Sevmek, gönülden gönüllere koşmaktır. Sevgiyi temaşa etmek isteyenin gözleri ve gönlü sevgiye ait olur. Sen artık kendin değilsin, herkessin. Özün köklerindeki tomurcuğa talipsin. İncinir ama incitemezsin. Kalbinin örtüsü sabırdır ve sen sevginin inceliği, ahengi ve güzelliği ile nefes alırsın.
– Şems bana bir şey öğretti;
”dünyada biri üşüyorsa, sen ısınamazsın’’ Mevlana. Bu ruh inceliğine sahip olan barışçı, bütünleştirici, diriliş izleri ile birlik ve beraberliği muhafaza edendir. Sevgi, güzel ahlakın filizlenmiş şeklidir. Sevgi, kalbin ülkesidir ve oraya yakışan da huzurdur. Mevlana fısıldanır sevgiyi yüklenenin kalbine. ‘Bırakacağın eli hiç tutma, tutacağın eli ise hiç bırakma. Sahte sevgilere gül olmaktansa, gerçek sevgilere diken ol’ Sevgi, gökyüzü maviliği ile işlenir kalbe. İnsanın kalbinden göğe yükseliş yani aşka! Adı yara olan bu yolcuğu teslimiyet ile taçlandırmak ve ruhu sevgide eritmek ölümün ilk yüzü olsa gerek. İnsanı boşluğa sürükleyip, orada nefessiz bırakan şey, sevgisizliktir. Sevgi kendi içende bir hükmediş melodisini sunar sevilene. Bunun adı ‘bir olma, bir kalma ve sevgide çoğalmadır.’ İki dünyanın birbiri içine geçişi ve orada hazdan bir ezinti ile biçimlenmek. Uçsuz bucaksız bir ülke olmak. Sevgiyi, sevgide yaşamak, o latif durakta huzur ile ödüllenmek, insanın arayıp da bulamadığı bir basamaktır… Sevgi, insanlığın yaratılışına yazılmış bir mektuptur. Sevgi hepimiz defalarca döne döne o mektubu okuruz. Mektuptan gelen o tılsıma ait olduğumuzu algılandığında insanın gücü oluşur. Bütün canlılar sevgiye doğar ve ömür boyu sevginin içinde kendilerini ararlar. Aranılan şey, sevginin tamamıdır ondan dağılan parçacıklar sevgi yoludur. Hüzünden kederden, acıdan bir buket ile bu yolda döner durur insanoğlu. Çoğu defa da sevgi için, sevgiyi yorarız. Ve yeryüzünün bitip tükenmek bilmeyen yüzünde yönümüzü bulmaya çalışırız. Sevgi bizi başladığımız yere götürür. İlk orada keşfederiz gözün, görme ile ilişkisini. Merhamet adlı gözü kaybeden, anlayış dilini kurutan, insanlığını kaybeder. Sevgiyi anlamayanların ilişkisi, birbirine zulümdür. İç eziyet ile duygularını körelten kişi sevdiğini sanır ama yanılır. Zamana meydan okuyan, yapmacık, hastalıklı sevgi biçimleri, kendinizi anlık olarak değerli görmenizi sağlar. Sevgiyi anlama dilini kullanan biri, güzel duyguların uyumunu, dengeyi prensip haline getirir. Yaşamı özel kılan şey; sevginin estetiğidir. Çok gürültülü bir dünyada yaşıyoruz. Kötülüğün bedeninde çirkinleşmek için yarışıyoruz adeta. Betonların içinde, hissizleşen ruhumuzun farkında dahi değiliz. Makam, ün ve para ile yücelmek istiyor bu uğurda alçaldıkça, alçalıyoruz. Bazen güzel görünmek için, yapmacık gülümseyişler serpiştiriyoruz etrafa. İçimizdeki zavallı kimlikleri gizleyerek, sevme beceresini geliştirmeye çalışıyoruz. Ama Muaffak olamıyoruz çünkü sevgiyi anlamadan sevmek, mümkün değil. Bazen birbirimizi aşırı derecede kırıyor, hırs köleliği ile kötülüğün kaldırımlarında güçlü zayıf rolünü oluşturup, yaratılış ilkesini çiğniyor ve alabildiğince çirkinleşiyoruz. Oysa dünyada her şey, bir parça sevgi için.
Bugüne Muhammed İkbal’den bir söz bırakıyorum: ‘Hür bir kulum; imanım aşktır, akıl kölemdir.’ Kalplerden kalbe seslenmek için tereddüt etmeyin, sevgiyi haykırın. Çünkü hayat çok kısa…
Ümit Zeynep KAYABAŞ
Sabah sabah böyle SEVGİ sözcükleriyle dolu bir küpten payımıza düşeni alabilirsek ne mutlu bize. Dillerinize, us’unuza sağlık efendim. Yazınızı zevkle paylaşıyorum. Zira istisnasız hepimizin ihtiyacı var. Sevgisizlik hiçliktir zaten.