Şiddete Bulaşmayan Protesto, Düşünce Özgürlüğünün Gereğidir!
Protesto , göreceli olarak bir olaya ve duruma karşı aksi yönde tepki göstermektir. Genellikle bu tepki gösterme biçimi, muhalif görüşü sözle ifade etme yanında o görüşü toplumsallaştırma ve bir grupla birlikte ifade etme karakteri de taşıyabilir. Bundaki amaç kamuoyu nezdinde sesini daha çok duyurabilmek ve yönetime karşı daha etkili bir duruş sergileyebilmektir. Bu, doğrudan ifade ve etkilemenin ve aktivizmin bir yoludur.
Bu kendini ifade etme metodu , teoride , uygulamada ve görünürde, yönetsel politikalar, ekonomik koşullar, dinsel tutumlar, sosyal yapı veya tekelci medya tarafından sınırlandırılabilir. Böyle bir sınırlama meydana geldiğinde karşıtlık , kültüre , caddelere ve göç olgusuna yansıyabilir.
Her şeyiyle diğerinden farklı yaratılan insanların bir konu da aynı düşünmeleri doğalarına aykırıdır. Dolayısıyla her toplumda farklı sesler olacak , insanlarda bu farklı seslerin bir zenginlik olduğunu kabul edecek. Devlet başkanından sıradan vatandaşa kadar herkes kendisinin ve fikirlerinin” tartışılabilir” olduğunu içselleştirecek.
Yüce Allah kitabında kendisine yönelik itirazlardan örnek verir bizlere. Melekler Hz. Adem yaratılacağında şöyle itirazda bulundular: “Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.”demişlerdi.” Yüce Allah onları dinledi ve:”Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.” Bu vakayı Kuran-ı Kerim bizlere anlatmakla ,Yaratıcıya dahi itiraz edilebileceğini , bunun şeklinin ve tarzının nasıl olacağını öğretmiştir.
Peygamberimizin hayatında da bir çok itiraz hatta protestolar vardır.Bedir savaşında ordunun konumlandırılmasında peygamberin gösterdiği yere sahabe itiraz etmiş başka bi r öneride bulunmuş Allah’ın Resulü de o öneriyi dikkate almıştır. Hudeybiye antlaşması esnasında bir çok sahabe itirazda bulunmuş hatta Hz. Ömer çok ileri girmiştir. Kurbanlarınızı kesin dediği halde sahabeler harekete geçmemiş , Peygamber Ümmü Seleme validemizle istişare etmiş , onun : ”Sen kurbanını kes ey Allah’ın Resulü , onlar senin arkandan geleceklerdir” sözü üzerine Peygamberimiz kurbanını kesmiş , sahabelerde onu izlemişlerdir.
İlk Halife Hz. Ebu Bekir’e , Müslümanların o zamana kadar oluşturdukları en büyük orduya Peygamberin komutan olarak atadığı 19 yaşında bir kölenin oğlu olan Üsame b. Zeyd in değiştirilmesi konusunda şiddetli itirazlar oldu. Başlarında Hz. Ömer olan topluluğa Hz. Ebu Bekir “Peygamberin atadığı bir komutanı değiştirmemi benden nasıl beklersiniz” diyerek çok şiddetli bir cevap verdi.Ve ordu Üsame b. Zeyd komutasında hareket etti. Bu tarihi vakıa İslam’ın yaş , kıdem ve asalete değil gençliğe ve liyakata verdiği önemin resmiydi. Yine zekat vermeyenlerle ilgili sert tartışmalar yaşandı.
İkinci halife olan Hz. Ömer de birçok itiraz ve protestoya maruz kaldı. Cuma hutbesi verirken kadınlara “Allah’tan korkun mihrlerinizi çok yüksek tutmayın” diye seslendi. Bir kadın kalktı ve “Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız ? “ (Nisa 20) ayetini okudu ve “Allahın serbest kıldığı mihri sen mi sınırlayacaksın ey Ömer” dedi.Bunun üzerine Hz. Ömer “Kadın isabet etti, Ömer hata etti” diyerek kadının itirazını haklı buldu.
