Sevimli soytarı, şehir tiyatrosunun vazgeçilmeziydi. Seyirci onunla coşar, güler ve bazen de ağlardı. Soytarı, sanki rol yapsın diye yaratılmıştı. Ağzından çıkan her kelime, “soytarı” tanımını doğrulardı.
Soytarı normal boylu, kahverengi saçlı ve ela gözlüydü. Güldürmesi bazen de ağlatması iç dünyasından kaynaklanıyordu. Küçük yaşta anne ve babasını kaybetmişti. Dayısı tarafından okutulmuştu. Yaşantımda sevinecek çok olay oldu ama neşeyle sürdüreceğim günlerim parmakla sayılacak kadar azdır, diyordu.
Hiç susmazdı, peş peşe kurduğu cümleleri esas alır ve gülerdi. Kimseyi üzmek istemezdi. Sevinç ve neşem karşımdakine bağlıdır, derdi.
Soytarı “Tavşanı kovalayan tilki, ayıyı görünce saklanacak yer arar.” Dedi.
Değirmi yüzü, ince bedeni ve sarığı ile tam bir efe gibi çıkmıştı sahneye. Önce gülümsedi, anlatacağım hikâye yakında gerçekleşti, dedi. Dağ keçisi gibi çevik hareketler yaptı. Soytarı seyirciye yaklaştı ve bu koltuklarda ne kadar daha oturacaksınız, gidelim. Tepelerde şansımıza, “kara panter” görürüz. Hemen ödünüz patlamasın, panterin heykelini göreceğiz, dedi. Soytarı seyirciye olayı anlatmaya başladı.
Şehrin ileri gelenleri Ankara’dan gelen misafirlerini Göbekli tepeye ve yeni bulgulara götürüyordu. Bir midibüs tutulmuş ve sabah erkenden yola çıkılacaktı. Sabah şoför karşıya geçen ineğe çarpmamak için fren yapınca, kayar ve yol kenarına yan yatar.
İlgili yerlere telefon edilir ve kaza yerine yaralıların yakınları ulaşır. Gelenler arasında arabanın sahibi de vardır. Yeni aldığı ve “beyaz kuğu” adını verdiği, arabasını yol kenarında manda gibi yatar halde gören sahibi deliye döner. Şoföre bin bir küfür sıralar. Sonra da tokatlar, şoför ağzı burnu kan içerisinde yere düşer. Hırsını alamayan arabanın sahibi yerde de tekmeler. Şoför, özellikle yediği tekmelerden dolayı, bir süre ayağa kalkamaz. Daha sonra ayağa kaldırılır ve arabanın sahibine; arabayı Darıcı Yusuf’un oğlu sürüyordu, diyebilir.
Beyaz kuğunun sahibi, Darıcının oğlunun yanına koşar. Geçmiş olsun bir şeyin yok ya. Araba yoluna feda, yeter ki sana bir şey olmasın. İster takla at ister yak, laf eden mi olur, dedi.
Soytarı, sahnede uçarı davranışlar yapıyordu. Yine izleyenleri güldürüyordu. Bir ara gözlerini önde oturan beyefendinin, boyun atkısına taktı. Renklerin uyumu ve parlaklığı bulunmaz güzellikteydi. Beyefendiye yaklaştı ve nereden geldiğini sordu. Beyefendi ise Hindistanlıyım, dedi.
Soytarı hemen espriyi patlattı.
Sizde ölüleri ne yaparlar? Hintli yakarlar, dedi. Peşinden beyefendi soytarıya sordu. Ya sizde ne yaparlar? Soytarı; önce toprağa veririz. Sonra ise Zebani yakar dedi.
Seyirciler katılarak güldüler.
Soytarı bugün de rolünü iyi yapmıştı.
Hasan TANRIVERDİ