Bu hayattaki en çok üzüldüğüm şey, çocukken sokakta yorgunluktan ölene kadar top oynadıktan sonra kana kana içtiğim suyun, akşamına da kafamda hiçbir endişe ve düşünce olmadan uyuduğum uykunun tadını, bir daha hiçbir zaman tadamayacak olmamdır…
Çocukluğumuz en büyük saltanatımızdır.
Ozan diyor ya;’Biz büyüdük de kirlendi dünya..
Tam da öyle bir şey büyümek..
Ancak büyürken küçülmek…
Geldiği yeri unutmamak da büyük erdem olsa gerek.
Eski tarihlerde bir medresede eğitim gören çok samîmi üç arkadaş medreseden mezun olduktan sonra birbirlerinden ayrılmaları çok zor olmuş.
Yedikleri ve içtikleri ayrı gitmeyen bu üç samîmî arkadaş nerede, hangi işte ve hangi görevde olurlarsa olsunlar, birbirleri ile;
– İrtibatı asla kesmeyeceklerine,
– Doğru Yol’dan,
– Adalet ve hakkâniyetten ayrılmayacaklarına, vatana hizmet dâvasından hiçbir zaman geri kalmayacaklarına” dair söz vermişler.
Ve üç arkadaş zaman hepimizi yıpratır, yaşlanırız, şeklimiz şemâlimiz değişir, ileride karşılaştığımızda birbirlerimizi tanımakta zorluk çekebiliriz, onun için aramızda bir şifre belirleyelim, oradan birbirimizi tanırız diye şifre belirlemeye karar vermişler.
Çok kısa ve hatırda kalıcı bir şifrede anlaşmışlar.
O da: “BEN O’YUM!..” olmuş.
Aradan uzun yıllar geçmiş, bizim üç idealist dava arkadaşının her biri bir köşeye savrulmuş:
– Biri Müderris (hoca),
– Diğeri sayılır bir tüccar,
– Bir diğeri de Mutasarrıf (vali) olmuş.
Tüccar olan şehir şehir dolaşırken, bir şehirde arkadaşının o şehrin mutasarrıfı (valisi) olduğunu öğrenir.
Hemen kadim dostu ve dâva arkadaşını ziyaret ve tebrik etmek ister.
Kapıya varıp görüşmek ister fakat güvenlik ve bürokrasi çarkını aşmak kolay olmaz.
Görevlilere kendini tanıtıp, vali beyin medrese arkadaşı olduğunu, yıllar öncesinden tanıştıklarını anlatmışsa da fayda etmez,
Sırasını beklemek zorunda kalır. Vakit geçmiş, lâkin kendisine bir türlü sıra gelmemiştir.
Nice sonra bizim tüccarın aklına mezuniyet günündeki belirledikleri şifre gelmiş.
Derhal küçük bir kâğıt parçasına:
“BEN O’ YUM” diye yazmış ve görevliye uzatarak bunu, vali beye iletmesini istirham etmiş…
Onun bu ricasını isteksizce yerine getiren görevli az sonra geri dönüp aynı kâğıdı tüccara uzatmış…
Bizimki şaşırmış…
Ama asıl şaşkınlığı kâğıdın arkasını çevirince yaşamış. Kağıdın arkasında:
“SEN O’ OLABİLİRSİN AMMA BEN ARTIK
‘O’ DEĞİLİM!” yazıyormuş.
Hakikat şu ki, nice insanlar makamla, parayla, şöhretle tanışıp her imkâna sahip olunca, âdeta “tanınmaz” hâle geliyorlar ve: “Ben O değilim” çizgisine savruluyorlar.
Çünkü bu kişiler, ulvi ideallerle yola çıktıkları halde amaca ulaşmak için: Yolda bulduklarını, yola çıktıklarına değişen ve amacına ulaşmak için her yolu mubah gören hasta, zayıf, vefasız insanlara dönüşüyorlar.
Evet süpermarketten alışveriş yapan sen, cenazeni mahalle bakkalı kaldıracak, biliyorsun değil mi?
Süpermarketlerin veresiye defteri yoktur,biliyorsun değil mi?
Şimdi soruyorum dost sana; Sen hâla O musun?
O isen sana binlerce selâm
Yazı burada bitti vesselâm.
Erhan Ziya SANCAR
Eğitimci Yazar
Biz kirlettiğimiz dünyada temiz kalma çabası veriyoruz. Birazcık öz eleştiri yapabilsek nekadar güzel bir dünya olacak farkında değiliz. Sanıyoruz ki herşey makam, para, statü. Aslında bu pandemi insanlara pahalı arabalarınızı , pahalı elbiselerinizi takıp takıştırdıkları pırlantalarınızı ve kibirlerinizi alıp münasip biyerde saklayın ve ağzınıza herkesin taktığı maskeleri takıp hiç bişey olmadığınızı anlayın demiş oldu. Belki bazı insanlara iki muhabbetin belini kırmanın tadını özletti. Bu pandemi bitince insanların Ben O’ yum diyebildiklerini görmek nasip olur belki…..