Siyaset Hayatı Tıkandığında, Hayat Siyaseti Tasfiye Ediyor
Gezi yazılarından sonra yeniden normal hayatımıza dönelim diyeceğim. Ancak hangisi normal hangisi anormal acaba? Gezerek ve hayatın tadına vararak yaşamak mı? Yoksa koşturmaca içinde etrafımızda yaşanan her şeye bihaber olarak yaşamak mı? Geziye çıktığında, tatil modunda olduğunda etrafındaki her şeyle ilgileniyorsun. Kurtla, kuşla, otla, böcekle… Tek bir şey ile ilgilenmi-yorsun. Siyaset ve dünya işleri…
Düşünün, Türkiye öyle ya da böyle hayatın çizgisine çekilecek. Ancak birileri inatla hayatın dışında tutmaya çalışıyorlar bizi. ‘Savaş dursun barış olsun’ deniliyor. Birileri inatla savaşın devam etmesi için girişimlerde ve müdahalelerde bulunuyorlar.
‘Demokrasi, hukuk ve özgürlükler herkes için ayrımsız olsun’ deniliyor. Birileri inatla ‘rejimde eksen kayması yaşanıyor’ diye bağırıyor.
‘Hayatın şartları daha iyi olsun, eğitimden, sağlığa kadar hayatın her alanında adalet olsun, daha insanca yaşam koşullar olsun’ diye çabalanıyor. Birileri inatla ‘hayatımız daha kötü oluyor’ diye bağırıyor. Halbu ki objektif bakılacak olsa, Türkiye’nin son 30 yılda çok büyük zenginleştiğini görecek.
Yaşanılan akıl tutulmasını, yaşanılan savaş esirliğini ve ölümleri, yargısız infazları, kötü yaşam koşullarını, hukuksuzluğu, adaletsizliği, insan haklarından mahrumiyetimizi sanki son sekiz yılda olmuş gibi birileri bize inatla yutturmaya çalışıyorlar.
Dünkü esir alınmışlığımızı, etnik kimliklerimizi, inançlarımızı, farklı dünya görüşlerimizi, dillerimizi, kültürlerimizi, cinsiyetlerimizi yok sayanların, bizleri birer asker gibi gören zihniyeti tasfiye etmenin tam da zamanı olduğunu söyleyenleri, yaşanılan bu değişime destek verenleri sivil faşizme destek olarak algılayanları anlamak ve bunun bir akıl tutulması olduğunu görmek öylesine insanı rahatsız ediyor ki.
Direnen, sonunda tasfiye ediliyor
Ya hayatın içinde olacağız ya da hayatın dışında…Yani tasfiye edileceğiz. Aynen tarihte başka toplumlara olduğu gibi. Zannediyoruz ki, tarih bizimle başladı ve bizimle devam edecek. Anadolu’yu adım adım dolaşanlar, açıkça şunu görecekler: Anadolu bir ölü devletler ve topluluklar yeri. Tarihte niceleri geçmiş gitmiş. Ve gidecek…
Hayatı anlamak için tatile çıkmak ve gezmek… Hayatı anlamak için tarihe bakmak ve geleceği görmek.
İnanın Türkiye akıl tutulmasından kurtulacak. Cumhuriyet tarihinde bize normal gibi gösterilen hiç birşey normal değil. İnanın bize gösterilen umacılar, gerçek umacıyı gizliyor. Bu ülkenin üzerine çöreklenmiş ve geleceğini ipotek altına alan, toplumu birbirine düşman eden, hukuksuzluğu bize normalmiş gibi gösteren ve hayatsızlığı hayat gibi sunan egemenleri tasfiye etmeden, normal bir hayatın nasıl bir şey olduğunu anlayamayacağız.
Normalleşme yaşanacak
Bu ülkenin en önemli sorunu, oligarşinin tasfiye edilmesidir. Ve bunun üç saç ayağı; askeri vesayeti, yargının kastını, bürokrasinin kangrenleşmiş yapısını değiştirmeden, dönüştürmeden Türkiye demokrasi ve hukukla tanışamayacak. Ve bu işi kim yaparsa yapsın. Bundan bizi korkutmaya çalışacaklar.
Korkmamak lazım. Normalleşme olacak. Oligarşi tasfiye edilecek ve yerine evrensel bir demokrasiyi kısa bir zamanda değil ama 10-15 yıllık çalkantılı bir süreçten sonra öyle ya da böyle kuracağız.
Sakın ha korkmayın… Yaklaşık 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde oligarşi bu kadar tüm çıplaklığı ile açığa çıkmamıştı. Ve ilk defa bu ülkenin ana damarlarından biri olan muhafazakarlık bunu fark ediyor. Bu, inanın en önemli gelişmedir.
Tek eksik olan bugüne kadar demokrasi, özgürlükler ve insan hakları diyerek büyük bedel ödemiş olan solun görmemesidir. Ve o da öyle ya da böyle olacaktır. Merak etmeyin…
Halbu ki hayat ve siyaset. Siyaset hayatı belirliyor. Hayat ise siyasetin gideceği yönü belirliyor.
Siyaset, hayatın gidişatına müdahale ettikçe, aslında çizgisinden çıkardıkça hayat öyle ya da böyle siyaseti ve siyasetçileri dışarıda bırakıyor. Kırmızı kart gösteriyor. Hayat ise siyasete müdahale ettikçe siyasetin daha gerçekçi olmasını hayatın içinde yer almasına neden oluyor.
Akıl tutulması, esirleştirir