Var Olmanın Dijital Ağırlığı!
“Ölümlülerin hayatına giren tüm büyük olaylar
Beraberinde lanet getirir”
Sophocles
Klavyeli telefonların kamera özelliğiyle idare ettiğimiz yıllardı. Konuş, mesaj at ve fotoğraf çek. Bu bize yetiyordu. Kilolarca ağırlıkta dizüstünde ve masaüstündeki bilgisayarlarımızın at arabası hızındaki bu zamanlarda tanıştım, büyük mavi “F” harfiyle. Volkan, “soyadını bildiğin eski arkadaşlarından kimler var ara bakalım” dedi. Çocukluk arkadaşlarımızı bulduğumuzda hepimiz yeni oyuncak alınmış çocuklar gibiydik. Aradan beş yıl geçmedi bile; klavyeler kayboldu, bilgisayarlar hafifledi, ekranlar inceldi, fotoğraf makineleri, video kaydediciler, internet, ses, müzik sistemleri ve yüzlerce uygulama ile bir bilgisayardan daha fazlası cebimize girdi: İşte bu, Sofokles’in bahsettiği ölümlülerin başına gelen en büyük olaydı!
Artık teknoloji modern insan için her anlamda bir “varoluş” meselesiydi!
Hayatıma Youtube, Twitter, Instagram, Pinterest, Tumbler ve daha niceleri girdi. Mailler ve whatsapp grupları derken her köşeden, her an gelebilen bildirim ve iletişim bombardımanı tüm zamanımızı ve ilgimizi ele geçirdi. Bir seferinde evimdeyken patronumdan gelen çağrıyı duymadığım için uyarılmıştım ve zil sesini “nükleer santral kırmızı alarm”ı yapmıştım. Evde sürekli çalan alarm sesine kızıp benim olmadığım bir anda telefonu açan küçük kızım patronumu azarlamış: “Senin ailen ve çocukların yok mu? Annemle bizim bir arada geçireceğimiz zamandan çalıyorsun” demişti. Yıllar geçerken birçok farklı nedenden sosyal medyadan uzaklaşmaya başladım. Dört yıl önce kontrollü kullanıma geçtiğim sosyal medya hesaplarımın ve whatsapp ’ın uygulamalarını yaklaşık 5 ay önce telefonumdan sildim. Yine de internet sitem ve alışveriş hesaplarım nedeniyle orada duruyorlar ve ancak bu işlemleri yapmak istediğimde açıyorum. Zaten silmek isteseniz de buna izin vermediklerini göreceksiniz. Sonuçta dijital dünyada sildiğiniz hiçbir şey ortadan kalkmıyor.
Filmi izledikten sonra hissettiklerimin doğru olduğunu anladım ve artık yerinde bir karar aldığıma inanıyorum.
Gerçekliğimizin yavaş yavaş sanal bir evrene dönüşürken bilincimizin nasıl bir etki içinde olduğunu, bu süreci yaratan ilk ağızlardan anlatan Sosyal İkilem, toplamda bir buçuk saatlik bir belgesel film. İlk sahnesi Sofokles’in girişteki sözüyle başlıyor. Facebook, Instagram, Google, Youtube, Apple, Twitter, Palm, Mozilla Labs, Firefox, Pinterest gibi dünyanın önde gelen teknoloji devlerinin yarattıkları, sosyal medya platformlarının kuruluşlarında, en büyük katkıları olan üst düzey yöneticilerle hazırlanan bir yarı belgesel. Filmin bir kısmı bu gerçek yöneticilerin anlattıkları ile şekillenirken, diğer yarısı kurgu karakterlerle yapılan canlandırmadan oluşuyor. İç içe geçen bu anlatım metoduyla kişileri dinlerken söylemlerindeki etkileşimleri canlandıran karakterlerdeki yansımalarına tanıklık ediyorsunuz. Hepimizin telefonunda en az beşinin bulunduğu bu teknoloji devlerinin platformu bize sunarken büyüme, para kazanma, ürün geliştirme ve özellikle etik uygulamalarıyla ilgili itiraflar yapılıyor. Burada çarpıcı olansa tüm bu itirafların platformların kurucu yöneticilerinden gelmesi. En ilginç itiraflardan birisi, hayatın bir noktasında hepimizin çok net hissettiği bir duygudur:
“Oradayken özünde iyilik doğuracak bir güç olduğunu düşünüyordum.”
Öyleyse sorun ne?
İşte hikâye burada başlıyor:
Bağımlılık, depresyon, gerçek hayattan kopuş, sanal sahtekârlıklar, siber saldırılar, ekonomik, siyasi ve kültürel manipülasyonlar, internet linçleri, veri hırsızlığı, seçim hileleri, gözetim kapitalizmi gibi uzayan bir liste… Yani tek bir sorundan söz etmek mümkün değil!
