“Memleket vardır; sinemize ayna tutan ve memleket vardır; İçinde koca bir cihan yatan. Bizimle beraber yüreği atan. Bir ibik huzmesi olup geçmişine geleceğine gök kubbesinin tüm renklerini katan. Ve yolumuz Yozgat’a çıkarken daha bir devleşiyor yüreğime sığdıramayacağım
vatan!
E-88 Karayolunda ziyaretçilerini bekleyen yorgun bir Anadolu kadını gibidir O. Alın çizgilerinde görürüm ecdadın ayak izlerini… Ellerinde kına kokusu ve nefesinde bitimsiz bir Anadolu dokusu, ellerini açmış öylece beklemektedir.
Ana sıcaklığında ve samimiyetinde; çocuklarını arifeden
bekleyen yüzü güneş, yüreği hasret yanığı bir kadının elinden çıkan katmerdir Yozgat. Bazlamanın buğusudur; naftalin kokulu sandığında saklar ilk çağların kanaviçelerini. O ceviz oyması sandık
içinde buldum benliğimi!
Kimliğimi, geçmişimi ve geleceğimi. Bozok Yaylasının çiçeklerini kim
iğledi bu kanaviçelere anne? Bu hangi zaferin muştusu, bu hangi sultanın mendili? Bu yün çorapları hangi handa ördün sen? Kimler sevdalandı sana: Yozgat Ana, kimler aldı seni? Hangi sevinci, hangi zulmü gördün sen?
Bir genç kızın iffetidir Yozgat. Bir çocuğun masumiyeti, bozulmamış
doğası, misafirperver sıcak kanlı insanlarıyla. Kaynağından fışkıran soğuk bir suyun saflığında, geçen zamana inat. Sahip olduğu değerleri kucaklamasını bilen ve olduğu gibi kalabilen; zaman törpüsünde kılıç kalkanların sesini duyarım. Zaman burada zamandır, Saat Kulesinde tamdır ayarım.
Bozkırın içinde özlediğim tek renktir Yozgat. Sahip olduğu tabiat güzellikleriyle bir gelinin başına benzetirim onu. Çamlık Milli Parkı, Akdağ Ormanları, Bebek pınarı Mesire alanı, Kazankaya Vadisi ve Gelingüllü Barajı insanın özünde ne dert koyar ne de maraz.
Bir çınarın koyu gölgesidir Yozgat. Serininde kaldığım, üşüdüğüm. Biraz nefes aldırandır Anadolu’nun yanık topraklarına. Bu coğrafyada kulak kesilirsen doğaya Sürmeli Beyinin yanık sesini bulursun bir kaval sesinin büyülü sesinde kaybolur, tezene değdiğinde saza mest olursun. Büyülü bir aşk hikâyesine şahadet edersin.
Bilinen güzelliklerinin yanı sıra birbirinden güzel birçok saklı değerlere de ev sahipliği yapan ve tüm dünyanın dikkatini çeken “ Yozgat Medeniyetlerin Buluşma Noktası” sıfatını ezelden hak etmiştir.
Büyüknefes’te, Çeşka’da, Alişar ve Kerkenes’te arzın tozunu üflemeye görün. Kim dedi Yozgat
Sana: “Sırra tutun ve kutlu bir gize bürün”. Ben bu coğrafyada tarihi buram buram genzime çekmeyi bir yaşam biçimi bilmişim. Dile gelse duvarlar çok şeyler söyleyecek. Deli demeyeceklerini bilsem
kulaklarımı dayamak istiyorum bu efsunlu duvarlara.
Masalsı bir şehir sanki! Zaman törpüsünden geçen hanlar, hamamlar, köprüler, kümbetler ve minareler. Binalar hep üzerime üzerime gelmiştir. O yüzden sevmem uzayıp giden betondan hâsıl caddeleri ve Neon yüklü sokakları. Yozgat’ta yiğidin en güzelini bulmuşum ben. Sokakların ve caddelerin en güzelini. Kültür yitiğim olmuş ve ben Yozgat’ın bu yüzüne Aşığım. Gerçekten kolay değil bir sevdayı dile getirmek, bir tarihi yazmak, bir sayfaya bir cihanı sığdırmak. Gönül ister bu şehrin başına konfeti gibi destanları yağdırmak.
Yozgat sözün kifayetsiz kaldığı, karşısında Pir’in mecalsiz kaldığı kent! Tarihi bir mirasın, soylu bir kültürün bir olup gönül kapımızı çaldığı kent!.. Yozgat deryadır; Yozgat ummandır; O duyduğumdur; O doyduğumdur; O yoluna başım koyduğumdur. O sevdadır, sevdanın emrine uyduğumdur!..
Anamın dertli dizlerine senden medet umduğum Yozgat. Karabıyık Köprüsünden geçerken Yavuz’un ayak seslerini duyduğum. Dedim ya: yüzü güneş, yanığı sevdam, ben kapında divan durduğum. Çapanoğlu Camisinde alnımı aşk ile arzıma vurmuşum. Ne varsa sende, sevda diye bağrıma bastığım. Bir türküsün bende bozlak tadında. Dudaklarımın arasına
kıstırmışım:
Yozgat bende aşktır; Yozgat benim kitabımda yâr: “Dersini almış da ediyor ezber/ Sürmeli gözlerin sürmeyi neyler/ Bu dert beni iflah etmez del eyler / Benim dert çekmeye dermanım mı var!..”
(İbrahim ŞAŞMA / KARAMAN-)