Ülkemizin demokrasi ve ekonomi alanındaki durumunu, hukuksuzlukları ve hak ihlallerini, işsizliği ve yoksulluğu, yolsuzlukları ve soygunları kanıtlarla, sayılarla, objektif ölçülerle ve akademik bir anlatımla ortaya koyan yazılar; ne yazık ki bazı kişiler tarafından “çok siyasi ve yanlı” olarak değerlendiriliyor. Hatta böyle düşünenler, o kadar ileri gidiyorlar ki; bu tür yorumların toplumsal birlik, bütünlük ve kardeşliği bozduğunu dahi söyleyebiliyorlar.
Ben öyle düşünenlerden değilim. Ülkemizin bu yıllardaki durumuna gerçekçi ve eleştirel yaklaşan bu yazıların, yorumların; bu düşünsel ortamlara çeşitlilik, çok seslilik ve zenginlik kattığını düşünüyorum.
Geçtiğimiz günlerde, üstelik anlamlı olsun diye 10 Aralık günü bu ortamda yayımlanan “10 Aralık: İnsan Hakları Günü” başlıklı yazımı, “Ankara Felsefe Grubu Öğretmenleri WhatsApp Grubu’nda da paylaştım. Bu gruptan birisi, bir felsefe/sosyoloji öğretmeni, ne yazmış, biliyor musunuz; şaşıracaksınız, inanamayacaksınız, aynen şöyle (Dil, anlatım ve yazım yanlışları tabiki yazana ait):
“Merhabalar cok değerli arkadaşlarım bu grupta bu kadar siyasi içerikli mesajların paylaşılması ne kadar yerindedir bilemedim (üzgün ve şaşkınlık ifadesi olan iki kafa resmi, emoji görüntüsü) ben bu grubun daha farklı olduğunu zannediyordum”
Bu yazıyı görünce, ilk şaşkınlığımı atlattıktan sonra ve biraz da sitem ederek aynen şöyle yazdım:
“Felsefe, sosyoloji ortamında; ‘İnsan Hakları Günü’nde, insan hakları ile ilgili yazı mı siyasal içerikli! Hadi ordan: Ya siz çıkın bu ortamdan ya da ben!”
Niçin mi bu kadar tepkisel yazdım: “10 Aralık: İnsan Hakları Günü” başlıklı yazıda; dünyada insan hakları alanında, 1215 Magna Carta Libertatum’dan başlayarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne dek olan gelişmeler akademik bir üslûp ile anlatılıyor. Bu yazıda, Türkiye’den ve güncel siyasal gelişmelerden tek sözcükle dahi söz edilmiyor. Ama böyle bir yazı için dahi, hem de bir felsefe/sosyloji öğretmeni, felsefe öğretmenleri grubunda; “… bu grupta bukadar siyasi içerikli yazıların paylaşılması ne kadar yerindedir…” diyebiliyor.
Oysa siyaset, devlet, hukuk, muhalefet, anayasa, insan hakları, güçler ayrılığı ilkesi vb. kavramlar, felsefe ve sosyoloji derslerinin temel konuları arasındadır. Bu kavramlar; felsefe, sosyoloji, siyaset bilimi, siyaset felsefesi, siyaset sosyolojisi gibi disiplinlerin (bilim alanlarının) temel kavramlarını oluşturur.
İşte bu nedenle, bir felsefe/sosyoloji öğretmeninin insan hakları ile ilgili ve tamamen akademik bir yazıyı çok siyasi olarak değerlendirmesi karşısında, insanın “Pes doğrusu!” diyesi geliyor. Durum böyle olunca, insan; neyi, nerede, nasıl yazacağını da bilemiyor. Sormak gerekir bu anlayıştaki öğretmenlere: “Siz; felsefeden, sosyolojiden, siyaset biliminden, siyaset kurumundan ve güncel siyasetten ne anlıyorsunuz? Derslerinizde bu konuları, bu kavramları nasıl anlatıyorsunuz?”
Galiba insanımız, aydınımız, yazarımız, öğretmenimiz özellikle şu yıllarda “O kaka, bu tukaka, şu siyasi, bu yanlı” vb. korku ve kaygılar taşıyor, özgür düşünemiyor, düşündüğünü ifade edemiyor ve yazamıyor. “Başıma bir şey gelir mi!” diye öyle tedirgin, çekingen, ürkek yaklaşıyor ki ve her şeye, bazen ve çoğu kere kendisini doğrudan ilgilendiren konularda dahi “topa girmek” istemiyor, oyun dışı kalmayı, seyirci olmayı tercih ediyor.
Öte yandan, bu ortamlarda bazı eleştirel yazıların “çok siyasi ve yanlı” olduğunu söyleyenlerin kendi yazıları da çoğu kere siyasi ve yanlı bir içerik taşıyor. Bu çelişik, tutarsız ve tuhaf durum nasıl izah edilebilir? Belki şöyle: Siyasette, ülke yönetiminde, iç ve dış politikada, ekonomide, demokrasi ve hukuk alanında olup bitenleri, gerçekleri, tutarsızlıkları görmüyorsanız ve özellikle yoksulluk, işsizlik, gelir dağılımındaki uçurum, adaletsizlik hukuksuzluklar, yolsuzluklar, hırsızlıklar gündeminizde yoksa, bunları yazılarınızda konu etmiyorsanız, sorun yok, rahat olun. Bir de ülkeyi yönetenlerin “Bir öyle bir böyle! / Bugün böyle yarın öyle!” tarzındaki birbiriyle de uyumlu olmayan tutarsız, çelişik yönetim anlayışlarını her vesileyle övüyor, göklere çıkarıyorsanız işte o zaman daha rahat olun; hiç ama hiç sorun yok. Korkmayın, başınıza birşey gelmez, hatta ödüllendirilirsiniz!
Durum böyle olunca, gerçekçi ve eleştirel yazılar “siyasi ve yanlı” oluyor ama aynı yöndeki övücü yazılar “siyasi ve yanlı” olmuyor; öyle mi? Ne güzel dünya, yaa!
Tekrar edeyim: Ülkemizin bu yıllardaki durumuna gerçekçi ve eleştirel yaklaşan yazıların, yorumların, “siyasi ve yanlı” değil; bu düşünsel ortamlara çeşitlilik, çok seslilik ve zenginlik kattığını düşünüyorum: Ya siz!