Sahte haber çağında bir salgınla nasıl baş edersiniz?
Özellikle canlandırma bölümündeki ailenin gençleri, ebeveynleri ve küçük çocuklarındaki davranışlar izlenmeye değer. A.I. ( Yapay zekâ) rolündeki algoritmanın seçim hesaplamaları ve avatarın üzerinde uyguladıkları manüplasyon çok başarılı canlandırılmış. Zihninizde kendinizi avatarın yerinde gibi hissediyorsunuz. Sisteme aşina olan herkes bu süreçlerin fazlasıyla farkında ancak yine de bu dünyadan kopamıyorlar.
Beni en çok etkileyenlerden biri de filtrelerdeki avatarlarına ya da sosyal medya fenomenlerine benzemek için estetik ameliyat isteyen çocuklar oldu. Filtrelerine benzemek isteyen bu çocuklar için doktorlar yeni bir hastalık adı koymuş: Snapchat dismorfiya
Yıllar önce tüm bu sistemi kurduklarında sonucun böyle olacağını öngörememişler. Zekâlarıyla ve becerileriyle milyonları imrendiren bu insanların hepsi, madalyonun öbür yüzünde saf olduklarını ifade ediyorlar ve temelde etik kaygılar nedeniyle işlerinden ayrılıyorlar.
Beni en çok etkileyen isim, Eski Google Tasarım Etikçisi, şimdi İnsani Teknoloji Merkezi Kurucu Ortağı (Center for Humane Technology) Tristan Harris oldu. Onun kafasına takılan sorunun peşinden gidin ve düşünün:
Tüm bu sorunların altında yatan ve hepsinin bir anda gerçekleşmesine sebep olan şey ne?
“Eğer bir şey araçsa sadece orada durup sabırla bekler. Eğer araç değilse sizden bir şeyler talep eder, sizi ayartır, yönlendirir, sizden bir şeyler ister. Araç bazlı teknolojiden bağımlılık ve manüplasyon bazlı teknolojiye geçtik. Değişen bu “
Tristan ’ın ağzından bu paragrafı duyduğumda ise tüylerim diken diken oldu. Kendimi soğuk savaş dönemlerindeki casusluk filmlerindeymişim gibi hissettim:
“Birinin davranışlarını değiştirmek için özellikle uğraşan tasarımdır. Bir hareket yapmalarını, parmaklarını böyle kaydırmalarını sağlarız. Aşağı çekince yenilenir tepede yeni bir şey çıkar. Her çektiğinizde yine yenilenir. Psikolojide buna “aralıklı olumlu pekiştirme” diyoruz. Bir şeyi alacağınızı veya ne zaman alacağınızı bilmezsiniz. Vegas’taki kumar makineleri gibi işler. Ürünü bilinçli kullanmanız yetmez, beyin sapının derinlerine inip oraya daha derin bir düzeyde programlanmış, bilinçsiz bir alışkanlık yerleştirmek isterim. Fark etmezsiniz bile. “
Tristan’dan çok etkilendim ayrıca Facebook, Pinterest eski başkanı Tim Kendall’ın açıklamaları ve son sözleri insana araba çarpmış hissi veriyor:
“Çocuklarıma sosyal medya kesinlikle yasak “
Harward Business School Profesörlerinden Shoshana Zuboff’un açıklamalarını da çok ilginç bulacaksınız:
“Büyük verilerden oluşan yeni ve çok büyük bir piyasa. Sadece insanlara dair vadeli işlemler alıp satan bir piyasa”
Artık internetin vazgeçilmez olduğu bir dünya var. Ancak, iletişim kültürlerinin temelinde manipülasyonla büyüyen çocuklardan koca bir küresel nesil yaratıldı. Yapılan her şeyin arka planında bir sinsilik ve aldatmaca var. Arama motorları bile bulunduğunuz bölgeye ve ilgi alanlarınıza göre sizi tahili ediyor ve sonuçları buna göre sunuyor. Aslında kendi tercihlerimizin tuğlalarından bir duvar örüyorlar etrafımıza ve orada sadece bize uygun şeyleri görüyoruz.
Film bittiğinde anladım ki; İnsanları birbirlerine yaklaştırmak isterken insanı kendinden uzaklaştıran bir sistem yaratılmış.
REPLİKLER
“Yeterince gelişmiş bir teknoloji sihirden farksızdır.”
