Şövalyelere ihtiyacımız var ama ne yazık ki bu toprakların geçmişinde şövalyelik olmadı.
Düşmanının dahi haklarını savunabilen ve her daim eşit mücadeleyi savunan şövalyeler, güçlü bir adalet ve ahlaki duruşlara sahiptir.
Bu toprakların geçmişinde de verilen sözün arkasında durma, misafirperverliğin gereği olarak düşmana dahi dokunmama hasletleri ve delikanlı olarak tabir edilen bir ahlak vardı. Ama bu topraklarda kurnazlık, hinoğlu hinlik, fırsatçılık gibi davranış biçimleri hep egemen oldu.
Seçim sonrası yaşanan şu krize bakın.
Devletin yasalarıyla birlikte bir çöküş içinde olduğunu görüyoruz.
Devletin mevcut hukukunun, toplumsal gelişmenin önünde bir engel oluşturduğunu görüyoruz.
Bu durum, dün de böyleydi, bugün de devam ediyor.
Bu devletin ne menem bir yapı olduğunu biliyoruz: Faili meçhulleriyle, yargısıyla, polisiyle, hapishaneleriyle nasıl bir devlet olduğunu biliyoruz.
Peki, bu ülkenin siyasi partileri, siyasetçileri ve meclisi ne yapıyor?
Siyaset bir mücadele sahasıdır, tamam!
Siyaset bir yönetme sanatıdır, tamam!
Siyaset bir iktidar olma mücadelesidir, tamam!
Ama siyaset, bir kurnazlık ve fırsatçılık alanı değildir!
Bugün siyasette gücü olanlar, kurnazlık ve fırsatçılık yaparak muarızlarını zora sokarlarken; yarın bir başka siyasi güç tarafından kendilerine karşı kurnazlık ve fırsatçılık yapılmasının yolunu açmış demektir.
Seçim sonrası yaşanan şu krize bakın; krizin kaynağı yasalar değil mi?
Peki, yasaları kim yapar?
Meclis değil mi?
Krizin aşılacağı yer TBMM iken, TBMM’de en çok sandalyeye sahip olan ve aynı zamanda yürütmeyi elinde bulunduran AKP ne yapıyor?
Bağımsız milletvekili Hatip Dicle’nin milletvekilliği iptal edilince, koşa koşa gidip milletvekilliği alıyor!
Ve sonra yandaş basın, AKP’nin 330 vekile ulaşması için ‘Kaldı iki’ diye sayıklamalarda bulunuyor. Bu öyle bir yandaş basın oldu ve öyle pespayeleşti ki, oligarşinin medya ayağını oluşturanlara taş çıkartan seviyesizliğe çoktan geldiler. Maşallah, o kesim öyle bereketli ki, 10 tane Ertuğrul Özkök çıkarır!
Milletvekili seçilen tutukluların bırakılmaması üzerine Başbakan, “Tutuklu olanlarla ilgili süreç belilidir. Bu tür sıkıntıları bilerek bu adımı attılar. Başka aday mı bulamadılar? Demek ki buralarda yasaları zorlamak suretiyle ülkede yeni gerilimlere zemin hazırlamaktı” diyebiliyor.
Demek muhalefet partileri, gerilim çıkarmak için böyle adaylar bulmuşlar!
10 yıl öncesine gidelim; AKP de, ceza alan sizi parti başkanı yaparak gerilim mi çıkarmak istemişti?
Bu açıklamanın neresinde adalet, vicdan ve bir parça olsun demokrasi kırıntısı var?
2002 yılını unuttun mu Sayın Erdoğan?
Muktedirliğin sarhoşluğuna mı kapıldınız, yoksa Ortadoğu’nun meşhur fırsatçılığına mı?
Bu anlayışla nasıl bir demokratik anayasa hazırlanacak?
Daha dün mücadele ettiğiniz yasaları bugün nasıl savunursunuz?
Siz yasama organı olarak bu yasaları demokratik bir içeriğe kavuşturacağınıza, mevcut bu halin savunuculuğuna soyundunuz!
İktidar olmak böyle bir şey mi?
Eğer iktidar olmak böyle bir şeyse, bize adaletten, demokrasiden ve ahlaktan söz etmeyiniz.
Bu topraklarda şövalye bir ruh yok.
Kurnazlık ve fırsatçılık, bu toprakların siyasetinin esas yöntemi olmuş.
Makyavel batılı biri ama tarih de gösteriyor ki, Makyavel’e taş çıkartacak siyaset bu topraklarda öteden beri var.
Bu topraklardan ne zaman şövalyeler çıkar bilemem, ama bizim acilen şövalyelere ihtiyacımız var!