Seçimlerin üzerinden kısa bir süre geçti. 21 yıldır Türkiye’yi yönetmeye devam eden partinin ve liderinin 5 yıl daha yönetmesi ile sonuçlandı. İktidar partisi % 7 oranında bir düşüş yaşamasına rağmen oluşturduğu doğru ve stratejik ittifak modeli ile meclis çoğunluğunu da almayı başardı. Başkanlık seçiminde ise 5 yıl öncesine göre neredeyse hiç oy kaybetmediğini söyleyebiliriz. Muhalefetin açık ve net bir şekilde yaşadığı bu başarısızlık sadece atılan iftira ve zorlu kampanya dönemi ile mi alakalıydı?
Bu ana muhalefet kanadı tarafından böyle anlatılmaya çalışsa dahi seçim kampanyasının az çok böyle geçeceği muhalif seçmen tarafından dahi tahmin ediliyordu. Burada yaşanan başarısızlığı en mikro boyuttan incelemek gerekiyor. İlk önce CHP’nin geçirdiği değişim ile başlamak gerek. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Y-CHP denilerek 5 yıl önce bir değişime girdiğini biliyoruz. Bu değişim partinin bazı evlatlarını feda etmesi pahasına gerçekleşmeye başlamış ve güçlenerek 2023 seçimlerinin kampanya merkezi haline gelmişti. Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Helalleşeceğiz” söylemi, muhafazakâr ve milliyetçi partiler ile yapılan “samimi” ittifaklar ve tabi ki geçmişimiz ile hesaplaşacağız vurgusu dönüşmüş bir Cumhuriyet Halk Partisi söylemleriydi. Bundan 10 sene önce partinin muhafazakâr ve Kürt seçmen ile olan mesafesi düşünüldüğünde bu yakınlaşma ve partinin iç hesaplaşma çabası önemliydi. Ancak bu da seçim kazanmak için yeterli olmadı. Belki seçmen bu söylemleri samimi bulmadı belki de hiç söylememesini arzu etti ve sonuç olarak bu strateji 50+1 almaya yetmedi. Burada asıl sorunun strateji şekli, siyasi söylemler veya vaatler olduğunu düşünmüyorum. Problemin ana kaynağının kampanya değil kampanyanın çevresindeki siyasetçiler olduğunu düşünüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi’nin elit ve popüler söylemlerden uzaklaşarak Anadolu ile daha içli dışlı olacağı düşünülürken sonuçlarda durumun 10 yıl öncekinden bir farklılık göstermediği hatta bazı şehirlerde geriye doğru gittiği ortada. İlk başta Anadolu insanın daha geleneksel olduğu düşünülerek ve geçmişten gelen CHP-Anadolu gerginliğini ortadan kaldırmak adına özellikle bu seçmen grubunun oylarını hedefleyen söylemler üretildi. Bu bölge ile iletişim sosyal medya veya direkt liderler üzerinden olursa istenilen mesaj anlaşılmaz veya manipüle edilebilirdi ve öyle oldu. Söylenenler yerine doğru ulaşmadı, ulaştırılamadı. Bu noktada devreye sokulması gereken mekanizma yerel yönetimler olmalıydı. İlçe örgütleri, mahalle örgütleri, gençlik kolları örgütleri aracılığı ile seçmen ikna edilmeye çalışılmalıydı. Burada yerel yönetimlerin çalışmadığını veya yetersiz olduğunu söylemiyorum ama zayıf olunan bölgelerde yeterli bir yapılanma olmadığı aşikâr. Cumhuriyet Halk Partisi’nin % 60-70 ile 1.çıktığı il ve ilçelerde örgütlerin ne denli güçlü olduğunu biliyoruz. Peki burada alınan yüksek oy örgütlerin güçlü olması ve örgüt katkısı ile mi alakalı yoksa zaten güçlü olduğu için mi örgüt var belli değil. Bunun sorgulanması gerekiyor. Bu sorgulanmadığı sürece durum kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz durumundan ileri gitmiyor.
