Soytarı-ispiyoncu ve yalaka kelimeleri ayrı gibi görünse de özünde aynı bence. Sadece isim değişik. Uygulaması, etkisi aynı. Kamu dairelerinde, holding ve şirketlerde, özel sektörde, siyasette, okullarda hemen hemen her yerde çokça rastlarsınız.
Tarihte özellikle krallıklarda her kralın bir soytarısı vardı. Sarayda yaşar, kralı ve ailesini eğlendirirdi.
Soytarının sözlük anlamı: Söz ve davranışlarıyla halkı güldürüp eğlendiren kimse, maskara. Sadece soytarılık yapmaz ispiyonculuk da taparlardı. Günümüze kadar isim ve yer olarak değişim göstermiş daha modern isimler almıştır.
İspiyoncu sözlük anlamı: Birinin sırlarını, davranışlarını, düşüncelerini gözleyip başkalarına bildirerek çıkar sağlayan kimse. Laf taşıyan, gammaz, dedikoducu gibi çeşitli isimleri de vardır.
Yalakanın sözlük anlamı: söz götürüp getiren, söz taşıyarak arabozan, dedikoducu, boşboğaz, sırnaşık, ikiyüzlü, dalkavuk, arsız, onursuz, yalak
Yalakalar hiçbir iş yapmaz, hiçbir başarısı, çabası olmaz ama ortada iş yapıyormuş gibi gözükür. Bazı yöneticiler övülmekten hoşlanır. Bunlar tam yalakaların veli nimetidir. Kendisine saygısını kaybetmiş insanların kendi çıkarları uğruna başkalarına gereksiz ya da hak etmediği iltifatlarda bulunarak onları yüceltir ve o insanları bulunmaz yeri doldurulamaz duygusuna kapılmasını sağlarlar. Herkesin öğrenip yapabileceği bir iş değildir. Bu bir yetenektir.
Yalakların sırtı yere gelmez. İşleri tıkırında gider. Hatta yükselirler. Derece terfi bile alanlar olur. Artık onların yaşam biçimidir. Öylesine alışmışlardır ki yaptıklarının farkında olmaz, doğal bir şey yaptıklarını düşünür hatta kendisiyle övünürler. Alan memnun satan memnun. Hak edenler tırmalayıp dursun.
Soytarı, yalaka ve İspiyoncuları tek kelimede toplayıp soytarı olarak anlatmaya çalışalım. Soytarılar ajan görevi de yapar, etrafta olup biteni biriktirir kendine göre derler, üzerine kendi sevdiği ya da sevmediği olayları kişileri de ekler gider üst yöneticilerine, kime yaranacaksa ona bir bir aktarır. İyi ara bozucudurlar. Taşıdıkları lafların üzerine kendi düşüncelerini de ekler allar pullar bir güzel satarlar. Karşısındaki insanın hoşuna gidecek şekilde ruhunu okşar. O insanların işlerinde başarıdan çok kim ne demiş ne düşünüyor, magazin kısmı daha önemli. Küçük beyinler makamı, etiketi ne olursa olsun küçük düşünüp küçük işlerle uğraşıyorlar. Herkesin onları saymasını, takdir etmesini isterler bunun için makam ve etiketlerini hatta parasını kullananlar bile var. Günümüzde işlerini öyle iyi yürütürler ki keyiflerine diyecek yok. Utanmayı bilmezler. Mağdur edebiyatını iyi yaparlar. Her şekilde seni suçlu çıkarır sustururlar. Ellerindeki aynayı kendilerine tutsalar insan içine çıkacak yüz kalmadığını görecekler. Ama hep karşıya tuttukları için insanların kendilerine nasıl baktığını göremiyorlar. Ya da işlerine gelmiyor.
Hadi bunlar yapıyor da yaptırana ne demeli. Hiç sorgulamıyorlar. Bu kişi kendine iyi olanı över olmayanı ise kötüler demiyor. Söylediklerinin yarısı yalan ve palavra, iftira olabileceğini düşünecek kapasiteleri yok. Onların aklıyla oturup kalkmalarına anlam veremiyorum. Hiç mi kendilerine güvenleri yok. Hiç mi bilgi ve becerileri yok. Dolduruşla, soytarıların yönlendirmesiyle hareket ediyorlar. Kendi akıllarına güvenmiyorlar.Sonra aynı şeyleri herkesten bekliyorlar. Yapmayanı dışlamaya çalışıyorlar.Kendi gibi olmayanları uzaklaştırıyorlar.
Sonrada akılları başlarına geliyor ama iş işten geçmiş oluyor ne yazık ki. Bunlara da sadece iyi oldu mu denir acınır mı size kalmış. Allah bunlara fırsat vermesin. Etrafımızda bunlardan çok fazla.
“Soytarı-ispiyoncu ve yalaka” başlığını görünce, hemen aklıma şu geldi:
Padişahın soytarısı; padişah, patlıcanı ve patlıcandan yapılan her türlü yemeği seviyor diye, padişaha, sabah akşam patlıcanı övermiş. Bir süre sonra, padişah, patlıcanı sevmez olmuş. Tabi ki soytarısı da başlamış patlıcanı kötülemeye. Bu durum, padişahın dikkatini çekmiş ve soytarısına şöyle demiş: “Bir süre önce patlıcanı övüyordun, şimdi kötülüyorsun; bu ne iştir!” Soytarının yanıtı şöyle olmuş: “Padişahım, ben sizin soytarınızım, patlıcanın değil!”