Bir Kızılderili Atasözü var
Doğduğunda sen ağlamıştın, herkes bayram etmişti.
Öyle bir hayatın olsun ki öldüğünde herkes ağlasın, sen bayram et.”
18 Şubat 2002 tarihinde basında bir yazım yayımlandı. Kendimi vererek yazdığım bir yazı. Değerli uğraştaşım Ahmet Kahveci bir kitabını imzaladı. Adını mı soruyorsunuz? “Beş dakika”… Adı geçen Anı romanın 209. sayfasında yer alan o duygusal yazımı, buraya aktarma fırsatını yakaladım.
Çalınan bahar
“ ::::::::::::::::::::::::::::::::::
Baharımı çaldılar bile bile
Fark etmeden, fark ettiğimi bilmeden Çaldılar…
Hiçe sayıp duygularımı
Düşlerime girip
Kâbusa çevirdiler.
Baharımı çaldılar
Gençliğimde. 21.12. 1994
Dizeler, Funda Name Kahveci adlı Şiirkız’a aittir. Özgün, duygusal ve etkili şiirler, “HERŞEYE RAĞMEN” adıyla kitaplaştırılmıştır.
Cağaloğlu’ndaki uğraştaşımı ziyaret ereğiyle Funda Yayınları’na uğradım. İçeri girdiğimde cana yakın, içtenlikli bir yüz karşıladı beni. Oturmam için yer gösterdi. Tanıştık.
Duvardaki fotoğraf ilgimi çekti, gözüm takıldı. Şiirkız… Dedim ve devamını getiremedim! Babası olduğunu öğrendiğim Ahmet Kahveci:
“O, gerçekten Şiirkrız’dı! Kızımdı, trafiğe kurban verdim!” dedi. Gözbebeklerini zorlayan yaş tanecikleri görüntüsünü azaltırken uzanarak raftan aldığı “HERŞEYE RAĞMEN” i bana uzattı.
Evlat acısının karanlığında titreyen sesiyle: “Ankara Devlet Konservatuarı keman öğretmeniydi. Şiir kitabının yayımlanması da en büyük idealiydi. Ardından ben gerçekleştirdim.” Dedi. Oldukça etkilendim ve o insana bakakaldım!
Ne ki, şimdilerde aramızda olmayan Funda’nın kitabının ön ve arka kapaklarındaki şiir güzelliğine bakarken ardından sayfalara serpilmiş olan etkin dizelere göz attım, üzüldüm ve içim acıdı!
Ailenin kızına duyduğu derin sevgi, gönüllerden silinemeyecek capcanlı anıları, düşlerde kalacak o yüzü düşünmeye daldım!
Bir süre sonra izin isteyerek ayrıldım. Evde dizelerle yeniden baş başa oldum. İlgimi çekti, okudukça beğenim arttı!
Funda, Alper veCem, adlı üç kaliteli genç, özel ve güzel insanın anısına kitaplaştırılmıştı “HERŞEYE RAĞMEN” … Tam 128 sayfalık yapıtta; erdem var, umarsızlık var, özveri var, insanca yaklaşım var, sevda var, duygu var, acı ve gözyaşı var!
Yerin aydınlık olsun Funda, diyor, yakınlarına dayanma gücü diliyorum! “HERŞEYE RAĞMEN” sayfa 70’deki Funda’nın duygularıyla yazımı sonlandırıyorum:
“Dönebilse
Yalvardı bir klarnet çığlığı
Dön artık, diye.
Bir damla gözyaşı yetti her şeye
Dönebilse, zaten dönmüştü şimdiye.”
***
Funda Name Kahveci kimdir?
5 Aralık 1973’te dünyaya gelen, 21 yaşında kaybettiğimiz ancak kısacık hayatına, insanların belki 70 yılda yaşayamadıkları, şiirden müziğe birçok tutkuyu sığdıran, yaşasaydı çok başarılı olacak olan keman sanatçısı.
