Televizyonu açayım, haberlerde ne var ne yok, izleyeyim, istemiştim.
Gözlerimin ışığına dokunacak kanal kanal geziyorken bir programa takılı kaldım.
Öfkeydi!
Kime?
Kendisinden 49 yaş büyük bir adama kaçmış 8 aylık hamile kadınaydı öfkem.
Yaşlı annesini, kır saçlı babasını 80 milyonun önünde utançtan ağlatmasına değildi öfkem!
Kimeyeydi biliyor musunuz?
Evli kadının haberi sunan program yapımcısı soruyor:
“Sen ki, hala evli birisin: Virüslü şu tehlikeli günlerde karnın burnunda, kendinden 49 yaş büyük torun sahibi evli bir adamla korkmadan nasıl yaşıyorsun?”
Kadın pişkin pişkin bağırıyor:
“Herkes özgürdür. Canım kimle isterse onunla yaşarım. Bu konu kimseyi ilgilendirmez!”
Sunucu devam ediyor:
“Tabi ki, bu senin hayatın. O insanla nasıl tanıştığını merak ettik. Güvende misin peki?”
“Bu sizi ilgilendirmez. Güvenmesem onun yanında ne işim var?”
Diyor telefondaki utanmaz, ar damarı çatlamış kadın.
Sonra sus pus sakince oturan, 25 yaşlarında görünen kadının kocası sözü alıyor.
“1,5 yıl önce internetten tanışmışlar. Benim sonradan haberim oldu.”
Sunucu kadın daha çok şaşırıyor.
“Siz 9 aydır evli değil misiniz? Karınız da 8 aylık hamile şimdi. Yani sizle evliyken onunla da mı görüşüyormuş?”
Genç koca,”Belki de çocuk da benden değil…” diyor.
…
Eskiden ne iyiymiş kanunlarımız. Zina suç sayılırdı. Emniyet devreye girerdi. Zina davası açılırdı.
Günümüzde zinanın adı “Aşk” oluyor.
Bu ne ya?!
Öfke duygusu, saç diplerimi acıtırken programdaki avukat hanım devreye giriyor.
Hay ağzına sağlık onun.
Aynı şeyleri söylüyor. Ve ekliyor;
“Siz şu an eşinizi bırakıp evliyken başka evli bir adama kaçmışsınız. Karnınızdaki çocuk her kimdense doğduğu zaman kimle evliyseniz onun nüfusuna geçecek. Bu hiç de etik değil. Bu yaptığınızdan utanç duymuyor musunuz? Bari çocuk yapmadan önce ve boşandıktan sonra istediğiniz kişiyle özgürce birlikte olsaydınız. Bir başka hayatı karartmaya hakkınız yok..!”
Telefondaki kadın cidden çok rahat ve agresifti.
“Size ne… Canım ne zaman isterse o zaman giderim. Kiminle istersem onunla yaşarım..!”
Diyor… Diyor da… Ya terkedilen kocanın kanunlar karşısında hiç mi bir hakkı, hukuku olmayacak?
Bu nasıl iştir ya!
Programda biraz daha kaldığımda şu kanıya vardım:
Evden kaçan çocuklu kadınlar, hep sanal dünyadan tanışmışlar. Gözlerini aşk kör etmiş gerçekten.
Ne geride çocuklarını, ne başı utançla yere eğili eşlerini ve ne de ana-babalarını düşündükleri yok…
Hani desek ki, erkektir, çapkındır, elini yıkar, ayağını paspasına siler evine girer…
Ama o izlediğim, eşlerini aldatan, evlerini terk eden kadınların en az 2 ila 3 çocukları vardı…
Benim öfkemi tavan yaptıransa 3 çocuk ekrana çıkıyor ve;
“Anne ne olur eve dön. Seni çok özledik. Sensiz yemek yiyemiyoruz…” diye ağlıyorlardı.
Yeni bir yaşam kurmuş kadınsa; çocuklarının sesine duyarsız kalıyor, başını çeviriyordu. Vicdan yoktu. O kadının duruşu katı kalpli annelerin duruşuydu..!
Aşk bu değildi.
Aşk bu denli basit ve iğrenç temellere konuk olmaz!
Kadının stüdyoyu terkederken son sözleri öfke kat sayımı yükseltmeye yetmişti:
“Seviyorum size ne!”
Televizyonu kapattım. Sonra aldı mı beni bir düşünce!
Büyüklerimizin bir türlü anlamını çözemediğim sözünü düşünmeye başladım.
“Dayakla sabır cennetten çıkmıştır.”
Şimdi öfkemin nedenini anladınız mı?
Emine Pişiren/ Kocaeli