Liberalizm işsizliği ve yoksulluğu önleyemedi, Sovyetler ise insanlara özgürlük veremedi.
Liberal ekonomi en büyük sarsıntısını 1929 bunalımı ve devamında yaşadı.
Batıda piyasa düzeniyle işleyen tüm ekonomilerde işsizlik başlıca toplumsal sorundur.
Neo –liberaller devletin ekonomide verimsizliklere neden olduğu savından hareket ederek piyasayı adeta tanrılaştırıyorlardı.
Hiçbir düzeni, fikri yüceleştirmemek gerekli. Yüceleştirilmesi gereken yaşamdır, insandır.
Peki, piyasa sistemi mademki daha verimliydi, niye bugün işsizlik en büyük sorun ve neden dünya bir kriz yaşamakta ve niçin devlete kurtarıcı olarak sarılmış durumdalar?
Piyasa demek arz ve talebin fiyatı belirlemesi demek.
Ancak oluşan denge her zaman refahı en üste çıkarmıyor, gelir dağılımı da bozuluyor. Örneğin işgücü piyasasında denge ücret işsizliğe neden olabiliyor.
Fiyatlar en ucuz noktada olmayabiliyor. Çünkü tekel ve oligopol var. Yani tam rekabet hayalden ibaret.
Piyasa düzeninde eğrilikler var da merkezi planlamaya dayanan sistemlerde eğrilik yok mu?
Daha çok. Çünkü onlarda da katılık var, dinamizmden yoksun. Merak eden Aytmatov’un Elveda Gülsarı isimli romanını yeniden okusun. Katılıklar, zorlamalar yaşamın içinde nasıl anlatılmış.
Özel mülkiyet genellikle daha fazla verimlilik sağlar. Fakat bu değişmez bir kural değil.
Örneğin İngiltere’de bazı kamu işletmeleri özelden daha verimli.(Robet Millward, The Economic Journal’da çıkan makale, 1981)
Demek ki piyasa ideal bir toplumsal düzeni yaratamıyor.
Arızalar var: tekeller, fiyat anlaşmaları, eşgüdüm başarısızlıkları, piyasada enformasyon bedava değil, az, ayrıca asimetrik.
İşte bu piyasa başarısızlıkları yüzünden düzenlemeler ve kamusal müdahaleler gerekli.
Mülkiyetin bir kısmı özelde de olsa kural ve denetimlerin kamu tarafından yapıldığı sosyal içerikli bir piyasa sistemi daha toplumsal olabilir.
20.yüzyılda siyasal çöküşler oldu. Faşizm, Nazizm, Sovyetizm, Mutlak Liberalizm.
Yaşayanlar; Kapitalizm, Karma Modeller, Sosyal Demokrasiler..
Faşizm ve Nazizm totaliter rejimler idi.
Sovyetizm hem özgürlük yönünden hem de merkezi planlamanın statikliği nedeniyle yürüyemedi. Hızlı kalkınma üretemediler. İşsizliği büyük ölçüde önlediler. Göreli ve salt yoksulluğu önlediler ama sistemin verimsizliği nedeniyle bu sürdürülebilir olmadı. Yani kendi içinde adil ama bireyi tatmin etmeyen durumlar oluştu. Diğer yandan liberallerin yoksullarının refah düzeyi daha yüksek kaldı.
Mutlak ya da idealleştirilmiş, yüceltilmiş piyasacılık da işsizlik ve yoksulluk yaratması yüzünden küresel kriz üretti.
Sistemlerin amacı refahı yaratmak ve yaygınlaştırmaktır.
Bu noktada bizim de kuruluş felsefemizde var olan karma modelin çok daha güvenilir, gerçekçi ve geçerli olduğu izlenimindeyim.
Kamusal yönlendiricilik ve denetleyicilikle birlikte özel girişimciliğin ve yeniliğin toplumsal huzur ve refahta birleştirilmesi, giderek kaynaştırılması esas yaklaşım olmalıdır.
Bu felsefenin politika sahnesindeki uygulaması ise gelecek yazılarda..
Kapitalizm ve Kominizmin ayakta kalması mümkün değildir.
Bunların biraz sulandırılmış hali olan Liberalizm ve Sosyalizm de ancak küvezde yaşatılabiliyor.
İnsan fıtratına ve akla bilime en uygun sistem İSLAM sistemidir.
Neden derseniz
1- Kapitalizm her şey paradır diyor ve insanın sosyal varlık olduğunu inkar ediyor
2- Kominiz insanın sosyal yönünü ele alıp dini inanç yönünü inkar ediyor.
3- Liberalizm anormal dengesiz özgürlük peşinde koşuyor insanın sınırlarınında olabileceğini reddediyor.
4- Sosyalizm iş paylaşımını savunuyor ama iş ten çok laf üretiyor. Hayelperest kalıyor.
İslam sistemi ise önce benliğin tedavi edilmesi gerektiğini savunuyor. Kibir,hırs,hased,şehvetin zayıflatılması gerektiğini savunuyor ve ardından da inan,sev,çalış,paylaş diyor
Uğur Bey, ilgine ve yorumlarına teşekkür ederim.
Yazdıklarınızla ilgili görüşlerimi en kısa biçimde özetlemeye çalışayım:
Sosyal-siyasal sistemler tarihin belirli bir evresinde ortaya çıkmışlardır.