Başka bir olayda Hz. Ömer hutbe veriyordu. Üzerinde harp ganimetinden dağıtılmış kumaştan bir elbise vardı.”Ey müminler dinleyiniz ve itaat ediniz” deyince ,bir sahabe ayağa kalktı “bana da harp ganimetinden aynı kumaştan verildi.Sana göre daha ufak bir vücuda sahip olduğum halde bana elbise için yetmeyen kumaştan sana nasıl elbise çıktı ? Üzerindeki elbisenin hesabını vermedikçe dinlemiyorum ve itaat etmiyorum” dedi. Hz. Ömer bu söz üzerine oğlu Abdullah b. Ömer ‘e “oğlum Abdullah kalk ve izah et” dedi.Abdullah b. Ömer “bana verilen hisseyi babama hediye ettim, o iki hisseyi birleştirdi ve bu elbiseye sahip oldu” deyince aynı sahabe “şimdi buyur ey müminlerin emiri , dinliyorum ve itaat ediyorum” dedi.
Tarihin gördüğü en büyük belki en manalı olan itirazın altını çizmemiz lazım. Kerbela Olayı, 10 Ekim 680 (10 Muharrem 61) tarihinde bugünkü Irak sınırları içindeki Kerbela şehrinde, İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in torunu Hüseyin bin Ali’ye bağlı küçük bir birlik ile Emevi Halifesi I. Yezid’e bağlı ordu arasında cereyan etmiştir. Peygamberin başlattığı hilafet anlayışını , saltanata çeviren Emevilere karşı babasından sonra oğlu Hz. Hüseyin de fiili itirazını yapmıştır.Ve bu yoldan bir çok ehli beyt mensubu ve onları sevenler devam etmişlerdir.
Adalet-Düşünce özgürlüğü-İstişare müslümanın her söz ve eyleminde dikkat etmesi gereken saç ayağı.Düşünce özgürlüğü , farklı düşünce ve görüşlere açık olmak demektir.
1400 yıllık saltanat kültürünün etkisiyle İslam aleminde “düşünce özgürlüğü” alanında istenen gelişmeler yaşanmamış olsa da son zamanlardaki gelişmeler ümit vericidir.
“Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bir ülkede tabii ki düşünen adam çıkmaz. Hükümler sevginin ve kinlerin mensurundan süzülürken tarafsızlıklarını da kaybederler” Cemil MERİÇ
2009 yılı açılımların yoğun olarak yapıldığı bir yıl oldu. 2010 yılında da bu açılımların sürmesi bekleniyor. Peki açılım tam olarak ne demek ? Açılım genel anlamda “gelişmek, genişlemek , büyümek, ilerlemek ” demek bana göre. Her yaratılmışın yaratılış gayesine doğru hareket etmesi demek.İnsanın en kıymetli organı beyin açısından; Prof. Dr. Nurselen Toygar’ın dediği gibi , hayatın sırlarının beyinde olduğunu belirterek, ‘Beyin paraşüt gibidir, açılmadan çalışmaması’ demek.Yaratıcı açısından bakarsak; ‘Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi istedim ve mahlûkatı yarattım’ (Keşfu’l-hafâ ) demek.
Ülkemiz açısından ; açılımlar bu topraklarda uzun yıllardır sürdürülen “düşünce oruçları” nın bozulması demek.Bu oruçlar bozulurken bazı taşkınlıklar meydana gelmekte, bu taşkınlıklardan istifade etmek isteyen bir kısım odaklarda olayı farklı noktalara taşıma gayreti içerisine girmektedirler. Bu gayret ve çaba yanlış , ve nafile bir çabadır.
Bu anlamda protestolarını bir sanat ayarında dile getiren “Genç Siviller” i tebrik ediyor ve örnek gösteriyorum. Düşünce olduğu sürece “protest yaklaşımlar” da var olacaktır ve olmalıdır. Bu yaklaşımların ifade edilmesi konusunda öncelikle devlet, halk ve STK lar gerekli tahammül ve sabrı göstermelidir.
Su-i misallerden hareketle yasakçı bir zihniyet takınmak art niyetlilerin ekmeğine yağ sürmek demektir. İslam da devlette birey de bir diğer bireyin ezilmesine ya da ezmesine müsaade etmez.Mazlumun dini sorulmaz.İnsanın yemek içmek,havayı solumak ne kadar özgürlüğünün bir gereği ve HAKKI ise , düşüncelerini –şiddete başvurmadan- ifade etmesi de en onlar kadar hatta daha önemli bir HAKK tır. Bediüzzaman Said Nursi “ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” demiştir.