Yıldızlar mı yalnız kaldı, ay mı tutuldu. Sis çöktü tepeme, güneş mi soldu. Ruhumun karaltısını aydınlatmadı güneş. Yıldızlar ve ayın belirsiz de olsa ışığını zor fark ettim.
Son aylığımın da üzerine karaltı geldi. Çıkmaz sokağa sürüklendim, yolumu kaybettim. Kanaldan gelen suyun, arazide kaybolması gibi. Bir kanalın suyu battı, değirmenin taşları dönmedi.
Değirmen ile aynı kaderi paylaştık. Kader bizi bir araya getirse de çare bulamadık.
Son aylığım ve değirmenin suyu…
Değirmen dönmüyor kuruda kaldı. Bende de hareket edecek hâl kalmadı. Yürüyemedim askıda ekmeği de kaçırdım.
Kuru ekmeksiz ve susuz kaldım, seslendim duymadılar. Haber saldım ilgilenmediler. Bu devirde kuru ekmek, bulamamak ne demek dediler!
Donuk bakışları başka aleme kilitlendi. Gözlerinde buz dağının dehşet verici soğukluğuydu. Kurumuş dudakları titredi. Şakağından ter damlaları aktı. Çaresizce tepeden düşüyormuş sandı. Kayanın altında inledi sesini duyuramadı.
Sıfıra sıfır elde var sıfır, işte hayatım!
Niçin konuşmuyorsun diyorlar; “Hafif acılar konuşabilir ama derin acılar dilsizdir,” Dedim.
Bazen hayaller bile ormanın sessizliğinde yitip gider. Gölgesi dahi görülmez olur.
Ekmek ve değirmen kurudu yalnızım. Kanal enkaz oldu, bir damla su kalmadı. Kenarlarda bir sıra çiçek yumrusu. Büyük ihtimalle zambak.
Zambak moral kaynağım, onunla renkli bakacağım dünyaya; mor, pembe ve beyaz.
Mor zambak olacak son aylığım, gururum ve değirmenin suyu.
Son aylığım eridi, kaderimi zincire bağladım. Zalimlerin pençesinde tutuldum, insani değerlerimi kaybettiğimi sandım ve uyandım.
Geçemedim fırının önünden ve manavın sokağından. Gidemedim pazara ve uğrayamadım bakkala.
Sebze, meyve ve yumurta
Soğan ve patates kaldı haftaya.