Gün/aydın dostlarım…
Özlemeyi biliyorsan tebessüm et. Beklemeyi biliyorsan sabret… Sevmeyi biliyorsan… Kollarını aç___________________ Sevgiye başlangıcım ben…
SU-ATEŞ-TOPRAK-MUHABBET
Bilinmez kardeşliği kaybolan zamanlarda saklı. Gönül ferman dilemez ama samimi olsa, temiz olsa bir su damlası gibi. Baktığında içini görebilsen…
Modern dünyada kirlenen sadece su damlası mı?..
Samimi olmayan bakışlar, kim olduğundan bağımsız bağlanışlar. Bunun haykırışları saklıdır dört bir yanda.
Bazen de bilirsin her şeyi ama kendini inandırmışsındır, hem bilirsin hem bilmezsin. Çünkü bilirsin gönül ister. Tıpkı su damlasının tozu emdiği kiri yok ettiği gibi. Zamanla temiz olan su damlası da kirlenir. Bunda su damlasını sucu belki vardır, belki de yoktur.
Bir gerçek vardır ki temiz olan su damlası değerlidir. Temiz kalmasını bilebilen aktıkça şırıldayan, gerektiğinde çağlayan, huzur veren…
Ateş korkutur su damlasını, kızdırır, buharlaştırır.
Aslında her buharlaşma su damlasının saf halinde tekrar doğaya hayat vermesine vesiledir.
Su damlası onu hiçbir zaman anlayamaz. Çünkü ateş dayanılmaz sıcaktır ve yok eder.
Ateş suyu buharlaştırırken belki de sönecektir ama bunu asla düşünmez. Su da bunu asla bilmez. Hayat böyle bir döngüdür işte. Bilinmezlerin içinde doğanın savasıdır.
Bazen ateş kazanır bazen toprak. Aslında ateş kazandığında su kazanır ama ateş asla kazanmaz, hep kendinden kaybeder. Toprak kazandığında ise su doğallığını ve ışıltısını kaybeder. Çünkü toprak söylediği gibi temiz değildir…
Bu girizgâhtan sonra kıssadan hisse ‘Karınca ve Hz. İbrahim’in ‘ bir menkıbesi ile devam edelim…
Zamanın kralı Nemrut, azgınlığının önünde bir engel olarak gördüğü Hazreti İbrahim’i (üç semavi dinin ortak atası ve peygamberidir) ateşe atarak cezalandırmak ister.
Nemrut İbrahim Peygamber’in ateşte yakılması emrini verdikten sonra meydan yere odunlardan büyük bir yığın yapılmış.
Odunları tutuşturmuşlar sonra. Alevler o kadar yükselmiş ki bulutların tutuşacağını sanmış insanlar. Korkmuş kaçmış bütün hayvanlar. İbrahim Peygamber’i mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış askerler.
Atacaklarmış ki Nemrut’un ne güçlü bir kral olduğunu anlasın, görsün; bir daha ona karşı gelmesin İbrahim peygamber.
Bu sırada bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile koşa koşa gidiyormuş. Hem de boyu göklere varan cehennemi ateşe doğru. Başka bir karınca onun bu telaşını görüp sormuş hemen yanına yanaşıp: “Bu acelen niye?.. Nereye böyle?..”
Ağzında bir damla su taşıyan karınca o bir damlayı ellerinin arasına alıp, “Duymadın mı” demiş. “Nemrut, İbrahim Peygamber’i ateşte yakacakmış. İşte ateşin olduğu yere su götürüyorum.”
Bu sözleri duyan karınca kendini tutamayarak uluorta kahkahalarla gülmeye başlamış. “Sen şu ateşe dönüp yüzünü hiç bakmadın mı?..” diye sormuş. “Ne kadar büyük… Senin bir damla suyun ona ne yapabilir ki?..”
Su taşıyan karınca, “olsun” demiş.
“HİÇ OLMAZSA HANGİ TARAFTAN OLDUGUM ANLAŞILIR.”
“Öyle insanların yanında ol ki onlarla aynı fotoğraf karesinde olduğun için şükredesin
Ve öyle insanlara da karşı dur ki o fotoğraf karesinde olmadığına şükredesin…
Öyle bir zaman gelir ki: O gün birlikte çektirdiğin fotoğraf karesinde, keşke olmasaydım dersin”
“Konuşmaya değer insanlarla konuşmazsan insanları, konuşmaya değmez insanlarla konuşursan kelimeleri yitirirsin.
Sen öyle biri ol ki, ne insanları, ne de kelimeleri yitir.”
“Bazı insanlar dua gibidir: Görünmez ama dokunur sana, duyulmaz ama bırakmaz seni..”
Mevlana Hazretleri demiş ki; “kapı açılır sen yeter ki vurmayı bil!.. ne zaman bilmem ama!.. Yeter ki sen kapıda durmayı bil.”
Ve yine buyur muş ki bize miras bıraktığı sözlerden birisinde hazret; “Bizi bilen bilir, bilmeyen de kendisi gibi bilir.”
Evet biz kapıyı vurmasını da biliriz, kapıda durmasını da. Çünkü tarafımız belli, yolumuz Mevlana yolu. Çünkü biz su içenleriz, gıybete düşenler değil… Dün canım dediğimize, bu gün canın cehenneme demeyiz. Biz Yaradandan dolayı yaratılanı sevenleriz…
Amma velakin; Kimin ne tarafta olduğu belli değil bu günlerde. Çünkü kaybolan muhabbetimiz, sohbetimiz var…
Muhabbet ve sohbet en önemli zenginliğimizdir. Hem de ne zenginlik!..
