Özlemeyi biliyorsan tebessüm et. Beklemeyi biliyorsan sabret… Sevmeyi biliyorsan… Kollarını aç___________________ Sevgiye başlangıcım ben…
Yepyeni bir haftaya belki de yepyeni bir başlangıç için atılan ilk adım. Belki de yepyeni bir hayata kim bilir…
Hepimizin dönüm noktası dediğimiz hayatımızda derin izler bırakan, ya da bırakır diye beklediğimiz ama aslında tam aksine bizi üzmek yerine ruhumuzun derinliklerine güzel duygular eken durumlar vardır.
Kötünün içindeki iyi gibi… Biraz çelişkili ve garip göründüğünün farkındayım anlatmak istediğimin ama bazen kelimelerle ifade edilemez durumlar vardır, sadece hissetmek yeterlidir çoğu zaman, hissetmek ve derin bir nefesle hayata dönmek yeterlidir.
Tıpkı eski sevgilinizi bir Pazar günü sevgilisiyle elele görmek gibi, tesadüf gibi, ya da görmezden gelineni artık görmelisin der gibi…
Kocaman bir işaret gibi an ruhunuzun sıkışıp, kalbinizin acıdığını hissetseniz de, ya da bunun böyle olması gerektiğini söyleyen zihninize kulak verip ikna olsanız da, aradan geçen birkaç an, o zaman dilimi çok şeyi değiştirir…
Ey karanlık gece!..
Sancılarımın başladığı zaman neden bu kadar yakınsın bana.
Hayatımı kirlettiğin yetmez mi? Hala neden dokunuyorsun saçlarıma…
Ey aydınlığın nişanı güneş!..
Herkese doğduğun gibi neden ışığını saçmıyorsun bana da?
Sen değil misin Dünyayı aydınlatan, yüreğe can veren, karanlığa boğan?
Ne üzerimi aydınlatıyorsun ne de karanlığı üzerimden çekiyorsun…
Neden acıların hep yakamda… Karanlığın üzerimde ve başımda dönüyor durmadan duman…
Umutlarım saklanmış mı?
Bulutların arkasına, pişmanlıklar yastığımın nemli yanında ve aşk neden küsmüş bana diye düşünüyordum.
Ve bunları; bilmediğimi sanıyordum.
Oysa bu gün doğum günüm…
Günlerden “YALNIZLIK…” ve aylardan “AYRILIK…” Ve tarih ise “KARANLIK…”
Geçmişin neresinden tutsam hüsran, gözyaşı ve acı.
Nasıl bir hayatsa; aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık hesabı…
Bilmem farkına varır mıyım?
Mesela; uzunca yollar serilse önüme, alevler içinde yürüsem hisseder miyim?
Yandığımın…
Sıra dağlar dikilse karşıma, buzlar içinde yürüsem hisseder miyim?
Üşüdüğüm yanımı…
Aslında bunları biliyorum…
Ateşin yakmayacağını, soğukların üşütmeyeceğini…
Çocukluktan, gençliğe… Gençlikten, yaşlılığa…
Kaç kişi vardır ki ben gibi doğarken yanan, büyürken üşüyen…
Şimdi sunulanlar değil beni öldüren… Geçmişimden geleceğime yaşarken gördüğüm Kir-pas içinde ki “AŞKLAR.” “YALANLAR” içinde…
Ve gün yükler Güneşe tüm kirliliğini… ve bilir misin o acıyı sabah aydınlığının nişanesine kadar hazmedemediğini… ve dahi sabah bakar mısın nasıl doğar Güneş sancılı.
Der ki; ey insan daha ne kadar ihanet ne kadar kir pas içinde yalan aşklar yükleyeceksin bana.
Ve ağlarım, ağlarız çığlık çığlığa kalemimle şafak vakti sancılı doğumuna Güneşin…
Ama kağıtlardan başka duyan, hisseden yoktur kalemimin avaz avaz çığlığını ve gözlerime abone yağmur bulutlarından üstüne düşen acıyı…
Bir süre sonra zayıf bir hışırtıyla o da susar dostum o da susar, gitme zamanıdır artık gerekçe… Umutlu mu umutsuz mu o mavi geleceğe… Son nefesimi verip bir bilmeceye…
Ve haydi; beni fazla bekletme… Sımsıcak bir gülümse ve “Seni seviyorum” deyiver içinden gelen en sıcak sesinle.
Çünkü yarın burada olamayabilirim…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Mutlu ve umutlu, hüzünsüz ve acısız, gözyaşsız günler geçireceğiniz bir hafta dilerim.
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun…
#öskurşun#