Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002 yılında iktidara geldiğinden beri tüm sloganlarını, tüm vaatlerini fazlasıyla gerçekleştirmiştir. Hukukun üstünlüğü, bilimsel ve liyâkata verdiği öncelikle oluşturduğu yönetim anlayışı, eğitimden sağlığa tarımdan sanayiye birçok alanda müthiş atılımlar yarattı. Bunların sonucunda halk olarak, sağlıklı, eğitimli, üretken olarak refah içinde bir hayata kavuştuk. Bilime tanınan önemin sonucu olarak Ar-Ge’ye verilen büyük destekle, birçok hastalığın tedavisi, teknolojide büyük yenilikler, tarımda yüksek üretim seviyesi, sanayide büyük tesislere sahip olundu. Dünya çapında sayısız marka yaratıldı. Ülkenin gelir seviyesinde ki artışın bütçe fazlası yaratması, halkın zenginleşmesini yarattı. Hukukun üstünlüğü ilkesi ile tarafsız, adil, şeffaf idare, toplumda güven ve huzur oluşturdu. İşsizliğin minimum seviyelerde olduğu, insanların gelecek kaygısı taşımadığı, başta bölgesinde olmak üzere dünyada söz sahibi olarak Gelişmiş Ülkeler arasına girildi. Yaşadığımız salgın sürecinde bile halka verilen maddi manevi desteklerle, sosyal devlet anlayışı ile tüm dünyaya örnek oldu…gibi şeyler demeyi çok isterdim. Maalesef ülke olarak her alanda, her anlamda çok zor bir süreçten geçiyoruz.
Ben ise; demokratik bir aile yapısında doğup büyümüş, iyi bir eğitim aldığımı düşünen, kendime yatırım yapmayı düstur edinmiş, okuyan, araştıran, düşünen, muhakeme yapan, gezip-gören, hayata ülkeme çevreme duyarlı olan, çalışan, sahip olduğum vatandaşlık bilinci ile ülke değerlerine sahip çıkmaktan kuruşu kuruşuna vergisini ödemeye kadar büyük bir sorumlulukla hareket eden, ülkemi, milletimi çok seven Atatürkçü, gerek yaptığım işler gerekse uğraşlarımla kendimce birçok başarıya imza atmış biriyim.
Geçen hafta 27 Nisan’da, gazeteme benimle ilgili bir bildirim gelmiş. Öğrenen herkesin gülüp geçtiği hatta başarılarının göstergesi diye nitelendirdiği ama beni çok üzen asılsız bir metin. Benim için ölüm, klasik, kanıksadığımız isnatlardan biri olan bu şeyi yapmaktan da çok daha kolay. Bir çok kanaldan ulaşmaya çalışmama rağmen adres, IP sahte olduğu belirlenerek ulaşılamadı. Tahminler var tâbi ama gerçek bir veri olamadığı için, resmi olarak suç duyurusunda da bulunmadım. Bu biçarelik de ayrı üzüntü kaynağım oldu.
Sosyal Medya hesaplarım dahil, her platformda kimliğimi saklamadan fikirlerimi beyan ediyorum. Bunları yaparken, en büyük hassasiyetim kimseye hakaret, küfür etmeden, saygı çerçevesinde olmasına çok dikkat ediyorum. Fikirlerimi, düşüncelerimi, tespitlerimi yazdığım makalelerimin, yayınlandığı gazetede ki köşemin içeriği de böyle. Ben eleştirilerimi, tespitlerimi yaparken ayrım gözetmeksizin nerede ne görüyorsam, kendi oy verdiğim parti dahil olmak üzere yapıyorum.
Kimse kimseyi sevmek, tasvip etmek, görüşlerine katılmak zorunda değil. Ama saygı göstermek zorunluluğu olduğuna inanırım. Ayrıca eleştiri kötü, korkulacak bir şey değildir. Eğer amacınız başarıya ulaşmak ise, size hız kazandırır. Ben kimliğimi gizlemeden bunları yaparken, eğer katılmadığınız, yanlış olduğunu düşündüğünüz ya da farklı bir görüşünüz varsa ve bunu belirtmek istiyorsanız, ortaya çıkar söylersiniz. Ama bunu yapamayıp, arkadan, bel altı, karalama, iftira ile kumpas yapmanın nasıl bir kazanımı olabilir?
Ben ve benim gibiler aklını, mesaisini üretmeye çalışmaya ayırdığımız için bu tip ahlaksızlıklarla uğraşmıyoruz. En temel farkımız bu bence. Ben ve benim gibilerin varlığı, bir kişi ya da partinin gücüne, iktidarına bağlı değil. Aslında sizler akılcı olabilseniz, bizleri korumanız gerekliliğini anlarsınız. Varlığınızın ben ve benim gibiler yüzünden olduğunu unutmamalısınız. Hiç bir açıklaması olmayan ve hiç bir kavrama girmeyen bu davranışlarla, sindirilip, korkutularak susarsak ya da tarafınıza geçersek emin olun ki, ne yapacak bir işiniz ne oturacak bir koltuğunuz olur.
Tekrar söylemek istiyorum; paylaşımlarıma, yazılarıma karşı söylemek istediğiniz bir fikriniz bir görüşünüz ya da bir sözünüz varsa buyurun çıkın söyleyin.
Konuşalım, tartışalım, öğrenelim. Zavallılık içinde yapılan bu tip iğrençliklere hiç gerek yok!