Yüzümü gül bahçesine çeviren bu gülüş sensin. Yağmur yağmur gözlerim, kirpiklerimin esaretinde tutamadığım damla damla buğulu hasretim.
İçime dokunan uzaklık kadar üsümüşlüğüme titreyişlerim sensin. Tutup köklerinden kesesim var ellerinin dokunuşlarından yoksun geceyle uzayan saçlarımı…
Boğuyor beni nar ile azan bu uzaklıklar.
Sevdana soyunmuşluğumun üstünü özlemlerinle ört. Bir ihtimal; beklediğim vuslat kadar aydınlığa uzuyor karanlıklar…
Göğüne bulut yüklü gözbebeklerim, yağsam izim kalmaz yollarında yok olup giderim. Ustura sırtına yayılan bu ömür sana ziyan…
Üstü açık yaralarını şefkatimle örtmeye geldiğim gün beni acıların kadar sar! Yakamıza yapışacak keşkeler bırakma ardımızda.
Yine sisli buralar, havalar soğuk. Gri göğün ağlamaklı akışına çeviriyorum gözlerimi. İçim buz yokluğunda. Betondan ıssızlığa gömüyorum kendimi. Kahveyi, çayı soğuk içiyorum bu aralar…
Birlikte yudumlayamadığımız her şey tatsız olsun istiyorum belki de…
…
Kahırlandığında sen, kalbimin ince zarı tir tir titriyor, inciniyorum… Henüz öpmedin yaramdan, bir enkaz gibi duruşum bundan.
Sokaklardan taşıyor sensizliğim, basa basa acılarıma yürüyorum. Hüznü üzerinde en şık taşıyan bu mevsim bana benziyor. Renklerin şahaserliğini sergileyen sonbahar onikiden vuruyor beni. Hazana kesilmiş göbek bağım gibi gömülüyorum kuytulara…
…
kimine öykünür gece
engin gökyüzünde parıldayan elmas misali kamer,
yıldızlar..
uzar gider düşünceler…
uzanıp tutamadığın ne varsa aklına düş’er
yitirdiklerin
kavuşmak istediklerin
kanatlanır ölü kuşlar bile bu mevsim
dili çözülür dilsizlerin
yürek bir başka çarpışır hazanla…
…
Yemin, kalbim çarpsinki gülden kefendi aşk!
ruhumuzu bir başka yakan…