Diğer problemlerden biri de seçmen gruplarını birleştirmekte yaşanan beceriksizlikti. CHP seçmeni denildiği zaman akıllara ilk gelen Kadıköy, Nişantaşı vb. bölgede yaşayan grup akla geliyor. Bu durum partinin farklı kültür ve ekonomik seviyede olan seçmen ile kurmaya çalıştığı bağı zayıflatıyor. CHP ve seçmeni söz konusu olduğunda sadece belli iller veya ilçelerin akla gelmesi kısmi bir başarısızlık örneğidir. Mevcut iktidar partisinin bunu organize bir şekilde başardığı ortada. Kendisine oy veren seçmen gruplarını koşulsuz bir şekilde ortak noktada birleştirebildiğini görüyoruz. İktidar seçmeninde sınıfsal farklılıklar seçim zamanı ortadan kalkıyor. Lider üzerinde birleşmelerinin yanı sıra sadece parti ve lider ile değil seçmen gruplarının birbirleri arasında da kuvvetli bir bağ oluşuyor. İktidarın bu başarısı 28 Mayıs günü seçim kutlamalarında net olarak göze çarpıyor. Farklı kültür ve ideolojik karakterleri uyum içerisinde tutarak kendisi etrafında samimi bir şekilde toplayabiliyor. 21 yıllık başarı kaynağının en büyük etmenlerinden birinin bu olduğu görüşündeyim. Parti lideri istediği söylemi kullansın, istediği kadar helalleşsin bunu size zaten koşulsuz oy veren ve sizi temsil eden kalıplaşmış seçmeninize aşılayamadığınız sürece başarılı olamazsınız. 1.Tur sonrası Kemal Bey’in zayıf oy aldığı bölgelere özellikle deprem bölgelerindeki seçmene yapılan linç bunun en basit örneklerindendi. Muhalefeti temsil eden seçmenin küçümseyici bakışı ilk turda kırmızı olan Hatay’ın da 2.tur da sarı renge dönmesi ile sonuçlandı. Bu ve bundan önceki seçimlerde CHP tarafından bunun organize edilemediği net olarak görülüyor. Cumhuriyet Halk Partisi kendisine hemen her seçimde destek veren grup ile gerek sosyal medya gerek televizyon aracılığı ile sürekli iletişim halinde kalabiliyor. Ancak daha önce oyunu neredeyse hiç alamadığı fakat kazanmak için asıl oy alması gerektiği bölgenin seçmeni ile kurduğu iletişim seçimden seçime gerçekleşiyor. Bu iletişim azlığı sebebi ile seçim dönemlerinde ilk başta kendini anlatması daha sonra vaatlerden bahsetmesi gerekiyor ki bu seçim dönemine sığmayacak kadar uzun bir çalışma oluyor. Mevcut iktidar ise 21 yılın verdiği özgüven ile kendini tanıtmasına gerek kalmadan sadece yapacaklarını ve vaatlerini anlatarak her seçimde Anadolu ve Karadeniz Bölgelerini kalesi olarak tutmaya devam ediyor. Bu öğrenilmiş çaresizliğin ve kabullenişin önüne geçmenin yolu yeni kampanyalar üretmek değil üretilen kampanyaları doğru kişiler, örgütler ile bu seçmene taşıyabilmek olduğunu düşünüyorum. Bunun en güzel örneği en azından bu seçim adına Mustafa Sarıgül oldu. CHP’nin uzun süredir milletvekili çıkaramadığı Erzincan’da doğru aday ile bu seçimde başarıya ulaşıldı. Çünkü Sarıgül bölge halkını tanıyan, elit siyasetten uzak duran, popüler söylemlere kapılmadan tamamen samimiyet çizgisi üzerinde hareket eden biri. Aynı zamanda Sarıgül kendisine oy veren seçmen grupları arasındaki bağı da güçlü tutmayı başardı ve sonuç olarak bunun mükafatını aldı. Buna ek olarak gözüme çarpan bir diğer kişisel siyasi başarı ise Mersin’de oldu. Son 3 genel ve yerel seçimlerde iktidar ve ortaklarının ağır üstünlüğü olan Anamur ve Silifke gibi ilçelerde muhalefet seçimi önde bitirdi. Burada ki başarı şehrin dokusunu iyi bilen halk ile teması çok iyi olan Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır ve Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer ’in emekleri büyüktü. Hâlbuki hem Ali Mahir Başarır hem Mustafa Sarıgül iktidarın karşısına aldığı kimliklere sahip olan ve kutuplaştırdığı ideolojilere sahip olan siyasetçilerdi. Ancak kendi bölgelerinde başarılı olabildiler.
Demek ki problem etnik kimlik, parti ismi, partinin ideolojisi veya partinin kampanyasında değilmiş. Problem bu kavramların somutlaştırılmasında aracı olan kişilerdeymiş. Bu problemin aşılabilmesinin ve iktidara başarı ile yürüyebilmenin yolu şehrin dokusunu bilerek siyaset yapıp başarı sağlayan bazı milletvekilleri gibi ülkenin dokusunu bilen ve buna göre söylem üreten bir lider ile siyaset yapılmasından geçiyor.