“Sihirbazlar, neredeyse ilk nörobilimciler ve psikologlar gibidir. İnsan zihninin nasıl çalıştığını ilk anlayan onlardı. Sihirbazlar zihnimizin farkında olmadığımız kısımlarını anlar, illüzyonları böyle işler. İnsanlar zihinlerinin ne kadar savunmasız olduğunu bilmezler. Bu ayrı bir disiplindir. Tüm insanlarda geçerli bir disiplin. Stanford İkna Teknolojileri Laboratuvarı’nda öğrendik bunu”
“Psikolojide insanı ikna etmekle ilgili her şeyi nasıl teknolojiye aktarabiliriz.”
“Ürüne para ödemiyorsanız “ürün” sizsinizdir”
“Hayatınızın ne kadarını bize verebilirsiniz.”
“Reklam verene satılan ürün bizim dikkatimiz.”
“Esas ürün davranış ve algılarınızdaki o kademeli, hafif ve algılanamaz değişimdir.”
“Birine, bana on milyon dolar ver dünyayı istediğin yöne doğru yüzde bir oranında kaydırayım, derseniz” Dünyadan bahsediyoruz! Müthiş olur ve çok para eder.”
“Her şirketin hayali budur. Bir reklam verdiğinde o reklamın başarılı olacağını garantilemek ister”
“Riskleri azaltmak büyük öngörü ister. Büyük öngörülerin tek şartı vardır: Büyük Veri “
“Müşterilerine “kullanıcı” diyen sadece iki sektör var: Yasa dışı uyuşturucu ve yazılım sektörleri”
“Perdenin ardında ne olduğunu bilmeme rağmen kullanım miktarımı kontrol altına alamamam çok ilginçti.”
“Hileleri bilsem de hala kanıyorum. Hala telefonu elime aldığımda 20 dakikam gidiyor.”
“Çocuklarıma zevk- acı dengesini dopamin eksikliği durumunu, bağımlılık riskini hatırlatmadığım tek bir gün geçmiyor.”
“dikkatlerini nereye vereceklerini kontrol etmekle kalmıyor, özellikle sosyal medya beyin kökünün derinliklerine inmeye, çocukların öz değer ve kimlik algısını ele geçirmeye başladı.”
“Evrimle birlikte kabilemizdeki diğer insanların bizimle ilgili ne düşündüğünü önemsemeye başladık. Ama 10.000 kişinin ne düşündüğünü bilmek üzere mi evrimleştik.”
“Hayatlarımızı mükemmeliyet algısı üzerine kuruyoruz.”
“Koca bir nesli rahatsız ve yalnız hissettiğinde, şüphe ve korkuyla dolduğunda sorunlarla baş etme becerisini zayıflatan dijital bir emzik kullanmak üzere eğitiyor ve şartlıyoruz..”
“İnsanoğlu zihinsel, bedensel ve fiziksel açıdan temelde değişmeyecek. Gerçekçi bakarsak milyon yaşında bir donanımın, beynin içinde yaşıyoruz. Ve sonra bir ekran geliyor. Bu ekranın arkasında hedefleri sizinkinden farklı olan binlerce mühendis ve üstün bilgisayar var. Peki bu maçı kim kazanır?”
“Algoritmalar kodlara gömülü fikirlerdir.”
“Bilgisayara hedef olarak “Bu sonucu istiyorum” dersiniz ve bilgisayar bunu nasıl yapacağını bulur. “Makine Öğrenimi” buna denir. Her gün biraz daha öğrenir ve kimse bu amaca ulaşmak için tam olarak ne yaptıklarını bilmez.”
“Algoritmanın kendi aklı vardır ve bir insan yazmış olsa da.”
“İnsanlar olarak bu sistem üzerindeki kontrolü neredeyse kaybettik. Çünkü neyi göreceğimizi bu sistemler kontrol ediyor.”
“Bu insan doğasının yenilmesi ve insanlığın şah mat olması demek.”
“Google’da “iklim değişikliği yazdığınızda yaşadığınız yere göre farklı sonuçlar görürsünüz.”
“Bilgisayarın onlar için uygun bulduğu şeyleri baz alan bambaşka dünyalar görürler. Bunu 2,7 milyar tane Truman Show olarak düşünebiliriz.”
“Bizler, bize sunulan dünyayı gerçek kabul ederiz.
“Sahte haberler altı kat hızlı yayılıyor. Biri diğerinden altı kat avantajlıysa bu dünyanın sonu ne olur?”
“Bilgi çağından yanlış bilgi çağına geçtik.”
“Hızla yayılan sadece Covid-19 değil.”
FİLM KÜNYESİ:
İlk gösterim tarihi: 26 Ocak 2020
Yönetmen: Jeff Orlowski
Yapımcı: Larissa Rhodes
Netflix