Susmak her zaman iyidir diye düşünüyorsanız kıyasıya yanılıyorsunuz. Konuşmanız gereken yerde susmuşsanız eğer bedeniniz başka bir dilden konuşmaya başlayacaktır çünkü.
Diliniz susmuştur ama bütün hücrelerinizle konuşmaya devam edersiniz. Hem de ne konuşma. Mimikler, jestler, gözler, sürekli konuşur.
Bugün bir çok psikolojik hastalığın altında söyleyemeyip içimize attığımız duygularımız var. Söylemekten korktuğumuz . Eğer söylersek yanlış anlaşılacağını düşündüğümüz için bir başka bahara sakladığımız kelimeler birike birike boğazımızda bir düğüme dönüşür zamanla.
Konuşmak istemediğimiz için değil, nasıl konuşacağımızı bilemediğimiz, konuşursak gelecek tepkiden korktuğumuz için susarız.
Hayat nerede susup nerede konuşacağını iyi öğrenenlere tüm güzelliklerini verirken biz bir köşede kaderin bizi unuttuğunu kurarız. Oysa unutan kader değildir. Bizim yanlış kararlarımızdır.
Susmayı ahlaklılık, konuşmayı da edepsizlik olarak algılamış olmamızdır. Kendimize yaptığımızı, bütün insanlar birleşse bize yapamayacakları bir noktaya getiririz kendimizi.
Oysa yeri geldiğinde konuşmamak kadar yersiz susmaklarımız da aynı noktaya getirir. Hakikatin söylenmesi zamanında geri çekilmek, karşımızdakinin kendisini haksız yere haklı sanmasına zemin hazırlar.
Her yerde konuşmak her şeyi sırf dobra dobra konuşuyorum yanılgısı altında ortalara dökmek de bir başka sıkıntılı durumu oluşturur. Haklı haksız herkese dersini vermek mantığı altında konuşmak hangi durumda olursa olsun kendi haklılığımıza inanmak da bir başka kör noktadır.
İleri gideni kırmaktan, geride kalanı iğnelemekten oluşan söylemlere ise konuşmak diyemiyoruz zaten.
Söylemeye çalıştığım şey insanın bir konuda sözü varken susmaya çalışması. Şimdi susuyorsak ne zaman konuşacağız. Sırf yanlış yerde yanlış konuşmalar yüzünden dilimiz yandı diye bütün bir ömrü sükutla geçirmek için çaba sarfetmek israf olmaz mı?
Aslolan odur ki yerli yerinde konuşmak esastır. Az yemek, az uyumak, az konuşmak demişler eskiler… Hiç yememek, hiç konuşmamak, hiç uyumamak değil…
Konuştuğumuzda canımızın yanıyor oluşu, konuştuğumuz için değil, doğru konuşmayı bilemediğimiz içindir belki de. Bunun çözümü ise susmak kendini susmaya zorlamak değildir. Nasıl konuşulacağını öğrenmektir çoğu kere.
Bu da zor bir şey değil aslında. Sadece hayvanlara dünyaya gelirken iç güdüler verilmemiş biz insanlara da vicdan denilen çok daha kapsamlı bir yetenek, ego denilen bir ölçü birimi ve pek çok başka yetenek verilmiş. Düşünün birazcık, size nasıl konuşulsun istiyorsanız, öyle konuşmayı deneyin. Bakın o zaman zor dedikleriniz nasıl da kolaylaşacak!
Arkanızdan atlılar geliyor gibi değil, anlasınlar diye de değil, sadece insanca, yumuşacık ve yavaş yavaş konuşun, yetecek . Özenle konuşun, öfkeyle değil. Ama illa ki konuşun illa ki konuşun… Karşınızdakinin sizdeki hakkıdır çünkü konuşmak. Susarsanız yol haritalarını alırsınız karşıdaki kişinin elinden. Sonra da yolu şaşırdığında yazık edersiniz sevdiğinize….