Eğitimci bir anne babanın kızı olarak dünyaya geldi. Doğuştan var olan üstün bir müzik yeteneğine sahipti. Müzikle ilk defa ilkokul 3. sınıfta TRT Ankara çocuk Korosu’na girerek tanıştı. 1984 yılında Hacettepe üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı’na girdi. On yıl keman öğretmeni Doç. Engin Eralp’le çalıştı. 1994 yılında okulunu bitirdi ve Akdeniz Gençlik Orkestrası sınavını kazanarak Fransa, İtalyan ve Tunus’ta konserler verdi. Aynı yıl yüksek lisans ve araştırma görevliliği sınavlarını kazanarak bölümünde keman öğretmenliğine başladı.
Ünlü bir kemancı olmak ve şiir kitabının yayınlanması en büyük idealiydi. 08.01.1995 günü, makine yüksek mühendisleri Cem Kendi ve Alper Kılınç ile birlikte, ülkemizde dizginlenemeyen trafik cinayetinde hayatının baharında iken yaşamını yitirdi.
Kastamonu’nun Tosya ilçesi, Büyüksekiler Köyü’nde ulu bir meşe ağacının gölgesinde yatmaktadır. Bir yıldız daha söndü…
***
Ardından
Funda’mız, seni öyle özledik ki!
8 Ocak 1995’te ayrıldın aramızdan. Bugün tam 20 yıl oldu aramızdan ayrılalı. Daha dün gibi… Sen bizden uzaklaşırken, biz hızla sana yaklaşıyoruz. Az kişi, içinde olmadığı toplumsal yaşamda var olmayı sürdürür. Sen onlardan birisin. Çünkü sen ülkenin en değerli sanatçılarından biri olmaya adaydın; yaşatılmalıydın, yaşamalıydın. Seni kaybettiğimiz günün sabahı Orkestra Şefi Gürer Aykal telefonla arayarak “Siz bir evlat kaybettiniz, ama bu ulus geleceğin çok kıymetli bir keman sanatçısını kaybetti. Funda, geleceğin Suna Kan’ı olmaya aday bir sanatçı olmaya adaydı. Onu önümüzdeki yıl İtalya ya da ABD’ye gönderecektim” dedi ve telefonu kapattı. Biz ağlayarak dinlerken sözlerini o da telefonda ağlıyordu. Zorla teşekkür edebildik. Bir daha hiç karşılaşmadık. Gürer Beyin ağabeyinin kızı senin öğrencindi. Onun, senin öğrencin olması rastlantı olamazdı. Bir de senin şairliğini bilmeyen kalmadı. Bütünlüklü bir sanatçıydın. Ben, annen, kardeşin Filiz, sensiz yaşamayı nasıl öğrendik, yalnızca biz biliyoruz. Birbirimize tutunarak, içimize gömerek, sarıp sarmalayarak öğrendik, ayakta durmayı.
İki kızımız, iki gözümüz gibiydiniz. Birisi kaybolunca tüm organlarımızın yarısını kaybetmiş gibi olduk. Kardeşinle kalakaldık. Bütün gücümüzle ona sarıldık. O, tek tutunacak dalımız oldu.
Sana bir haber vereyim. Sen köyümüzü çok severdin. Adına köyümüzde bir park yaptırdık: FUNDA NAME KAHVECİ PARKI. Onunla sonsuzluğa kadar yaşayacaksın. Yine adınla seni yaşatacak bir de kitap yazıyorum. Biz belki de senin kadar uzun ömürlü olmayacağız bu dünyada! “Gelip geçtiler!” diyecekler. “İnsan bu dünyada kendine ayrılan zaman kadar yaşarmış” diyorlar. Kimin dediğini de bilmiyorum, ama sana ayrılan zaman çok kısa oldu. Belki de herkesten uzun.
Işıklar içinde yatığını biliyor, seni uzun yılların hasretiyle, özlemiyle içimizde yaşatıyor, anıyoruz, öpüyoruz. Baban, annen, kardeşin Filiz bir de dünya tatlısı yeğenin Han…
7 Ocak 2015 ·
Ahmet Kahveci
**
Cennetinde rahat uyu sevgili Fundacım. Bakışlarına yansıyan zekiliğinle ne güzel espriler yapardın. Hiç beni kırmaz istediğim parçayı rodrigoyu defalarca çalardın…
Bergüzar Akaya
*