Sussun artık çatal dilli yılanlar… Sussun akrep gibi zehir saçanlar…
Söz bitti. Mert, canı dişinde Mehmedimizin, ailesinin, Türkiye’mizin canı yanıyor. İçimiz sızlıyor.
33 canımız şehit!
Kalleş, kahpe güçler ne yazık ki henüz çözüm arayışları gündeme getirilirken, diyaloglar kurulurken, anlaşmalar konuşulurken, ÇATIŞMASIZLIK bölgesinde iken ansızın, habersiz, savunmasız askerimize adeta pusu kuruldu, vuruldu!
Savaşan ülkelerin bile namusu, haysiyeti, onuru olur!
Hep söylüyoruz, yazıp çiziyoruz; “savaşların kazananı olmaz” diye!
Belki ilk etapta halklarının yüreğine su serpen atılımlar olacaktır, amma diğer taraftan kor halinde, sönmeyecek ateşin yakıp kül eden sıcaklığını da görecektir halkının!
Her hal ve harekette gül pembe bir tablosu olamayacak.
Bu herkes için geçerli.
Rusya arabuluculuk görevini yapamamıştır!
Komşuluk görevini yerine getirememiştir.
Bir taraftan 5 Mart’a görüşme, uzlaşma, süreç, anlaşma görüşmeleri için davetiyeye göz kıracaksın, diğer taraftan çok yabancı olmadığımız, iyi bildiğimiz namussuz, şerefsiz, alçak yüzünü kahpece bir kez daha gözler önüne sereceksin.
Haberi yokmuş!
Olayı Rejim Güçlerine yıkmaya çalışıyor amma, sağır sultan da biliyor ki; bizi vuran kahpe Putin’in ta kendisidir. Rusya’dır.
Amma “ben değilim, Rejim Güçleri vurdu” diyor!
İhtimal ki korkusu, ABD’yi karşısına almak istemediğinden kaynaklı bir palavra! Ya da daha önce de fikrimi açıkladığım ve yazıya döktüğüm ABD ile kurdukları bir planın ilk adımı olamaz mı? Çünkü gerek ABD, gerekse NATO, hatta Avrupa sessiz!
Putin’in inkarcılığına karşılık biz de şu an Rejim Güçlerini vuruyoruz.
Yaralı askerlerimizi almaya giden Ambulansları da vuruyorsun!
Bu mu insani anlayışın, bu mu mücadele taktiğin?
Vuruşmaların bile bir kuralı, ahlakı, namusu vardır!
Amma anlaşılıyor ki sende hiç biri yokmuş!
Eğer zerre kadar birinden biri olsaydı; Astana sürecine ve Soçi mütabakatına bağlı kalır, kan dökülmesine sebep olmaz, bir şekilde uzlaşmayı sağlamaya çalışırdın..
Sözün Özü!
Bu yangında Avrupa’nın da vebali büyük.
Hiç mi hiç dert edinmediler ne Suriye sorununu, ne de göçmen sorununu.
Bir an önce tüm devletlerin sorunu çözmek için harekete geçmesi gerekiyor.
Bizim de artık akılcı adımlar atıp, sorunu zamanında çözmemiz gerekiyor. Uzattıkça pahalıya mal oluyor. Örneğin; mülteci ve Suriyeli sığınmacıları ülke içinde barındırmak yerine, kapılardan geçişlerine izin vermeli ki, bize getirdikleri refah ve huzuru (!) Avrupa’ya da götürsünler.
Acılar ve musibet; paylaşıldıkça küçülür. Sevinçler de paylaşıldıkça büyür. Onun için bir an önce Avrupalı dostlarımızla her ikisini de paylaşmalıyız!
Başka türlü değerimizi anlamaları mümkün değil, yanımızda göremeyeceğiz.
gazete2000@hotmail.com