Sınav denilen o esrarengiz korku anını hiç düşündürmeden, hazırlığını sürdürdü. Acı haber tez yayılır misali, korku tüneline, bir ay, bir hafta ve bir gün kaldı.
Sınav saati geldi çattı. Kara delikten geçilecekti. Uçakların bile yutulduğu Bermuda şeytan üçgeni gibi kaybolup gidecek miydi?
Psikolojik destek aldığı hâlde, çok zorluklar çekiyordu. Psikolojik desteğin yararı, heyecan ve stresin kontrolsüz bir güç oluşturmasını engellemekti.
Hakan, babasının bir yıl önce, trafik kazası geçirene kadar böyle değildi. Sakin sessiz ve neşeliydi. Gözlerinde sevinç şelaleleri eksik olmazdı. Akıllı hareket eder, çok iyi ders çalışır ve başarırdı. Örnek öğrenciydi. Soruları çözmek için, güçlü yorumlar yapar ve kolaylıkla olayı hallederdi. Hiçbir zaman hissi davranmazdı.
Hakan lise son sınıf öğrencisidir diyemezdik. Çünkü, büyümüş de küçülmüştü. Olgun, şahsiyetli ve hoş görülüydü. Kendine yakışanı yapardı. Dirayetliydi, her zaman temkinliydi, panik yapmaz, sabırlıydı. Onunla konuyu çözümlerken, arkadaşımızla ders çalışıyor gibiydik.
Hakan anne ve baba ve de kardeşini üzmezdi. Odasına çekilir, varlığı ile yokluğu belli olmazdı.
Babasını kaybettikten sonra, güvendiği dağlar, batıp gitmişti. Çölde yeşillikler içerisinde dağ, akarsu ve yeşil vadim kayboldu. İçime yalnızlığın korkusu çöktü. Bir anda korku tünelinde buldum kendimi. Şeytan üçgenine uçuyorum, hissini içimden atamıyorum.
Ak düştü saçlarıma, okulla ev arasında, zamanımı geçiriyorum. Bildiklerimi ve yorumlarımı uygulamaya beynim izin vermiyor. Bir boş vermişlik içerisinde uyuştum. Uzun boylu, kumral saçlıydı. Gözleri soluk bir mavi bakıyordu. Neşe ve korku duvarını artık görmüyordu.
Dersin başına istekli oturmuyordu. Yine de kendini kontrol etmeye çalışırken, konuları dikkatli tekrar yaptığına kanaat getiriyordu. Bu durumda bile derslerini ihmal etmemesi büyük bir iç direnç göstermesiyle mümkündü.
Masaya geçtiğinde terler su içinde kalır, biraz sonra üşürdü. Ayrıca sindirim bozukluğu da çekerdi. Hakan’a ölenle ölünmüyor. Arkandaki dağın sırtladığı görevi, taşıyacak olan, biraz erken oldu ama sensin. Öğretmenlerinden hangimizin arkasındaki dağlar yerinde ve çam ağaçları gibi sıralı. Kabul etmek lazım ki, sen daha erken yaşta sorumluluğu yüklendin. Beyninin duygusallığını dikkate alma.
Yine de beynin duygusal merkezleri; “Masa başından kalkmalısın, hayat sınavdan ibaret değildir.” İfadesiyle zihnini bulandırıyor. Bazen “Kendini üzmene gerek yok. Üniversite mezunu olanlarla farkın kalmadı. Hayat sınavlara ezilmeye değmez. Pazarda patates, soğan satarsın, kendi başının abdalı olursun. Böylece hiç kimsenin ağız kokusunu çekmezsin.”
Ne var ki, duygusal merkezler, kendine göre, bu güzel öğütleri Hakan’a geçerli hâle getiremedi. Bunun üzerine, merkezler şimdilik uyarma işlemini bıraktı.
Ateş bacayı sarmadan, iç dünyasının boş vermişliğine karşı, koyabilecek yöntemleri, nasıl işlevsel hâle getirecekti. Hakan’a bu konuda, psikolog ve öğretmenleri olarak çok etkimiz oluyordu.
Konuları derinliğine incelemiyor, yüzeysel bilgilerle yetiniyordu. Duygusal merkezlerin etkinliğini bu noktada görüyordum. Psikolojisi ve kazandırdığımız ders çalışma ve araştırma sistemi allak, bullak olmuştu. Hepsini çöpe atıp yeniden kendine özgü güvenli düzenini kurması, zaman alacaktı.
Konu bitiminde, düşünebilme ve alıştırma yapma başarısını göstermesi gerekir. Öğrenmede kendisiyle barışık olma anlamını yeniden kazanması önemliydi. Her bilginin, bir nedeni vardır. Elde ettiği bilgiler, zihnin açılmasını ve aklın öne çıkmasını sağlar.
Beyinde bilgiler kullanabilme derecesine göre, paketlenir ve uygulama için, bekletilir. Yüzeysel bilgiler uygulamaya alınmaz. Öğrenilen bilgiler, bütünlük içerisinde, birbirinden ayrılmaz.
Hakan, kendini garip ve yalnız hissediyordu.
Bazen, yavrularını savunmaya hazırlanan dişi kurt gibi, derslere saldırıyordu. Bu davranışı kısa sürer, yorgunlukla sona ererdi. Gözlerini sabit bir noktaya diker, dalıp giderdi.
Zamanı denk düşürüp laf etmeden beklerdim. Yabancı bir şekli renkli nakış ipliğiyle işliyormuş gibi, örerdi. Öğretmenlerimin yüzüne nasıl bakarım, iki senedir geceyi gündüze katıp beni çalıştırdılar. Sınav adına aylar harcandı. Gün ve saat hesabı yapmaya başladık.
Sınava giriş zili çaldığında, okul bahçesini zor geçti. Kapıya vardığında ayakta duramadı. Görevliler onu sınıfına kadar taşıdılar. Bir yudum su aldıktan sonra geri kalan suyu başından aşağı döktü. Sınav kâğıdını doldurdu ve öğretmen kontrol etti. Gerçekler acı olsa da dili her zaman güzeldi.
Ektiğimi biçeceğim, dedi. Hazırlık günleri acısıyla tatlısıyla gözlerinin önünden geçti. Günlerce tutuğu notlar, defterler önüne yığıldı. Keder ve hüzün sarmıştı ruhunu, buna rağmen fizik, kimya ve biyoloji öğretmenlerine sorularını çözdürdü.
Hayatta en büyük zevki, neşesi ve şerefi onlar gibi olmak ve onlar gibi düşünebilmekti. Kendine geldiğinde sınav kitapçıkları dağıtılmaya başlanmıştı. Soruları okudu. Kalemini aldı, baktı ve kara kalemim de benim gibi, küçülüp hayata yenik düştü dedi.
Sınavdan çıktı, okulun bahçesindeki çeşmenin altına oturdu ve suyu açtı. Islandı ve heyecanı gitti. Arkadaşları bırakmadı. Maçlardan, denizden ve balık avından bahsettiler. Hakan normal görünüyordu. Sınava bir hafta kala, yağmurda sırılsıklam olana kadar yürüdük. Yine su içinde onu aldım evine kadar gittik.
Bir üniversite sınavı daha geçti. Hakanın suyun altında ıslanması, o yılın sorularını hatırlamama neden oldu.