Kapitalizm önce ticari kapitalizm (merkantilizm)olarak, sonra sanayi kapitalizmi, daha sonra da rekabetçi kapitalizm, tekelci kapitalizm ve tekelci devlet kapitalizm gibi aşamalardan geçmiştir.
Birçok krizlerden sonra bugün hala tekelci kapitalizm olarak yaşamaya devam etmektedir. Ancak ömrü sonsuz değildir.
Komünizm ise teorize edilmiş ancak belki de hiç kurulamamıştır. Dağılan SSCB’dir. Bazı görüşlere göre Sosyalizm de kurulamamıştır.
Dinleri sosyal ve siyasal sistemlerle karşılaştırmak bana akılcı ve bilimsel gelmiyor.
Dinleri kişi ile inancı arasında bırakmak daha çağdaş bir yaklaşımdır.
Sistemlerin başarısını toplumların refahı, özgürlüğü, demokratik katılımı, yaşam memnuniyeti, geleceğe güveni gibi ölçütlerle ölçebiliriz..Ancak mutluluk yine de çok kolay ölçülebilen ve karşılaştırılabilen bir kavram değil.
Teşekkürlerimle.. sevgiler.. saygılar..
halit
Kibir-Hırs-Hased-Şehvet insanda tedavi edilmedikçe hiç bir sistem teorikte de uygulamada da başarılı olamaz.
Ahlak olmadıkça toplum çökmeye mahkumdur.
Saygılar
Hocam,
Şunda artık hem fikiriz:
Gerek insanlık olarak, gerekse sosyal ve siyasal sistemler olarak hastalıklarımız belli. Ancak tedavilerimiz ve çarelerimiz nedense hep yetersiz kalıyor. Başlangıçta bir sistem krizi gibi görünen sorunlar zamanla girdabına aldığı insanların çokluğu ve bunların içine düştüğü bunalımlar yüzünden bir insanlık krizine dönüşüyor.
İşte tam da yaşadığımız finansal başlangıçlı küresel kapitalizm krizi.
Ama niye yeterli düzeyde bir çözüm üretemiyoruz.
Mesela Marx’vari bir manifestoyu neden hiç birimiz ileri süremiyoruz?
Bunu yapmayı beceremiyor muyuz yoksa yaftalanmak, deli gömleği giymek bizlere çok mu korkutucu geliyor?
Belki şaşırabilirsiniz ama detayları hakkında yeterince bilgim olmasa da bir çok kişinin bir şarlatan gözüyle bakmayı yeğlediği Haydar BAŞ’ın Milli Ekonomi Modeli bana ciddi bir manifesto gibi gelmektedir.
Sizin bu konuda bir çalışmanız var mı? Ya da bizlere özet bilgiler verecek kadar malumatınız? Eğer ki buradan bir yazı ile düşünce ve görüşlerinizi paylaşırsanız ben de elimden geldiğince seve seve katkıda bulunurum. Çünkü ortaya “daha bize göre” birşeyler de çıkarmamız gerekiyor.
Sonuçta hepimizin kırıntılar şeklinde de olsa bir çözüm önerisi var. Ama hiç birimizin manifesto niteliğince bütüncül bir çözüm önerisi yok maalesef.
Biliyorsunuz ben bı konuda kapitalizm şimdiye kadar yaptığı soygunların karşılığı olarak insanlığa bir geri dönüş yapmalı ki insanlık ve ekonomik sistemler ayağa kalkabilsin diye düşünüyorum. Fakat bunun onlarca farklı detaylarının olması gerekir. Kimi zaman bilgim ve çözümleme gücüm yetersiz kalıyor kimi zaman da bazı konular ilgi alanımın dışında kalıyor.
Saygı ve Selamlarla
Halil
Halil Bey, merhaba.
Yorumunuz, düşünce ve sorularınız çok güzel, ayrıca mutlu etti.
İşte bunlar insanlığın temel sorunları ve soruları..
Benim bu konularda yayımlanmış kitap ve makalelerim bulunmakta. Ayrıca yazılarım var. Bunlar daha çok kurumlarda, araştırma merkezlerinde.
Şimdi topluma yönelik “Üretken Türkiye” isimli hacimli bir kitap çalışması içindeyim.
Haklısın.Tüm bu çalışmalarımızdan derli toplu bir “manifesto” elbette çıkartmaliyız.
Bu son çalışmamın özetini bu sütunlarda yayımlarım.
Tartışırız. Elbette değerli katkılarınızı severek okur, yararlanırız.
Bu model, yani “ÜRETKEN TÜRKİYE” tamamen ulusal kaynaklara, bizim insanımıza ve onun tarihsel toplumsal değerlerine dayanan gerçekçi, geçerli ve güvenilir bir yaklaşımdır.. Ve ayrıca esasında bir toplumsal manifestodur. Ayrıntılarını yazdığımda genişce konuşur, tartışırız.
Sana çok teşekkür ediyor ve görüşlerini ufuk açıcı buluyorum.
Dediğin gibi, tam da şimdi insanımıza, topluma, “bir manifesto-bildiri” tarzında gerçek çözümü sunmalıyız..
sevgilerimle..halit