Ne çok şeyi görünen haliyle değerlendiririz.
İnsanoğlu beş duyu organına sahip. Bu bilgiler ilkokul dördüncü sınıftan itibaren öğrenilir. Dil, tat alır; göz, görür; burun, koku alır; kulak, işitir ve deri dokunduğumuz şeyleri hissetmemizi sağlar.
Yani göz ile bir şeyin tadını alamayacağımız gibi, kulak ile de göremeyiz.
O halde bazı kararlar verirken işin aslını, esasını öğrenmek lazım. Eskiler buna “Künhüne vakıf olmak” gibi harika bir cümleyle ifade etmişler.
Bundan seneler önce ABD başkanlık seçimlerinde iki anket yapılmış. Anketler iki ayrı eyalette olmuş. Bir eyalette iki başkan adayı radyoda konuşmuşlar; diğer eyalette ise televizyonmda.
Sonuç mu?
Radyo konuşmaları sonucu önde çıkan başkan adayı ile televizyonda konuşan aday ters çıkmış. Yani seçmen konuşmalara göre birini, görüntülere göre diğerini beğenmiş.
Şimdi soru şu:
Siret mi suret mi?
Yani:
Görüntü mü, muhteviyat mı?
Günümüz lisanıyla; gördüklerine göre mi tercih yapılır, duyduklarına göre mi?
Bazı şeyleri enine boyuna ölçmeden karar vermek zor. Hatta yanlış.
Karga ve bülbül iki ayrı kuş türüdür. Siz karganın ötüşünü mü, bülbülün ötüşünü mü tercih edersiniz?
Elbette soru yanlış. Şu anda üzerinde mutabakata varılan karar bülbülün sesinin diğerlerin daha güzel olduğudur. Hatta sesi kötü olanlar için “Karga sesli” denir.
İmdiii…
Biz karganın ve bülbülün ne dediklerini anlamış olsaydık ne derdik? Bülbül o güzel sesiyle bize hakaret edip, karga da o “berbat sayılan” sesiyle bizi övseydi hangisini tercih ederdiniz?
Şöyle der miydiniz? “Bülbül her ne kadar bize hakaret etse de güzel ötüyor.”
Bazı şeyle göründüğü gibi olmuyor.
Siz siz olun, bazı şeyleri araştırmadan soruşturmadan karar vermeyin. Önce bir dinleyin ve öğrenin ona göre karar verin.
Mesela laflar kötü bile olsa bülbülü sevebilirsiniz.
Sevgini ölçüsü yoktur. Onu gönül belirler.
Bülbülün ne dediğinin ne önemi var değil mi?
Ah bu gönül şarkıları…