Şekerağa pınarı, Perşembe yaylasının soğukluğu ile meşhur pınarıdır.
Öyle soğuk ki… Hep denir ya, elini suda iki dakika tutamazsın işte öyle!
Neden bu pınarın adı şekerağadır?
Şekerağa, Aybastı yöresinde yaşayan namı birçok yörede duyulmuş bir kişidir. Yaylaya vardığında herkes onun yanına sevgi, saygı, hürmet ile yaklaşır. Şekerağa’nın toplum içinde sözü geçerlidir. Ağalığı diktatörlüğünden değil, gönül zenginliğinden gelmektedir.
Ekonomik olarak da fena sayılmaz şekerağa. Genellikle yayla pazarına varınca orada eş dostla sohbet eder, ondan sonrada evinin ve kendi ihtiyaçlarını alır, evin yolunu tutarmış. Tabii eve giderken yol üstündeki soğuk pınara uğramadan da gitmezmiş. Oraya oturur, yer içer, biraz dinlendikten sonra evin yolunu tutarmış.
Bazen eşi dostu ile bazen de yalnız otururmuş. Oradakiler Şekerağa’yı iyi tanır, kendisine hürmette kusur etmezlermiş.
Yine Perşembe pazarının olduğu bir gün Şekerağa atına binmiş, yaylaya gidecek. Atı da ağanım namına yakışan cinsten asil mi asil doru renkli.
Eğeri, üzengisi, yuları tamamen gümüşten. Güneş vurdukça ayna gibi parlarmış. Heybetli, kaslı ve güçlü bir at. Şekerağa, atı ile öyle bir bağ kurmuş ki atı adeta en yakın dostu olmuş.
Doru at için söylenen bir atasözü vardır: Atın iyisi dorudur, yiğidin iyisi deli doludur. Yani gözü kara yiğitlere de deli derler. Gözü kara derken önüne geleni döven yiğit değildir. Sabrı bilene yiğit derler.
İşte Şekerağa’nın bir diğer yiğitliği de sabrı bilmesinde gizlidir.
Ağa atına binmiş, hanımı onu her zaman olduğu gibi uğurlamak için dışarı çıkmış. O da hanımına isteklerini sormuş. Hanımı isteklerini sıraladıktan sonra atına deh deyip yola çıkmış. Hanımı ardından onun gidişini izliyormuş. Taki gözden kaybolana kadar bakmış. Şeker ağa doğru yaylaya varmış.
Biraz dolanıp eş dostla sohbetin ardından yine evin ihtiyaçlarını ve kendi yiyecek içecek nesi varsa alıp pınarın başına gitmiş. Bir atı birde kendi… Etrafında başka hiç kimse yok!
Her zamanki gibi yemiş içmiş, kendince eğlenmiş. Sonra oraya uzanıp yatmış ve bir daha kalkamamış. Çünkü şeker ağa orada ölmüştür.
Ailesi, onu merak eder ve aramaya başlarlar. Yaylada sağa sola biraz bakındıktan sonra doğru pınarın oraya varırlar. Bir de ne görsünler! Şeker ağa yerde yatıyor.
Atı başında onu bekliyor hemen yanına yaklaşırlar seslenirler, hafiften dokunurlar amma Şeker ağa çoktan ölmüş. Bu arada tabi gün geceye dönmüş.
Bulanlar biraz telaşlansalar da sakinleşip sağa sola haber etmişler, eş dost birikmiş, tabut getirip cenazeyi köye götürmüşler.
Köyden gelen ağanın yakınlarından biride atını ve eşyalarını toparlamış. Köye dönmüş. Eşyaları cenaze evine götürememiş. Aradan biraz zaman geçince eşyaları şeker ağanın evine teslim etmiş. Aldıkları içinde hanımına aldığı basmadan güllü bir fistan var. O zaman güllü fistan çok pahalı ve çok önemli. Ağa eşinin buna mutlu olacağından emindir. Çünkü ağanın eşine sürpriz yapmayı da seven bir tarafı varmış. Eşi o güllü fistanı görünce sanki cenaze evden yeni çıkmış gibi ağıtlar yakarak ağlamaya başlamış:
ŞEKER AĞAM
Doru atın nalını
Gel salını salını
Söyle sensiz ne yapsın
Bu ananın gelini
Şekerağa’m bal ağam
Uzak durma gel ağam
Doymadın suyuna
Yattın boylu boyuna
Söyle sence ne denir
Yaptığın bu oyuna
Şekerağa’m bal ağam
Uzak durma gel ağam
Ben yaylaya varamam
Varsam tadın alamam
Sen dünyadan gittin ya
Ben de burada kalamam
Şekerağa’m bal ağam
Uzak durma gel ağam
Tabii yürek acısı kolay geçmez. Bir atasözü vardır: Ateş düştüğü yeri yakar, diye. O etrafına pozitif enerji veren Havva kadın yok olmuş, yerine dünyaya küsmüş bir Havva kadın kalmış. Her yerde eşinin hayali ile yaşayan biri olmuş. O derdiyle uğraşa dursun köyde komşular başlarlar anlatmaya.:
Kimi derki: Şekerağa o gün suyu çok içmiş. Buz gibi su yediği eti dondurmuş, ağa nefes alamamış, oracıkta ölüvermiş.
Kimi der ki: Hava çok güneşli olduğundan soğuk suyu içip güneşin alnına yatmış, içi buz tutmuş, dışı güneşten yanmış… Ağa bundan dolayı ölmüş.
Herkes kendince bir yorum yapadursun Şekerağa çoktan köyüne defnedilmiş.
Şekerağa’ya Sekerağa denme sebebi de dilinin tatlılığı, nezaketli davranışı, saygılı konuşmasından dolayıdır. Çünkü kelimeler dilinden bal gibi süzülen bir konuşma üslubu varmış. Gerçek adı Şeker miydi yoksa başka bir ismi var mıydı bunu bilen yok. Herkes Şekerağa dediği içinde bu isimle yaşayıp gitmiş.
O günden sonrada bu pınarın adı Şekerağa pınarı olarak kalmış. Yaylaya yolunuz düştüğünde Şekerağa pınarının suyundan içmenizi tavsiye ederim!