Pencereden; gri bulutların arasından göz kırpan ayı seyrederken, dalgaların sesini ve çiçeklerin kokusunu hissettim.
Bahar geldi, hava sıcaklığı normalleşti ve neşeli günler başladı, dedim. İçimde hoş bir sevinç hissettim. Akşamın sessizliğinde, asfalttan gelen teker sesleri kulaklarımı tırmaladı. Camdan giren esintiyle rahat soluklandım.
Pencerenin camları tıkırdamaya başladı. Rüzgâr çıktığını anladım. Vadiye yukarı baktım. Bulutları net göremedim. Fakat damlalar zamansız da olsa çizgi gibi geldi. Sağanağa dönüşebilir, diyerek dışarı çıkıp ıslanmaması gerekli eşyaları mereğe bırakmak için, kardeşimi çağırdım. Doğa kuralsız saldırdı ve sağanak, etkili oldu. Görüş mesafemiz bir uğultuyla kapandı.
Kardeşim “Büyük fırtına” dedi. Tedirgin olduk. Denizdeki kayıkları kenara çektiler mi, acaba dedi. Yeni bir şey söylemeyeceğini, ellerini yüzüne kapatmasından anladım.
Köyün ana yolunda büyük bir gürültü ile dereye aşağı ışığın alabora olduğunu gördük. Kardeşimle, “Araba yuvarlandı.” Dedik. Yağmura aldırmadan, yola çıktık. Heyecanlıydık, kim olduğunu bilmediğimiz hâlde, titredik. Korktuk ve yürümeye başladık. Konuşmadık, arabaya kadar gitmeyelim. Ya patlarsa diye korku dolu sözler sarf ettik.
Araba belki yirmi metre aşağıda ağaçlara takılıp kalmıştı. Kardeşim, aradan zaman geçti. Patlasa şimdiye kadar patlardı, dedi. Arabanın yanına vardık. Sürücü gençti, karanlıkta tanıyamadık. Amcasının arabasında çalışıyormuş, eve gitmek istiyordum, diyebildi. Yüzü net görülmüyordu ama kan içerisindeydi. Kardeşim, kime telefon edeyim dedi. Yardımcı, amcasının telefonunu verdi. İki koluna girerek yukarıya çıkardık. Telefon ettik ve yol kenarında beklemeye başladık.
Yardımcının hastaneye gitmesi gerekiyordu. Az sonra amcası geldi. Geldi ama yüzü ateş içerisindeydi. Dudakları arasından ses yerine alev çıkıyordu. Kardeşim, geçmiş olsun, iyi kurtardı, görünürde bir şey yok dedi. İstersen hastaneye bırakırım dedi. Amcası teşekkür etti. Eli ayağı titrediği hâlde götürürüm, dedi. Giderken de hemen geleceğiz, siz buradasınız. Arabanın yanına kimseyi indirmeyin, dedi. Kardeşim, acele etme gözün arkada kalmasın, dedi. Canı sağ ya, ona dua et dedik.
Yoldan geçen arabalar durup bilgi aldılar. Çok geçmeden polis geldi ve olaya el koydu. Kardeşim polise olayı anlattı. Çocuğu arabadan çıkarttık ve amcası hastaneye götürdü dedi. Polis yol kenarında kimseyi bekletmedi. Biz de yan tarafa çekildik.
Hayat insana her zaman, gülmüyor. Bazen de sıkıntıyı beklemediğin bir anda veriyor. Nerde yanlış yaptım diyemiyorsun. Burada çocuğa mı acırsın, yoksa borç harçla aldığı arabanın masrafının ödenmesine mi acıyacaksın.
Çocuğun amcası geldi. Polislerin kontrolünde arabanın yola çekilmesi işlemi yapıldı. Karanlıkta çalışmak oldukça zorlandılar. Mal canın yongası, çok sayıda kurtarıcıyla araba yukarı alındı. Arabanın süratli olması nedeniyle önce sağ kaşa sonra sol tarafa uçtu. Sahibinin arada sesi çıksa da dediği anlaşılmıyordu.
Sağanak yağmura rağmen, bize çok teşekkür etti ve arabayı çekip sahile indiler. Baharın güzelliği, bir çocuğun kendini bilmez olayıyla kara kışa dönüştü.
Kardeşimle eve geldik. Kuru yerimiz kalmamıştı. Yarın nereye kadar yuvarlandığına bakarız dedik ve olayı kafamızda bitirdik.
Arabanın sahibi; ben de onun yaşında iken amcamın arabasını aynın şekilde yuvarlamıştım. O günleri yaşadım. Amcam bana kızmamıştı. Altından hava geçiyor, olur böyle şeyler. Cana gelmesin, mal önemsiz demişti. Ben de onu af ettim. Bir şey söylemedim. “Bağcının gözü toza alışıktır.” Dedi.
Yağmura rağmen, geceyi yarıladık. Çamura bulandık. Arabanın nerede ise hurda olmasına karşılık çocuğa bir şey olmamasına sevindik.
Kardeşimle çocuğu iki ay sonra gördük, “Nasıl kurtardım.” Dedi. Bizde güldük