Bugün babalar günü.
Haziran 3. hafta.
3. sıraya konmuş.
3. sınıf…
Babalar günüymüş.
Böyle günlerde daha çok arıyorsun işte. Salonda oturduğu o yorgun koltuğa bakarak, bir kez daha duymak için sesini neler vermezdim diyerek.
Keşkelerini eğerlerinle birleştirip meğerlerine hayıflanıyorsun.
Meğer ne çok seviyormuşum babamı diyorsun..
Bayram sabahlarında ellerini arıyorsun.
Terminallerde gözlerini..
Bir ahizenin ötesinde iyi misin yavrum deyişini..
Meyvesi olmayan o koca çınarın gölgesini, hiç unutamadığın iç çekişini.
Babam..
Adı Kaya..
Kendi sert ve mert ve özellikle cömert.
Bileği bükülmez ancak yüreği yufka babam.
Babam derdi ki;
Sen ne zaman büyüyeceksin biliyor musun?
Ben toprak olunca.
Çünkü babalar ölünce çocuklar büyür.
Babam derdi ki “Çocuğunu seviyorsan çalıştır!”
İlkokul 4.sınıftan itibaren her tatilde çalıştım.
40-50 yıl öncesinin çocukları olarak ağır hayat şartlarına rağmen kocaman hayallerimiz vardı!
Sözlerimiz, yaptıklarımızın yanında küçük kalırdı!
Şimdi çocukların ellerinde bilgisayar var, hayalleri yok!
Ama haklarını yemeyelim, eylem yok söylem büyük!
Babam her zaman derdi ki;
“Evlat arkanda bırakacağın en büyük miras ve zenginlik iyi bir insan olmaktır.
Kimseye arkandan küfür ettirme.”
Rahmetli babam derdi ki:
Kıça yakın yerden et yeme evlat!
Az ye helal ye!
Mideni başkasının ekmeğine, sırtını başkasının elbisesine, cebini başkasının parasına alıştırma!
Evet, babalar..
En kutsal varlıklar olan annelerin gölgesinde kalan gizli kahramanlar.
Evin en öksüzü babalar.
O zayıf olamaz çünkü o kahramandır.
O güçsüz olamaz çünkü o kahramandır.
O ağlayamaz çünkü o kahramandır, hep kahraman olmak, öyle kalmak zorundadır.
Ne ilk ailesine ne de yeni ailesine yaranamaz, arada kalır. O yüzden ailelerde hep dayılar, teyzeler sevilir ya.
Anneanneler daha çok sevilir ya.
Amca hele ki hala pek bilinmez genelde.
Babaanne de kötü kaynanadır çoğu zaman…”
Baba evin en yalnızıdır. Bu yüzden en son babalar duymaz mı? Ya saklanır ya yalan söylenir ya da paylaşma gereği duyulmaz.
Yıllarca dışarıda deli gibi çalışırken, bebekken hiç büyümeyeceğini düşündüğü yavrularının değiştiğini bile fark edemez, Ona bağımlı iken onlar, bir anda bağımsızlıklarını ilan etmeye başlarlar, küçük bir hayal kırıklığıyla karşılar, yapacak bir şey yoktur.
Evet gençler şimdi soruyorum.
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim öldü…
İçimdeki çocukla beraber…
25 Kasım 1998… Kağıthane Örnektepe İlköğretim Okulu.
Dersten çağrıldım..
Telefonun diğer ucundaki ses …
‘Babamız Hakkın rahmetine kavuştu.’ kardeşim dedi…
Öylece kaldım.
“Anladım ki babasız kalmak savaşın ortasında komutansız kalmaktır.”
25 Kasım 98…
22 yıl olmuş!
Allah rahmet eylesin canım babam…
Kabrin nur mekânın cennet olsun!
Ebediyete intikal eden tüm babalara rahmet diliyor, yaşayanların değerlerinin bilinmesi dileğiyle günlerini kutluyorum.
Vesselam.
Yüreğine sağlık dostum, başarılar diliyorum. Harikaydı.
Güzel yazı. Evet benim de babam 38 yıl önce vefat etti. Bugün bile arıyorum. Yazınızdan etkilendim. Çocuklar da büyüyüp yuvadan uçunca babalar gerçekten yalnızlaşıyor. Anneler evlatlarına bir şekilde kendisini sevdiriyor da babalar bunu beceremiyor. Hele bir de benim gibi miras bırakamayacak bir baba olunca….
Babalar ve anneler eğer çocuklarını sevgide adil olamasalarda sahip çıkmada adil olabilseler cahileye devrinin adetleri öylesine yerleşmiş ki beyin ve gönüllerine bir türlü kız ve erkek çocukların aynı mesafede adil bir şekiĺde davranamıyorlar. Hem sevgi hem sahip çıkma hemde adil iş bölumünde hep kızların yaptığı kâr yediği zarar olarak bakıldığı bu cahileye devrinden kurtulamamanıñ cezasını çekiyoruz. Ve bu yüzden hem aileler parçalanıyor hemde kardeşler arasindaki muhabbet ve paylaşım yok olup gidiyor. Ne zaman ki dinimizin emrine uyar ve adil olmayı başarırsak işte o zaman mutlu toplumlar oluruz. Babanın annenin kardeşinde akrabanın insanında gerçek değeri verilmiş olur.