Dün gece (16.03.2016) “Siyaset Konuşmaları” ilkini gerçekleştirdik. Bakırköy Belediyesine ve Tiyatrolar Müdürlüğüne İSBFMEZDER olarak bir kez daha teşekkür ediyoruz.
Uzun bir ardan sonra yeniden gerçekleşen Siyaset Konuşmaları’nın ilk konuğu genç bir emekli asker ve araştırmacı olan Sayın Metin Gürcan’dı. Dinleyicilerin de katılımıyla Ortadoğu konuşuldu, Ortadoğu’da enerji savaşları konuşuldu, Ortadoğu’da emperyalizm in güç gösterileri konuşuldu, Ortadoğu’da terör konuşuldu. En önemlisi her şeyin büyük bir olgunluk içinde konuşulabilmesiydi… Ortam, “bilgelik açlığının” giderilmesi benzetmesine denk bir sohbet havasındaydı. Sohbette hem fikir olunan noktalar vardı, ayrı düşünülen noktalar vardı, kısmen katılınan noktalar vardı.
Soyut tespitlere gelince;
1- Genelde bizler, halk olarak “anlamaktan çok inanmaya odaklanıyoruz”. Bu da aydın ve siyasetin işini kolaylaştırıyordu ve fakat seviyeyi düşürüyordu.
2- Anlamak için analitik metot ve kavramlara hâkimiyet gerekiyordu; oysa “inanma kolaycılığı” ön kabullerle yetinebiliyordu. Ön kabuller kişiyi, bir bloğun içinde yer almaya zorluyor, bu da bloklaşmaya neden oluyordu. Her “blok” varlık koşulu olarak karşısında bir başka bloğun var olmasına ihtiyaç duyuyor, yoksa da blok/bloklar yaratılıyordu. En azından zihinsel olarak…
3- Ardından hayatı siyah ve beyaz olarak görmeye başlıyoruz. Oysaki hayatın, dolayısıyla demokrasinin asıl rengi griydi. Konuşulabilen alan da zaten “gri” içinde olabiliyordu. Çünkü gri içinde koyu griden açık griye değin birçok tonu barındırıyordu. Birisinin koyu gri alanı içinde bir diğeri kendisi için açık gri olan rengi bulabiliyor ve bu alanlar konuşulabilen, tartışılabilen alanlardı. (Bu gri alanda mutlaklıktan ziyade çok yönlülük vardır)
4- Günümüzde yöneticilerin ve devletlerin başarısı gri alanları koruma ve yönetebilmeleriyle ölçülüyordu artık.
Somut tespitler gelince;
1- Geçmişte ve günümüzde “büyük devlet” olmanın göstergesi hala Ortadoğu’da “söz sahibi” olmaktan geçiyor. Oysa asıl ekonomik ve siyasal güç dengeleri Pasifik’e kayıyor. Pasifik’te sıkışan Çin dahi Afrika üzerinden Ortadoğu’ya açılmaya çalışıyor. (Nüfusu bir buçuk milyara yaklaşan Çin, kapitalist tüketimle tanışan nüfusunu tatmin etmek ve enerji ihtiyacı için geniş coğrafyasının dışına taşmak ihtiyacı hissediyor bu özellikle ABD ile pasifikte rekabete neden oluyor.)
2- ABD ve Rusya’nın Ortadoğu enerji kaynaklarına ihtiyacı yok, Avrupa’nın ise var… Avrupa ön planda olmasa da Ortadoğu’ya yoğun ilgi göstermek zorunda ve de gösteriyor. Ancak ABD ve Rusya “büyük devlet” olmanın gereği olarak enerji bölgelerinde söz sahibi olmak zorunluluğunu hissediyor.
3- Nato bir askeri güç olmaktan ziyade uluslar arası STÖ örgütü gibi davranıyor günümüzde… Ama etrafında toplanılıp konuşulabilen bir “masa”, yani diplomasinin ihtiyacı…
4- Arap baharı göstermiştir ki, toplumlar “gri alanları” genişletmedikçe kendi iç dinamikleri ile demokrasiye geçemiyorlar… Hal böyle olunca “Büyük devletler” Ortadoğu için tercihlerini demokrasiden yana değil “istikrardan yana” olarak belirlemişlerdir. Mısır ve Suriye’ye birazda bu yönden bakmak gerekiyor.
5- İran 2500 yıllık kadim devlet geleneği ile gerek kendi içinde gerekse dünyada “gri”yi en iyi yönetebilen ülkelerden birisidir. Oluşturduğu bir “Şii Cihad”ı ile Afganistan ve Pakistan Şiileri üzerindeki etkisini Körfez Ülkelerine ve Irak-Suriye coğrafyasında da yayma gayreti içindedir. Diplomasi pratiği ve pragmatizmi ile uluslar arası dengeleri de iyi yönetiyor.
6- PKK terörü, Rojava pratiğinden sonra, eylem sahasını kırdan şehirlere taşımıştır. Kendini çözüm sürecinin “aldatılmış tarafı” göstermekte, yeniden hem genç ve “eğitimli” sempatizan hem de militan toplayabilmektedir. PKK da Ortadoğu’nun kaosunda, kendini yeni duruma göre ayarlamaktadır. 1980-1990’ların PKK’sı değildir artık.
7- Bölünme Ortadoğu coğrafyasında ne Türklere ne de Kürtlere ileride huzur getirebilecektir. Kürt sorunu, yüzlerce yıl süren Türk-Kürt sosyal kaynaşma nedeniyle kendine özgü bir durumdur ve Avrupa’daki diğer etnik terör hareketlerinden ayrılmaktadır. Bir yanda ayrılıkçı PKK terör var olmaya devam ederken diğer yanda Türk ve Kürt kaynaşmaları (evlilikler, ticari ve sosyal hayatta yan yana var olabilmeler vs.) devam etmektedir. Avrupa’da etnik ayrılıkçılıkta (İrlanda, Katalan vs.) bu kaynaşma yaşanmamış, etnik yapılar korunmuştur.
Toplantıda gelecekle ilgili bir öngörüde bulunulmaktan ve münferit olay ve yapılanmalardan hareketle genellemeler yapılmaktan kaçınılmıştır. Her an dengelerin değiştiği, analize yeni aktör ve değişkenlerin girdiği bir bulanık ortamda bu durumun çok iddialı olacağı belirtilmiştir. Beylik şablon ve sloganlar yerine, alan taraması sonucu elde edilen veriler ışığında fikir jimnastiği yapılmıştır. Niyet okumaları, aynanın arkasını görmeler ve komplo teorilerine girilmemiştir.
Not: Yukarıdaki değerlendirmeler toplantını sonucu benim şahsi izlenimlerimdir.
17.03.2016