“Kız Dirmit!
Sanki geçmişten bir yerlerden tanıyorum ben seni.”
“Aynı tulumbadan su mu içtik?
Aynı kaptan mı yedik?
Neden bu kadar tanıdık geliyorsun bana?
Kaç Dirmit var bu hayatta ? Ya da kaç Atiye ana?”
“Düşünüyorum da;
belki Atiye anan da vaktiyle senin gibiydi.
Muhtemelen kanatları terbiye (!) için bağlandı. Kendine nasıl davranıldıysa (doğru bildiği oydu), sana da öyle davrandı.
Bile isteye hangi ana-baba kırmak ister ki evladının kolunu kanadını?”
****
Ben Dirmit’le, yaklaşık bir sene kadar önce Antalya’da Türkan Şoray Kültür Merkezi’nde Nezaket Erden’in güzel performansıyla sahnede tanıştım.
İsyanı ortak isyanımızdı. Anlatmak istedikleri, dertleri ise ortak anlatımız, dertlerimiz…
Dün akşam Latife Tekin’in “Sevgili Arsız Ölüm” kitabını okurken sanki Dirmit benimleydi;
“Evet ben Dirmit’im ve bu kitaptaki benim hikayem. Peki ama sen kimsin?
Kaç kız çocuğu var benim gibi bilir misin? Kaç kadın? Kaç Atiye?“
dedi.
***
Usulca açtım sayfaları. Kimi zaman küçük bir tebessüm kaldı dudağımda, kimi zaman istemsiz attığım bir kahkaha.
Geçmişin üstüne attığım perdeler kalktı birden. Anılar sanki gözlerimin önünde resmi geçitteydiler..
Geçim derdinin çaresizliği, taşradan şehre göçmüş bir ailenin şehre ve topluma tutunmaya çalışması, aile bireylerinin kendini arayışı, varolma savaşı, Dirmit’in “kız çocuğu” vasfı ile her çabasında kanatlarının koparılışı, Atiye’nin kendi bildiğince ve gayretle aileyi birarada tutma savaşı ve bunlarla yüreğime çöken bir ağırlık, ince bir sızı kaldı içimde sayfalar aktıkça.
Kına gecesinde Zekiye’nin kakülleri kesilip eline kınalar yakılırken anlatıda, biliyorum ki başka yerlerde başka Zekiye’lerin de kakülleri kesiliyor, başında allı pullu kırmızı örtüler, adettendir diye ağlatılıyorlardı Anadolu’da.
Arabaşılar pişiyordu yine belki av etiyle bir yerlerde.
Kadın ya da adam, çoluk/çocuk bağırıyordu, ağlıyordu belki, belki sövüp sayıyorlardı birbirine. Belki bildikleri olağan yaşam buydu kim bilir?
Belki de hepsi mutluluk içindeydi ve toz pembeydi dünyaları. Sonuçta bir yerlerde karınlarını doyurmaya, yaşamaya, birbirlerine ve hayata tutunmaya çalışıyordu insanlar..
Kitabı kapattığımda Dirmit’e döndüm ve dedim ki;
“ben seni yıllar öncesinden, belki de yüzyıllar öncesinden tanıyorum Dirmit. Buradaki adın bu belki.
Belki gerçek adın Ayşe, Fatma, Süreyya, Arzu, belki de İnci..
İyi ki isyan edip anlatmışsın kendini. Kendinle birlikte senin koşullarında yaşayan hemcinslerini.”
*****
Değerli yazarımız Latife Tekin’in “Sevgili Arsız Ölüm” kitabında taşradan şehre göçen bir ailenin ve özellikle de kadınlarımızın hikayesi koşarcasına akıcı bir anlatımla sunulmuş bizlere. Köylerden kentlere yoğun göç yaşandığı sıralarda her yerde karşılaşabileceğiniz türden bir aileydi bence Dirmit’in ailesi. Okunması gerekenlerden.
Bugün bile karşılaşabiliriz Dirmit’le.
Bu bir döngü gibi…
Atiye’ler değişmedikçe,
Huvat’lar(baba) değişmedikçe,
ekonomi iyileşmedikçe,
eşitsizlikler devam ettikçe
ve hatta arttıkça,
herkesin,
ama özellikle de Dirmit’lerin
oldukça zordur işi..
Kalemine, yüreğine sağlık değerli yazarımız Latife Tekin’in, teşekkürler.
Herkes için aydınlık, huzurlu ve mutlu günler dilerim..
Sevgi ve saygılarımla.