Türk siyaset hukukunda sınıf ve doktrin partisi yoktur. Olması da zaten, milli siyaset geleneği, geçerli yasa, anayasa ve hukuk kuralları gereği mümkün değildir.Fakat ne yazık ki bütün bu kurallar ve yürürlükteki mevzuata rağmen ülkemizde, başta etnik kök, dil, mezhep, ideolojik sınıf ve zümre endeksli siyasi partiler mevcut bulunmaktadır.
Yanı sıra sultalaşmış, cuntalaşmış ve belirli bir sahibe mal olmuşlar da mevcut!..
Misyon tacirliği, vekâlet/vesayet, emanetçi/hıyanetçi, güdümlü politik-ACI’lar da ayrı bir dert…Gerçek o ki; 27 Mayıs şeametinden sonra, siyaset fazilet olmaktan çıkmış ve maalesef; Halka hizmet değil, bilâkis soygun-vurgun, yalan-talan, hırs-ihtiras ve bencilliklerinin zebunu olmuş kifayetsiz muhterislerin tatmin alanı haline gelmiştir.
Bu, hak-adalet, hukuk ve ahlâktan uzak iğrenç bir değişim ve dönüşümdür.
Bunlar, asla devleti dönüştüremez, yönetemez ve yürütemezler.
Örneğin: Şu an için kurulu ve 2011 seçimlerine katılma hakkı bulunan (sözde) siyasi partilerin milletvekili adaylarını belirleme yöntemi ile ilgili çok değişik duyumlar alınmakta!..
Bu duyumlar arasında, en başta çok çirkin ve insanlık dışı “para” pazarlıkları; Parti sahipleri veya namı diğer cunta-sulta ve dikta unsurları tarafından “emir kulu”, “sahibin sesi, memur-müstahdem” ve “tam sadakat, emre itaat ve mutlak biat” usullerinin pervasızca uygulandığı biçiminde haber ve havadisler yer almaktadır…
Oysa önümüzdeki seçimlerde, 2821 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu ile manâ ve muhteva olarak Anayasanın öngördüğü milletvekili listelerinin; Atama yoluyla gelmiş, adı nama yazılı ve emir kulu delegelerce değil, hakkıyla ve lâyıkıyla aidatını ödemiş, partisine karşı görev ve sorumluluklarını bihakkın yerine getirmiş “parti üyelerinin” tam katılımıyla (yani 1982 anayasasının ilk biçiminde yer aldığı şekilde) ön seçim ile belirlenmesinin başarı odaklı bir sürecin başlangıç noktası olacağını biliyor ve bekliyoruz.
Böylece Milletvekili aday listelerinin belirlenmesinde sadece parti sahibi ve birkaç kişinin belirleyici olması, şerefli Türk seçmeninin beklentisi değildir.
Ön seçimin kısmi ve dar kapsamlı uygulanması ise, bir “ön seçim” yapma amacını zedelemektedir. Böyle kısmi ve dar kapsamlı bir ön seçimin uygulanması siyasetin ruhuna, ahlakına tamamen terstir, adaletsizdir.
Adalet ahlâkı, insan hakları, millet iradesine saygı ve hukukla asla bağdaşmaz.
Böyle bir cür’et; “Hakimiyet, kayıtsız ve şartsız milletindir” ilkesine de aykırıdır.
Kayıtsız ve şartsız iltihak (katılım ve birleşme, bütünleşme) olmadıkça; Politik hülle, dolaylı destek, aday listesi antaktı ve İttifak da büyük bir ahlâksızlıktır.
Ayrıca, “sınırlı önseçim”, “merkez yoklaması” yahut “yerel yoklama” adı altında yapılan ve son sözün genel merkez tarafından söylendiği ve yine isterse genel merkez tarafından, sandıktan çıkan sıralamaya rağmen;, Sıralamanın önüne, arkasına veya arasına istediği adayları yerleştirebilecek, yani yine dolaylı olarak “kontenjan’ın” kullanıldığı bir yönteme başvurulması da haksızlık, saygısızlık ve millet iradesine hakarettir.
Başka bir aldatmaca ve kandırmaca olan “Eğilim/temayül Yoklaması” adı altında laf olsun diye, halka ve seçmenine “işte bakın seçim yapıyoruz” havalarını yaratmak için kullanıp sonrasında yine bu sıralamayı dikkate almadan Genel Merkezlerin istediği adayları koyma yoluna da asala gidilmemelidir.
Bu seçimde bütün seçmenlerin alışılmışın dışında davranacağına ve bu kez çok daha özenli, onurlu ve sorumlu davranacağına eminim.
Ayrıca, parti yönetimleri, Yüksek Seçim Kurulu ve Yargıtay Cumhuriyet Baş Savcılığının da; Devletin bekası, adalet ve hukuk için seçmeninin bu duyarlığına katılacağı ve halkın ”SESİNE” kulak vereceğine dair emin olmak isterim.
Özellikle ve bilhassa önseçim vazgeçilmez bir şart olarak düşünülmek ve uygulanmak zorundadır. Biline!.