Aşka, sevgiye, sevdaya, kardeşliğe ait ne varsa muhabbetin içinde mündemiç.
Ancak, şu günlerde sanki muhabbet yarılmış, içinden sadece aşk çıkmış!..
Çıkan aşk, aşk olsa bari!..
Çoluk çocuk lisanı halleriyle ‘aşk’ deyip dururlar. Gençlerimizin en çok okuduğu kitaplar, müspet veya menfi aşk kitapları. Okunmadık aşk kitabı kalmamış gibi. Televizyon dizileri aşkı konu edinmezse seyirci kaybediyormuş. Bütün dizilerde aşk ilk sırada anlayacağınız.
Osmanlı’nın kuruluşunu anlatan dizilerde bile ecdadımız hemen ilk bölümde âşık oluyor. Nedir bu rezalet!.. Sanki Osmanlı padişahları âşık olmak için tahta çıkmışlar sanırsın…
Diziyi seyreden gençler, niye dedelerimize çekmeyelim demezler mi?..
Aşk konulu kitaplar dışında okunan kitaplar neredeyse yok hükmünde. Biz gerçekten abartıyoruz. Üstelik gerçek aşkın ne olduğu da bilinmiyor. Kendini seven, kendine tapınan, maşukunu sevdiğini zannediyor. Sonra gelsin ayrılıklar, yayılsın “yaz kızım şiddetli geçimsizlikten dolayı boşanmalarına karar verilmiştir.” sedaları.
Allah’ın adaletinden şüphe edilmez. Muhabbetin ölümü aşka yaramaz. Oysa ne güzel söylenmiş:
“Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl”
Muhabbetin dilini, yüreğinde aynı sevgiyi taşıyanlar anlar. Neyse ki biz muhabbet edenleriz, muhabbet ehli olan dostlarla… Ve onlara karınca misali su damlası taşırız, muhabbet haneye, muhabbetle Allahlın selamını vermek üzere…
Muhabbet, sohbet deyip geçmeyelim. Dostça… Arkadaşça… Konuşmak, yarenlik etmek, dozunda kalmak şartıyla dertleşmek günümüz insanının en büyük ihtiyacıdır. Beyin yorgunluğunu azaltır, mutluluk verir.
Hayat bir yolculuktur. Her yolculuk gibi, yoldaşı ve sonu vardır. Sizin yoldaşınız kitap olsun. Elimize kitap verilenlerden olalım. Muhabbet yolculuğu olan yaşamı, iyi değerlendirelim. Muhabbet yazmayı da tetikler.
Sufiler, her muhabbetten bir metin icat etmiş adamlardır. “Uç, kalemin kalbidir” diyen Tenekeci haklıdır. Kalemi elimize veren muhabbetin havasıdır.
“Dert söyletir, kalem yazdırır” der, İbrahim Tenekeci.
İnsanı muhabbet besler, düşünce yazdırır. Gönül dili olan yazar. Muhabbet lisanı, gönül dilidir. Muhabbetsiz bir yaşam düşünemiyorum.
“İnsan insanın pasını alır” deyişi çok doğrudur. Muhabbet, sohbet tanımadığımız kişileri tanıma fırsatıdır.
“Sorma kişinin aslını, sohbetinden bellidir,” tanımlaması da gene çok doğru bir yaklaşımdır. Karşımızdakinin konuşma şekli, cümle içinde sık sık kullandığı kelimeler, jest ve mimikleri onu ele verir.
Yetişkinlerin bilgilerini, deneyimlerini, maharetlerini yeni nesillere aktarmalarının pek çok yolu vardır. Sohbet bunlardan biridir. Dostları ile sohbetin, muhabbetin sıcaklığını, mutluluğunu, karşılıklı konuşarak kaynaşmanın derinliğini yaşamayan insanların, Tanrı’nın lütfettiği bu yaşam güzelliğinden yararlanamadıkları için önce kendilerine ihanet ettiklerini düşünüyorum.
Farklı görüşler arasında dostça konuşma ve tartışma konusunda muhabbet etmek, sohbet etmek, başta siyaset olmak üzere toplum hayatının diğer kesimlerine de yayılması için bir şeyler yapılmalı. Sanırım o dostça tartışmalara muhabbetle ulaşılması, toplumumuzun şu sıralarda en önemli ihtiyaçlarından biridir…
İnsan sosyal bir varlıktır. Tek başına yaşayamaz. Ahbaplığa, eşe, dosta, yarenliğe ihtiyacı vardır. Sohbet ve muhabbet karıncanı ağzında taşıdığı su gibi, ekmek gibi insanın yaşamsal gıdasıdır.
Tasavvufta sohbetin ve muhabbetin yeri çok özeldir.
Yunus Emre:
“Önce doğru iman et, haramdan el etek çek
Ruha gıdadır sohbet, badem helvası değil. ”Der.
Dostlar ne güzel söylemiş koca yunus başka söze ne hacet!..
Her gün birlikte çay, kahve ve dahi sohbet, muhabbet keyfi yaptığınız, saygı duyduğunuz onunda size aynı duyguları beslediği sevdikleriniz olsun yanınızda, kalpleriniz huzurla dolsun…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan sabahınıza selam olsun…
Olduğu gibi görünen, ya da göründüğü gibi olan herkese sevgi ve muhabbetimle… Hoş kalın hoşça kalın ama her dem sevgiyle dostça kalın… Bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#