Havalar ısındı, yaz meyveleri dallardan sofralara taşınıyor.
Benim gibi sabırsızlar, tezgahtan almak yerine erikleri, dutları ağaçlardan toplamaya başladı.
Çocukluğumu yad etmektir meyve ağaçlarına tırmanmak. Eskisi gibi tepelere çıkamasam da saatlerimi orada geçirebilirim.
Yanımdakiler aynı soruları sormamdan bıkar;
Şehrin içinde neden bu güzelliklerden mahrumum?
Bahçeli bir evim ya da çevremde ağaçların olması için kent merkezinden 40-50 km. uzakta oturmaya mecbur muyum?
İlçeler dip dibe dikilen yüksek katlı binalarla niçin Çin seddi gibi, 10 apartmana 10 ağaçlık alan bırakılsa bundan kim zarar görür?
Rantı yeşil düşmanlığı olarak algılamak zorunda mıyız?
Tabii “Susarak toplasana” diye sesler gelir etraftan.
SINIR YOK
Çağdaş kent yaklaşımı, konseptler bütününden oluşur. Kentin bir bölgesi, yeşil kuşakla çevrili yüksek katlı yapılarla donatılırken, kalan kısım nefes alacak şekilde az katlı yapılanır. Kent peyzajının öncelikli felsefesi, ağaç boyunu geçmeyecek yapılaşmalardır.
İnsan doğanın içinde kaybolur, doğa beton yığınlarının içinde yitip gitmez.
Bugüne değin yeşil yeterince kaybedildi, sonrasını ne durduracak? Gördüğüm kadarıyla hiçbir kurumun fikri yok.
Mesela, Güzelbahçe’de (ki İzmir’in güney aksına nefes aldıran alanlardan biridir) deniz kenarına 4-5 katlı binalar yapılmaya başlandı.
Belediye Başkanı Sayın Mustafa İnce, buna nasıl izin veriyorsunuz?
Aslında sorun birçok ilçenin başında Demokles’in kılıcı gibi. Çünkü sınır yok, çünkü kentlerin ilçelerin şehircilik anayasası yok.
İmar planları, beş on yıl sonra revize etmek üzerine kurgulu. Planlarda yeşil alanlar göstermelik.
Belediye meclisleri, bir ilçenin en az 20 yıl sonra nasıl şekil alacağına, yeşilin korunması/artırılmasına dair imar planlarının da üzerinde şehircilik anayasası hazırlamalı.
BAKAN DA ŞİKAYETÇİ
“Türkiye’de her yıl 100 bin hektar tarım alanı, tarım dışı kalıyor. Tarıma elverişli 20 milyon hektar alanı azaltma süreci devam ederse 200 yıl sonra nesiller toprağı saksıda görecek. Toprağa acımasız davranıyoruz. 1cm kalınlığında toprak tabakasının oluşması yüzyıllar alırken 1 dakika içinde tarumar ediyoruz. Betonlaşma artıyor.”
Bu sözler benim değil Tarım Bakanı Faruk Çelik’in. Tarımda henüz çiçeği burnunda, deneyim kazandıkça belki o da susar.
En çok milyon dolarlara satılan projelerde koridorlara, yapay bahçelere saksılarda ağaçlar konulmasına takılıyorum.
Çağdaş hapishaneler üret, doğayı da içine minyatür et.
İnsanın insana ettiği en büyük kötülük onu doğadan koparmak olmalı.
Yaz meyvelerinin başlama mevsimi böyle oluyorum. Elim işlerken, çenem düşüyor.
TURUNÇ, PORTAKAL, LİMON
Akdeniz kentlerine sokaklarda, caddelerde meyve ağaçları çok yakışıyor. Portakal, nar, turunç, limon çiçeği ve meyvesiyle neredeyse 10 ay etrafa rahiya saçıyor. İzmir’in yapamadığını Malatya yapmış caddelere turunç ağaçları dikmişler, çok hoştu. Korsika, Sardunya, Cezayir’de burnunuza sürekli meyve çiçeği kokusu gelir. Yılda 10 defa sökülüp dikilen çiçekler yerine mümkün olduğunca bu ağaçlar dikilse.
Çağın betonsal politikalarına direnmek kolay olmasa da kenti bu ağaçlarla donatmak o kadar zor olmamalı.