bugün sanki Bizans’ın asli unsuru olan yöneticileri gibi kendilerini dünyaya sunmaktadırlar.
Biline ki Romalılar da Bizanslılar da Latin’dir, İtalyan’dır ve Yunanlıların bunlarla hiçbir bağlantısı, akrabalığı yoktur. Dedik ya 1600 yıl bu iki imparatorluğun esaretinde silik bir köle hayatı yaşamışlardır.
Yunanlıları bu beladan Osmanlı Türk’ü kurtarmıştır. Bu kez Osmanlı bünyesinde gönüllü olarak 400 yıldan fazla yaşamışlardır.
“Gönüllü” diye neden iddia ediyoruz?..
İspatlayalım:
Türk- Yunan ilişkisi 1080’ler Çaka Bey’e kadar uzanır da asıl Osmanlı zamanı Fatih Mora’yı kendine bağlayınca Yunanlılar Osmanlı tebaası oldu. Ve 400 yıl Osmanlı bünyesinde mutlu yaşadı. Hiç isyan etmedi ve sadakatini de her daim bildirdi.
Tam bu mutlu yaşantı devam ederken Osmanlı 1683 de Viyana’yı ikinci kez kuşattı. Alamayınca da Avrupa ayağa kalktı bir Haçlı ordusu ile savaşlar başladı.
Osmanlı bu savaşta ilk kez yenilgi aldı.
Bunu fırsat bilen tüm Avrupa baskıyı artırdı.
Karlofça antlaşması yapıldı. Bu anlaşmaya göre Mora Osmanlının elinden çıktı.
Artık Mora yeniden Roma (Bizans) yani Venediklerinin eline geçti.
İyi ya zaten 1600 yıl onların bünyesinde idiler artık rahat ederler…
Tabii ki hiç de öyle olmadı. O Roma’nın torunları Venedikliler Yunan halkını zulümleri ile perişan ettiler. Aynı Hıristiyan inancına sahip olmalarına rağmen…
Bu zulme 15 yıl ancak dayanabildiler…
“Kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığını tercih ederiz” dediler ve isyan ettiler. Osmanlıdan yardım istediler. Osmanlı da karşılarında bir güç görmeden gitti ve Mora’yı, Yunan halkını kurtardılar.
Yüz yıl daha o Yunanlılar Osmanlı bünyesinde mutlu olarak yaşadılar.
Sonra ne oldu?
Osmanlı, 400 yıl merhamet etti de 1800’lerden sonra zulüm mü yaptı, tabii ki hayır…
Anlatalım:
1789 Fransız ihtilali oldu.
Bu ihtilal dünyaya insan hakları yanında “milliyetçilik” olarak yayıldı.
Artık “milliyetçilik” tüm dünyayı kasıp kavuruyordu…
İmparatorluklar bu konuda ister istemez sarsıldı.
Hele Avrupalı zalimler dünyayı daha rahat sömürebilmek için Osmanlıdaki azınlıkları sürekli kışkırttı ve ayaklandırmaya çalıştı. Ruslar ve Avusturyalılar Osmanlıya ha bire savaş açtı.
Bu yüzden Balkanlar savaş alanı haline geldi. Balkanların mutlu halkları artık iki ateş arasında idi. Bu bilerek yapıldı.
Bu zalimlere karşı Osmanlı ne kendi halkını ne de Balkanları koruyabildi.
“Biz ayrı milletsek kendi irademizle kendimizi yönetebiliriz” diye onları kışkırtmaya başladılar.
İşte Avrupalı zalimler düşündüklerini yapmış işi başarmışlardı.
Balkanlar tek tek Osmanlıdan koparılırken o sırada Yunanlılar da bağımsız oldular.
Ancak şu notu düşelim:
1800’lerden bu yana Balkanlar hiç huzur görebildi mi?.. 1. ve 2. Dünya savaşlarında en çok zararı yine onlar gördü. Bugün birkaç Avrupa devletinin sömürge alanından başka nedir ki şu Balkanlar… Buna bir de Amerika eklendi ki bu bölge artık mümkün değil iflah olmaz… Yunan’ı Amerika’nın 52.ci eyaleti sayın ve bundan sonraki Yunan tarihini (eğer kalırsa) öyle okuyun…
Oysa Yunan, Megali idea’den bahsediyor.
Üstelik İstanbul ve Batı Anadolu kıyılarını da buna katarak…
Tam 2 bin yıldır sen buralar hiç olmadı ki!..
İki bin yıldan sonra uykundan uyanacak ve idealini başaracaksın öyle mi?..
Ey Yunan bilesin ki: şanıyla, şerefiyle, destanıyla, merhametiyle, adaletiyle ve kudreti ile Türk geliyor…
Bizce, sen kafanı öyle sağa sola vurup kendini parçalama, aksine kendini Türk Çağına göre dizayn et…