Seni sordum dostlara, dost gibi davrananlara. Herhangi bir beklentim olmadan sordum.
Yerini yurdunu bilmek istedim. Tanımak istedim, çevreni ve çevrende volta atanları. Çünkü arıma gitti, gördüklerim sormak ihtiyacını hissettim. Fakat vazgeçtim, sıyrılıp geçip mecburi istikamet, dedim. Tünelden çıkmak için hızla yürüdüm.
Seni sordum tünelde ve seni sordum köprüde.
Tünelde bir gündüz ve gece kaldığını, köprüden geçmediğini öğrendim. Kışı ağaç kovuğunda yazı da dalgalar arasında geçirirmişsin. Devlet kurumlarıyla ve memurlarıyla bağını kesmişsin. İlgili olduğun kişiler, paralı işler yapanlarmış. Onların peşinden ayrılmazmışsın.
Seni sordum yargıya, yargı, kaygı demez mi. Seni sordum doktora bağışıklığı zayıf, hasta, dedi. Açık cevap alamadım. Sordum yarınlar için bağımsız ve aydın düşünene, sustu güldü ve tekne su alıyor dedi. Denizden çıkmalı aksi halde dibi boylar, dedi.
Yanından dudak büküp geçenleri gördüm. Sormak istemedim yangınları ve altın arayanları. Sıcak çok yangına çare yok.
Seni sordum hava meydanında, gören ve duyan olmamış, meydan açıldığından beridir uçak da inmemiş. Seni sordum bahçelerde, fındık, çay, üzüm, şeker pancarı, patates, pamuk, ay çiçeği ve zeytin için. Gözlerini diktiler ve yalnız yutkundular.
Seni sordum çiftçiye bir kelime sor bin ah işit misali binlerce ah işittim. Düştüm yollara çıktım, açık alana. Açık alan tarihi bir toplantı yeri. Yer saygın ama kırgınlar. Çünkü burayı da betonlaştırıyorlarmış. Sormasaydım dalgalara kumsal dediler ve kumsal işittiler.
Yıldızlara sordum, saray helvasını, bal dediler, bense fal anladım. Sormadım gençlere ve genç kalanlara. Beyaz saç ve kaşlar kahverengi boyalı, gençmiş havasında görüldü.
Kimseye aldırmayana sormak zor, sorarsan da boşuna, çünkü cevap alamayacağın belli.
Hasan TANRIVERDİ